İngiliz İndependent gazetesi yazıyor ki: Kaddafi'yi deviren isyancıların askeri liderlerinden Abdulhakim Belhac'a geçmişte CIA tarafından işkence yapılmış. İslamcı Belhac, 2004 yılında Uzakdoğu'da yakalanıyor, CIA ajanları onu işkenceden geçirdikten sonra daha fazla işkence görmesi ve hapse atılması için Kaddafi'ye teslim ediyorlar.
İndependent; CIA ile Kaddafi'nin güvenlik güçleri arasında 11 Eylül'ün ardından işbirliği başlatıldığını da dile getiriyor.
Yine İngiliz haber kanalı Sky, İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün, İngiltere ve ABD'nin Libya ile istihbarat paylaşımını ortaya koyan gizli belgeler bulduğunu duyurdu. Belgeler, İngiliz ve Amerikan istihbarat örgütleri MI6 ile CIA'in, Libya istihbaratı ile sıklıkla görüştüğünü ortaya koyuyor. Libya'nın eski Dışişleri Bakanı Musa Kusa'nın Trablus'taki ofisinde bulunan belgeler bunu ispat ediyor.
İş bununla da kalmıyor; ABD ve CIA, Kaddafi Libyasını, terör zanlılarını sorguladığı yandaş ülke gibi kullanıyor.
Peki ne oluyor da birdenbire bu CIA ve ABD dostu Kaddafi; düşman haline geliyor?
Geçen hafta bunun tarihsel sürecini gösteren iki önemli yazı kaleme aldım. Batı emperyalizmi; Doğu yarımküreyi ve bu kürenin sahipsiz kısmı olan İslam dünyasını yağmalamak için sürekli olarak politik manevralar geliştirir.
Başta bulunan diktatörlere; 'İktidarlarını koruma' sözü verir ve onları avucunun içine alır. Bunların yüzü eskiyip tabanda tepki oluşunca da bu kez o diktatörlere karşı imiş gibi propaganda yapıp siyasi eylem başlatır. Böylece; ezilmiş ve uyutulmuş olan o ülkelerin halklarını kandırırlar. Bunun adına da demokrasi götürmek derler.
Daha dün; Kaddafi iktidarına karşı olanları yakalayıp işkenceden geçiren Amerikan yönetimi; bugün o muhalifleri demokrasi kahramanları gibi gösteriyor; silahlandırıyor; içsavaş çıkartıyor. Böylece demokrasiyi yaydığını, geliştirdiğini söylüyor.
İşte küresel büyük sermayenin bu kirli politikasını görmezsek; Türkiye'nin başına örülecek bela çorabını da göremeyiz.
AKP'liler unutmasın ki kendilerinin de ABD açısından Kaddafi yönetiminden farkı yoktur. Bu yüzden şu demokrasi götürme saldırılarına pek büyük bir iştahla katılmak yanlışından dönmeleri hem kendileri için hem Türkiye için hayırlı olacaktır.
CİNAYET TEŞVİKÇİSİ DİZİLER
Gerçeği artık kabul edelim: Türkiye'de kadına yönelik şiddet hızla artıyor.
Bunun temel sebebi; ülkemizdeki kadın algısının hızla değişmesidir.
Tarihteki Türk kadını, erkekle eşit düzeyde idi.
Osmanlı yönetimi, harem kurumunu yaratarak saraylı kadını hayattan soyutladı. Buna karşın 'Valide Sultan'lar siyasete karışmaktan hiç de geri kalmadılar.
Cumhuriyet kurulduktan sonra Mustafa Kemal; büyük devrimler yaparak ülkemizdeki Orta Çağ kurumlarını ortadan kaldırdı.
Bu süreçte kadına da tarihteki o eşit yerini verdi. Cumhuriyet rejiminin kadına verdiği bu büyük hak, kadınımızın da özgürleşmesini; modern dünyaya iliştirilmesini getirdi.
Lakin; özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Türkiye'deki insan tipinin zihniyetini değiştirecek karşı devrimci uygulamalar devreye sokuldu.
Bu süreç Vehhabici Arap İslamı ile desteklendi.
Kadınımız yeniden 'Günahlı yaratık' olarak görülmeye başlandı.
Feodal zihniyetin yeniden inşası gündeme getirildi. Cumhuriyet yerine cemaatçilik, akıl yerine iman; özgürlük yerine itaat kültürü konuldu.
Kadının yeri toplum içi değil evidir, denildi.
Bu süreçte namus davası hortlatıldı.
Derebeylik-ağalık ve bunu oluşturan erkek egemenliği yüceltildi.
Bu işi de televizyon dizileri üstlendiler.
Görüyorum ki; yeni dizilerin tanıtımlarında hep 'Ben namusum için yaşarım!' edebiyatı işleniyor. Elbette ki bu ortaçağ jargonu, kadını ezmeyi hatta yok etmeyi teşvik ediyor.
Dizilerde; mahkemelerde boşanmayı gösteren sahneler yerine kadını öldürmeyi yücelten sahneler parlatılıyor.
Halk bunu istiyor, denilerek ilkellik cafcaflı salonlarda büyütülüyor.
Bu ülkede kadın örgütleri var ise bunlar öncelikle kadınları öldüren o dizilere karşı tepkilerini göstersinler.
Rıza Zelyut/GÜNEŞ
Yorum Gönder