Araplar “Petrol bizim” demedikçe Arap Baharı sadece bir hikâyedir! - Can Ataklı

Başbakan Erdoğan’ın Mısır’da (ve Libya ve Tunus’ta) halktan gördüğü ilgi insanın göğsünü kabartıyor. Açıkçası televizyonlardaki meydanların, Erdoğan’ı karşılayanların görüntüleri insanı gururlandırıyor.
Hele örneğini ABD başkanlarının Türkiye ziyaretinde gördüğümüz, güvenlik güçlerinin önceden gelerek önlem alması gibi ayrıntılar da çok hoş.
Yıllarca Başkan’ı ABD Gizli Servisi korurken “Bizim polisimize, MİT’imize neden güvenilmiyor” dedikten sonra Mısır’da (ve diğerlerinde) aynı şeyi bizim yapıyor olmamız insana garip bir “büyüklük” hissi veriyor. “Amerika gibi olmak” demek buymuş.
Hiç kuşkusuz Erdoğan’ın Orta Doğu ziyareti ABD Başkanı’nın ziyareti etkisindedir. Bunu bir kenara koyalım ve sevinelim.
Peki bütün bu yaşananlar gerçek mi?
Orası kuşkulu işte ki değinmek istediğim de bu.
Dikkatinizi çekti mi, Mısır’da halk Erdoğan’ı karşılarken “demokrasi kahramanı” gibi tanımlamalarda bulunmuyor. Onun yerine ne diyor? “İslâm’ın kurtarıcısı.”
Türkiye’de (ileri kapitalist ülkelerde de) Orta Doğu’daki gelişmeler “Arap Baharı” olarak tanımlanıyor.
Nedir bu Arap Baharı peki? Bir demokratikleşme, hukuk devleti olma yolunda atılan adımlar mı?
Yoksa, ileri kapitalist ülkelerin oyuncu değiştirme çabası mı?
Batı kapitalizmi çok uzun yıllar enerji kaynaklarının bulunduğu çoğu Müslüman ülkede diktatörleri destekledi. Sadece onlarla işbirliği yaparak kendi işini yürüttü. Bu ülkelerin doğal kaynaklarını alabildiğine sömürdü.
Ancak şimdi durum değişti. Artık batı kapitalizmi doyma noktasında. Yeni “pazarlar” yeni “müşteriler” bulmak zorundalar, yoksa baş gösterecek krizlerle boğuşmaları çok zor olacak.
O halde bugüne kadar diktatörler eliyle ezilmiş milyonlarca insanın “müşteri” haline getirilmesi en uygun fikir.
Arap Baharı adı altında piyasaya sunulan senaryonun aslı budur.
Arap Baharı’nda demokrasi şimdilik yok. Elbette bir gün o da gelecek ama, şu an itibarıyla çok uzun yıllar hem şeriat hem de diktatör baskısı altında ezilmiş halklara verilecek en uygun ilaç “İslâmi özgürlük”tür.
Böyle bir operasyonun doğrudan Orta Doğu’daki Müslüman coğrafyada başlatılması çok zordu. Bir “model ülke” gerekiyordu. O da Türkiye.
Neden Türkiye; çünkü Türkiye Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ile, giderek daha demokratik, daha hukuka bağlı, batıyla ilişkileri diktatörler düzeyinde değil, asker siyasetçi karışımı bir oligarşik yapıyla daha düzgün bir ülke.
Sürekli gelişen demokrasisi, anayasal kurumları, laiklik sayesinde bir temele oturmuş inanç sistemiyle tam bir örnek ülke.
Türkiye’nin tek eksiği Müslüman coğrafyada etkili olabilecek dinsel kimlik.
İşte Tayyip Erdoğan ve AKP ile bu eksik de tamamlandı.
Bu nedenle Erdoğan’ın “bölge lideri” ya da “örnek kişi” olmasını kimse şaşkınlıkla karşılamamalı.
Arap ülkelerine gelince… Atatürk’ün kurduğu, şimdi Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde olan Türkiye’yi örnek alarak heyecanlanabilirler. Ama başta petrol olmak üzere doğal kaynakları için “Bunlar bizim” diyemedikleri sürece “Arap Baharı” adı altında pazarlanan “demokratikleşme” aşamasına geçmeleri çok zordur.
Ki zaten ileri kapitalizmin bunu istediğini de söyleyemeyiz.
*****
CHP’nin muhtar evleri
İnsanın aklına bazen hiç olmadık bir konu geliverir. İşte dün internette bir haber için arama yaparken “CHP’nin Muhtar Evleri” projesi ilişti gözüme.
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün girişimiyle zor koşullar altında çalışan muhtarlıklar için bir “muhtar evi” projesi hazırlanmıştı. İçinde “abdest alınacak yeri” bile olan prefabrik muhtar evlerinden ilk etapta 500′ü hizmete sokulacaktı.
Bulabildiğim kadarıyla Muhtar Evleri projesi ile ilgili en son haber mayıs ayında çıkmış. O da Antalya’da açılan bir muhtar evi ile ilgili. Nisanda 13 muhtar evi Kepez’de yine aynı ay 15 muhtar evi de Ardahan’da hizmete girmiş.
Peki seçim geçti gitti, bu projenin akıbeti nedir? CHP verdiği sözü yerine getirecek mi? Tanesinin 16 bin liraya mal olacağı belirtilen bu evlerden başka yerlere de yapıldı mı? Proje devam edecek mi? Hiç olmazsa 500 muhtar yeni evine kavuşacak mı?
İşte olmadık bir konu. CHP seçimden önce söz vermişti. Tutuyor mu?
*****
Ligin hiç keyfi yok
Tam korktuğum oldu. Lig başladı ama heyecan sıfır. Beşiktaş, Galatasaray, Trabzon ilk maçlarında hüsrana uğradı. Fenerbahçe ite kaka bir golle “şimdilik” sevindi. Gazetelere baktım sanki lig yeni başlamamış da sıradan ve keyifsiz bir hafta geçmiş gibi laf olsun diye sayfalar yapmışlar.
Televizyonlardaki spor programlarında da heyecan yok. Bol “geyik” ve espriden geçilmiyordu.
Ayrıca gazetecilik refleksleri de en aşağı noktaya çekilmiş. Örneğin Fenerbahçe maçı seyircisiz oynandı. Ama TV’de izlerken stat dışında toplanan kalabalıkların sesi sanki seyirci varmış hissi veriyordu.
Spor gazetecisi arkadaşlar o kadar heyecansız ki dışarıdaki bu büyük kalabalık bile ancak satır aralarına haber olmuş. Normal zamanda dışarıdan canlı yayınlar yapılırdı. Kimse kılını kıpırdatmamış bile.
Bilerek, isteyerek Türk futbolunu bu heyecansızlığa itenlere ne diyeceğimi bilemiyorum.
Bir gün vicdan azabı çekecekler ama…
*****
Tatil günlüğü
Bozburun ve Sabrinas House
Tatil izlenimlerine başlayalım artık. Dün de dediğim gibi sevgili dostum Mesut Gümüştaş’ın adeta “talimat” gibi verdiği “Bozburun’da benim otelime gidiyorsun” sözü üzerine emanet aldığım bir Jeep’le yola çıktım. Feribotla Bandırma, Susurluk, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Muğla üzerinden ve tabii ki sürekli dura kalka Marmaris’e vardım.
Oradan da Hisarönü, Orhaneli, Selimiye ve Bozburun. Bozburun’un öteki tarafı Söğüt’e bir kere gelmiştim, ama burası ilk.
Yolda gideceğim Sabrinas House’un yöneticisi Asım Özoğul ile konuştum, karşılayacağını söyledi. O an anlamamıştım, meğer otele Bozburun’dan tekne ile gidiliyormuş, karayolu bağlantısı yokmuş.
Eşyalar sala kondu, hareket ettik 10 dakika sonra Sabrinas House’un önündeydim.
Mesut Gümüştaş’la oteli hakkında pek konuşmamıştık “Cennet gibi bir yer doyamazsın” demişti. Eh güney sahilleri zaten cennet değil mi? Öyle de burası gerçekten farklı, cennetten öte gibi.
Müthiş bir atmosfer, olağanüstü bir dekorasyon, harika bir deniz.
Otel sadece dinlenmek isteyen, sessizlikten, sakinlikten hoşlananlar için. Yeni evlilere, sevgililere ya da özel gün kutlamak isteyenlere özellikle tavsiye edilir.
Sabrina adlı bir Alman tur operatörü kurmuş oteli 25 yıl önce. Hüzünlü bir de aşk öyküsü de var, ama fazla özele girmeyeyim. Derme çatmaymış, butik otel bile denemezmiş. İlk yıllarda hippiler gelirmiş. Mesut Gümüştaş beş yıl önce devralmış oteli, sonra mükemmel hale getirmiş.
16 odası var. Hepsi birbirinden farklı. Ordulu Orhan Usta her gece farklı bir özel menüyle çıkıyor konukların karşısına. “Deniz ürünlerinde üstüne yoktur” dedi Asım Özoğul.
Hemen söyleyeyim, otel biraz pahalı, Euro üzerinden fiyatlar. Ama zaten çoluk çocuk tatil yapanlar için kurulmamış dediğim gibi.
Otel 1 Kasım’a kadar açık. O tarihlerde bile denize girilebiliyor, bilesiniz.
Bugünlük bu kadar, yarın Bozburun ve çevresinden söz ederim size.
***
Ekonomimiz yine büyüme rekoru kırmış. Bu kadar çok büyümesine rağmen çocukluk hastalığı olan “adaletsiz gelir dağılımı”nı nedense bir türlü atlatamıyor! (Gani Yıldız)

Can Ataklı/VATAN
    14 Eylül 2011

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget