Türkiye sosyal ve siyasi açıdan çok hareketli bir ülke… Her doğan güneş yeni olaylara, ilişkilere ve yaklaşımlara gebe!..
Hele bazı gelişmeler var ki, bunu öyle, “Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü” hikayesiyle anlatmak mümkün değil!..
Birileri denizin ortasında, “AKP bizi oyalıyor” diye sitem ederken, onun yakındığı meselede her şey planlı, programlı ve belki de tüzüklü yürütülüyor!..
Zaten bu noktaya gelineceği de belli değil miydi?.. Terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan‘ın “artık ben yokum” çığlığını iyice yükseltmesi, Fethullahçıların PKK’ya aba altından sopa göstermesi ve terörle mücadelenin polise teslim edilmesi hazırlığı!..
Kürt hareketine uzun süredir ılımlı, şiddeti ve terörü reddeden bir “layt PKK” aranıyordu zaten!..
Hem devleti ürkütmeyen hem de Kürtleri dışlamayan!..
Devlet, diyalogun artık Kürt siyasetinin içteki dinamikleriyle yürümeyeceğine inanıyordu!.. Bu yüzden bir Kürt siyasetçi transfer etmenin doğru yol olduğuna karar verdi!..
Bir sanatçı kadar duygusal, bir siyaseti kadar etkili, üstelik terörü dışlayan bir Kürt olmalıydı bu!..
İmralı Hissetmişti!..
PKK’nın lideri de, devletin bir yandan terörle mücadeleyi hızlandırması diğer yandan İmralı diyaloğunun kısırdöngüde olması nedeniyle yeni bir planın uygulanmak istendiğinin farkındaydı!..
Öcalan bu endişesini zaman zaman “Bize karşı Kürt Hamas’ını örgütlemeye çalışıyorlar” diye duyurmaya çalıştıysa da, aklıevveler bunu yanlış anladı!..
Çünkü Öcalan’ın hedef, çok farklıydı!.. Öcalan’ın bu kaygısı biraz Fethullah ve Hizbullah’ın deviniminden kaynaklanmış gibi görünse de, madaltonun öbür yüzünde çok şaşırtıcı bir manzara vardı!..
Evet, Öcalan PKK’ya daha doğrusu kendisine karşı devletin eninde sonunda bir alternatif arayışına gireceğini biliyordu!
Zaman zaman Kürt hareketinin kimi figürlerine yönelik sert çıkışlarının ardında da, bu kaygılar vardı.
PKK-BDP çizgisinin, “tek muhatap Öcalan” kampanyası da, İmralı’nın bu endişeleri nedeniyle öne çıkarılmıştı!..
AKP iktidarının arayışlarını hızlandırdığını hisseden Öcalan tepkisini sertleştirmişti. Muhalif çevrelere karşı isyanı öyle Şivan Perver’e yönelik çıkışı gibi duygusal değildi!
O, bir lider arayışını hissediyor ve kendi tabanını da uyanık olmaya çağırıyordu!.. Aşağıdaki sözleri muhalifleri hedef almıştı!..
“Bazı Kürt aydını geçineneler benim sırtımdan geçiniyor. Bazıları burada iken her şeylerini biz karşılıyorduk. Bunlar Avrupa’da bizim sırtımızdan yaşatıyorlar kendilerini. Hiçbir şey yapmıyorlar ama yine de bana saldırıyorlar.”
Diyalogun Aktörü!..
Öcalan’ı bu kadar öfkelendiren kişi, İsveç’te yaşayan ve “bir kedim bile yok” şiiriyle de tanınan Kemal Burkay‘dı…
Burkay, Öcalan’a da, PKK’ya da, BDP’ye de karşıydı... 31 yıldır yurt dışında olmasına rağmen, örgütün tehdidini her an hissediyordu!.. Çünkü verdiği demeçlerde sıklıkla Öcalan’ın “devletle ilişkisi” olduğunu iddia ediyordu!..
Örgütü yakın web sayfalarında ise onunla ilgili ağza alınmayacak çok ağır yazılar yazılıyordu. En hafif eleştiriler ise “hain ve ajan” damgasıyla dışa vuruluyordu!..
Çünü Burkay, BDP’liler gibi Öcalan’ın “tek muhatap” olduğunu kabul etmiyordu. Burkay, sıkça “Öcalan kendisini putlaştırdı” diyerek biat etmeyeceği mesajını da veriyordu…
Hatta açık açık “ben de varım” diyordu. İşte 24 Şubat 2011′de NTV‘de söyledikleri:
“Kürt sorunu PKK demek değil ve salt Öcalan ile konuşmakla çözülmez. Öcalan yakalandığı zaman da neler dediğini biliyoruz. ‘Devletin hizmetindeyim, çok pişmanım’ dedi. Bunlar çok talihsiz ifadelerdi. Ben Öcalan’ın serbest bırakılmasını isterdim. Kürt sorunu çözülecekse, bunun muhatabı sadece Öcalan değil, Kürt halkıdır. Diyalog lazım.”
Burkay’ın “diyalog lazım” sözleri aslında çoktan yerine ulaşmıştı! Çünkü Burkay’ın bu konuşmaları yaptığı dönem, AKP‘nin onunla telefon trafiğini yani diyalogu da yoğunlaştırdığı dönemlerdi!..
Burkay her ne kadar Öcalan’ın tehditlerine karşı “Benim bir kedim bile yok ama Öcalan’ın ordusu var. Ben onu da kimseyi de korkutabilecek güce sahip değilim” diye yanıt verse de, işin gerçeği öyle değildi!..
Burkay’ın ardında artık Kürt meselesini çözmek için muhatap arayışına girişen AKP vardı!.. Üstelik İstanbul’a indiğinde onu 4 polis de koruyordu!..
AKP’ye Övgüler!..
PKK meselesi çıkmaza girdikçe, terör şiddetini arttırdıkça ve de Öcalan İmralı’da devletle diyalogu artık kendi özgürlüğüne odaklamaya başlayınca, AKP’nin aklına da hep Burkay geldi!..
Burkay Türkiye’ye işte bu yüzden dönmüştü!.. Yeni bir alternatif, yeni bir aktör olmak ve de yeni bir diyalog kurmak için…
Zaten bu diyalogun kurulacağı çok önceden belli değil miydi?.. O Burkay değilmiydi ki, AKP’nin 2 yıl önce başlattığı ancak PKK’nin sürekli karşı çıktığı “diyalog“a methiyeler düzen!..
Bakın Burkay “Kürt açılımı” için aylar önce neler demişti:
“AKP ile önyargılı değiliz. İslami gelenekten gelmelerine rağmen olumlu adımlar attılar. AKP’nin Kürt sorununun tartışmaya açılmasında önemli rolü oldu. Hak ve özgürlükler konusunda başka sorunlar da var. Ama Kürt sorunu hiç olmazsa serbestçe ve yaygın biçimde tartışılıyor. Yasalar tümden değişmiş olmasa bile, geçmişten farklı bir noktadayız. Elbet bu durum olumludur.”
YARIN: Burkay ne yapacak, muhatap kvgası nereye gidecek?
Mehmet Faraç/AYDINLIK
Yorum Gönder