Masalar, çiçekler ve çalgıcılar - Hasan Pulur

Karşınızdaki öyle bir iş yapar ki “Sen de artık şeyini çıkardın!” dersin...Hatta daha açık söylerler de buraya yakışmaz!
Beyoğlu’ndaki olayı biliyorsunuz, meyhaneleri, lokantaları, kaldırımları işgal edip, yayalara engel olduklarını, hatta bu yüzden araçların bile geçemediğini hatırlarsınız.
* * *
Beyoğlu Belediyesi önce izin verdi, sonra bir gecede hepsini kaldırdı, sokakları işgalden kurtardı, peki o güne kadar neredeydi?
Bizde bu işler böyledir, kaçak inşaat yapılır, ikinci, hatta üçüncü kata çıkarılır, bir gün kapıya dayanırlar:
“Yıkacağız!”
Peki, o güne kadar neredeydiniz, görmediniz mi?
* * *
Belediye böyle de vatandaş nasıl?
O da yazılı olmayan Anayasa’nın “en geçerli maddesini” alıp vitrine asmış:
“İdare et abi!”
Bu maddenin kullanılmadığı yer var mı?
Gezdiğimiz kadar söylüyoruz, dünyadaki büyük şehirlerde masalar dışarı çıkartılır, ama bir ölçü içinde, beş masalık işgaliye ödeyip 20 masa çıkarmak gibi değil!
* * *
Kaldırımlara masa çıkarmak gibi, kozmopolit şehirleri şehir yapan özellikler vardır.
Mesela İstanbul’un bir özelliği çiçeklerdir, “Romanlar” ellerinde çiçeklerle şehrin süsleridir, lakin belediye bir zamanlar onlarla da uğraşmıştı. Çiçek almanın, çiçek vermenin anlamını bilmeyen, böyle bir şey görmeyen “zabıtalar” çiçekçi kovalıyorlardı. Kaç kere yazdık:
“Bunlar bu şehrin süsü, dokunmayın, bu kadar pisliğin içinde onlara da yer olsun!”
Neticede bazı belediyeler yer gösterdiler, “şurada durun, şurada satın!” dediler.
Hatta Anakent Büyükşehir, onlara camdan kulübeler yaptı, çok da güzel oldu, çiçek gibi.
* * *
Eeee huyumuz değişir mi, bu toprakların insanı, kökeni ne olursa olsun.
Bir belediyeci dert yanmıştı:
“Hepsini bir sokakta topladık, uygun dükkânlar yaptık, çiçek satsınlar diye. Bir süre sonra şikâyet geldi, bunlar kebapçılığa başladı dediler, gittik baktık, çiçeklerin arkasına ızgarayı koymuş. Adana, Urfa, ne istersen, ocağın dumanı da tütüyor!..”
* * *
Çiçekçiler kadar gezici müzisyenler de, orkestralar da büyük şehirlerin belirli semtlerinin süsleridir.
Üstelik bunların özelliği “çok uluslu” oluşlarındandır. Kimi Meksika’dan gelmiş, kimi Fransa’dan; gitarları, kemanları ellerinde, bir köşede çalarlar, para toplarlar.
Fena mı?
Hiç fena olur mu?
* * *
Beyoğlu Belediyesi şimdi de onlara takmış, kart alın, kayıt yaptırın, diye.
Adamlar, kızlar, oğlanlar, kendilerini bir düzene bağlamak istemediklerinden binlerce kilometre yapıp dolaşıyorlar, çalıyorlar, geçiniyorlar.
Aynı şey Türkiyeli müzisyenler için de geçerli...
Bırakın adamları üç parça çalıp, beş para toplasınlar!..
* * *
Nedense bütün bunlar Beyoğlu’nda oluyor, hiç ummuyorduk, demek sandığımız gibi değilmiş...
* * *
Şimdi birisi kalkıp “Sen onların ne yaptıklarını biliyor musun” dese:
“Bulundukları o köşeyi sanki satın almışlar, kimseye kaptırmazlar? Üstelik bazıları babalarının mülkü gibi el koydukları köşeyi diskoya çevirdiler, elektronik müzik yapıyorlar! Bir düzene sokalım dedik, size kart verelim dedik kıyamet ondan kopuyor?”
* * *
Öyle, şöyle, böyle ne olursa olsun.
Büyük şehirsen “dünya şehriyim!” diyorsan üç gitarcıyla, beş kemancıyla uğraşmayacaksın.
Desenize, toprağı bol olsun Çiçek Pasajı’ndaki Madam Anayit yaşasaydı çekeceği vardı.
* * *
DİP NOTU: Kemal Burkay, vergi konusunda şöyle demediğini söylüyor:
“Türkiye’nin neredeyse bütün vergileri (yüzde 80) İzmir, Adapazarı, İstanbul’da toplanıyor. Dolayısıyla geri kalanından hiç vergi almasak da büyük açık olmaz, Kürt şehirlerinin hali ortada”
Kemal Burkay diyor ki:
“İşte bu tümüyle yanlış, benim böyle bir ifadem yok, ne herhangi bir söyleşimde, ne de yazımda.”

Hasan Pulur/Milliyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget