Madde, atom, elektron, foton, dalga, zaman, mekân bütün bunların sosyal tarihle ilişkisi fizikçileri de filozofları da hep yakından ilgilendirdi. Çözmeye çalıştıkları problemlerde sürekli olarak bu kavramlarla karşılaştılar. Berkeley’den Kant’a, Hegel’e, Feuerbach’a, Marx’a, Heisenberg’ten Einstein’a gerçeğin derin kuyusu, idealizm ile materyalizm arasında gidip gelen sarkacın heyecanlı macerası, siz bakmayın kuantum fiziğinden metafizik çıkarmaya çabalayanların saçmalarına, materyalizmin kesin zaferiyle sonuçlandı. Ama bu yüzyıl aynı zamanda insana hizmet edecek aklın, sosyal politik alandan sökülüp atılmasıyla da sonuçlandı. Bilim arka plana itilirken, teknoloji kutsandı. Kiliseye ve hurafeye dönüş medyatikleşti.
Zaferle yenilginin böyle iç içe geçmesi çağımızın gerçeği ve paradoksudur. Yaşadığımız yüzyıl bu paradoksun çözüme kavuşmasının yüzyılı olacaktır.
***
Şaşırmaya gerek yok. Şimdilerde yaşanan kapitalizmin büyük ama çok büyük buhranıdır. Deliye dönmüş bir şirketler, menajerler, siyasetçiler ordusu bunalımın sosyal politik faturasının dehşeti karşısında uykusuz kalmış durumdadır. Duydukları dehşet 20 yüzyılın sonunda ilk işaretlerini aldıkları ve şimdi başlarına gelen, ama özellikle öncekilerden çok farklı olan bunalım karşısındaki korkularını ve çaresizliklerini yansıtıyor.
***
Çaresiz midirler?
Eski mutlak egemenliklerini, kendine aşırı güvenli ekonomilerini eskisi gibi sürdüremeyeceklerini biliyorlar. Bu nedenle de kaynakları yeniden paylaşma, “haksız yere” zenginlikleri ellerinde tutanların elinden koparıp alma derdindedirler. Şansları ise kendilerine direnebilecek olanların ideolojik, politik, fizik zayıflığı, krize girmiş sistemlerini alaşağı edebilecek potansiyel enerjinin kendini bilememesi, siyaseten var olamamasıdır.
Bu durum da nihayet, tarihin başladığı yerler olduğu konusunda yaygın bir kanaatin bulunduğu, zenginliklerin; sarı şeytanın, kara petrolün, yerden fışkıran gazın hâlâ tükenmediği bölgelere silahlı, ama aynı zamanda dalavereci bir ilgiyi en üst noktaya çıkardı.
Yaşadığımız kanlı altüst oluşun nedeni budur.
Zenginliklerini emperyalistlerle paylaşmayanlar, bölge ile ilgili stratejilere çomak sokanlar ilk sırayı aldılar. Irak’la başlayan süreç Tunus, Libya, Suriye dizisiyle devam ediyor. Edecektir. Latin Amerika da bu açgözlü sırtlanların hevesleri arasındadır.
Yalanlarla ve demokrasi sahtekârlığı ile yürütülen saldırganlıkları, hedef ülkelerdeki arkaik rejimlerin kolaylaştırdığı bir gerçektir, ama siz yalanı yutuyor, mavala inanıyor musunuz? “Demokrasi getiriyoruz” hokkabazlığını dünyanın tüm medyasıyla birlikte pompalasanız da aydın olan bunu yutar mı?
Günün armağanlı sorusu budur; yutmaz mı?
Yutmaz. Yutar gibi görünüyorsa, aydın olmaktan vazgeçmiş, geçici ve sahte bir itibar ile ekmek parası arasında sıkışıp kalmış demektir.
***
Başa dönelim.
Kapitalizmin krizi bu kez gerçekten büyük ve neredeyse çözümsüzdür.
Kabul edilmesi gereken öbür gerçek ise materyalizmin insanoğlunun ufkunu açan derin zaferinin, idealizmin yığınlar üzerindeki sinsi egemenliği ile birlikte var olmasıdır.
Bu durum ekonomide politikada hırçın liberallere, yani kapitalizmin uslanmaz ve yalancı entellerine iş düştüğünü gösteriyor.
Onlara düşen görev gerçeği tersyüz etmek, kavramların içini boşaltmak, tüm yeteneklerini krizden kurtulmak için debelenen kapitalizmin hizmetine sunmaktır.
El hak layıkıyla yapıyorlar.
NATO bombalarına “demokrasi” adını vermelerinin nedeni budur.
Peki el değiştiren zenginliklerden onlara da pay düşecek mi?
Günün aydını olmayı, çağın aydını olmaya yeğliyorlarsa neden olmasın.
Güray Öz/Cumhuriyet
Yorum Gönder