Ses çıkmadı, muhalefet partileri kuzu kuzu yola devam ettiler ve seçimin eşiğine geldiler. Hem de “Yüksek Seçim Kurulu’nun ısrarla, dava açılmasına rağmen referandum sandık sonuçlarını vermemesi gibi önemli bir başka güvensizlik” varken.. Birden fazla kez kendisine sorulan bu önemli soruları duymazdan gelen ve sanki “güvenilir bir seçimi sağlamak” görevi değilmiş gibi davranan YSK şimdi seçime kısa süre kalmışken bu görevi hatırlamaya mecburdur.
YSK SUSAMAZ!
Bu YSK’nın keyfine kalmış, tercihi bir durum değildir, bu kurum açıklama yapmak zorundadır. Kendisi de tanınmış bir kamuoyu araştırmacısı olan Bülent Tanla “2007 seçiminden bu yana seçmen sayısındaki artışın tam 10 milyon olduğunu” söylemiş ve şu açıklamayı yapmış:
“Bu artışı partilerin denetimine sunuyorum. Bundan önceki rakamlar yanlış ise parlamento ‘meşruiyet sorunuyla’ karşı karşıyadır. Eğer bir yanlışlık yok ise ‘bu artışın nedeninin’ açıklanması lazım.”
Hatırladığımız kadarıyla 2007 seçiminde de “5 milyon seçmen” artışı olmuş, sonra bu seçmenler kaybolmuş, YSK’ya seçim öncesi defalarca sorulmasına rağmen net bir açıklama alınamamıştı. Bunun yanında “yanlış adresler, bir evde 100 kişi yaşıyor görünmesi, bebeklerin veya ölülerin bile seçmen gösterilmesi” gibi çok sayıda anormallik medyaya yansımıştı. Sonra seçim sanki normal şartlarda yapılmış, bütün bu “kabul edilemez” olaylar olmamış, hakkıyla seçim kazanılmış gibi her şey unutuluveriyor.
DAHA ÖNEMLİ NE VAR Kİ?
Bülent Tanla “bir seçimden diğerine görülmemiş şekilde, milyonlarla artan seçmen sayısının seçim sonucunu nasıl tümüyle değiştireceğini” anlatırken bu durumun baraj sınırındaki partileri nasıl etkilediğine değiniyor:
“Seçime katılım 50 milyon ise baraj ‘5 milyon kişiye’ denk geliyor, 40 milyon ise 4 milyonda kalıyor. Baraj limitindeki bir partinin oyları durup dururken yükseliyor ya da azalıyor. Buna dikkat edilmesi lazım”.. Hem de ne çok lazım, bu kadar önemli, uğruna her tür oyunun oynandığı, her ilkenin silindiği bir seçim sürecinde daha önemli ne olabilir ki?
BUGÜN İTİRAZ ETMEZSEN!
Ama muhalefet partileri nedense hala pek ilgili değiller.. Sonunda bekledikleri oyları alamazlarsa, örneğin özellikle yeni anayasa ve TBMM’de ortaya çıkacak haksız sandalye dağılımı nedeniyle barajı geçmesi önem taşıyan MHP’nin (araştırmalar aksini söylüyor ama) barajı aşamadığı görülürse artık o gün kimse “nereden çıktığı belli olmayan 10 milyon seçmen”i tartışmayacak.
Meşru, düzgün bir seçim yapılmış gibi yine yola devam edilecek. YSK’nın görevi nasıl ki “toplumun seçime güven duygusu içinde gitmesini” sağlamak ise, muhalefet partilerinin görevi de bu güvenin oluşması için gereken soruları sorup cevabını da hemen istemektir.
Aksi takdirde böyle bir seçime gitmeleri sorumsuzluktan başka bir şey değildir. Yalnız kendileri için değil, millet adına!
Bir kap su!
Tek bir köpek, kedi veya kuş beslemek ve yalnız onlarla ilgilenmek bence “hayvan sevgisini göstermeye” hiç de yeterli değil. Dışarda hayvan seven insanların ilgisine, düşüncesine muhtaç, dili olmadığı için derdini anlatamayan ve perişan yaşayan o kadar çok hayvan var ki..
Ve gözlemlediğim kadarıyla “onları görmezden gelerek, yok farzederek yaşamak” daha kolay olduğu için çoğumuz da böyle davranıyoruz. Gerçekten onları düşünen, doyuran, koruyan insanları küçümseyen ifadelerle yazı yazan meslektaşlar bile çıkıyor.
Bugünden itibaren hayvanlarla ilgili çok şey anlatacağım size..Ama bu arada lütfen hiç değilse evinizin civarındaki kedi ve köpekler için kapınıza “bir kap su” koyabilir misiniz? Tabii artan yemeklerinizden de koyarsanız çok memnun olurlar ama su bile yeter.
Havalar ısındı ve susuzluk her canlı için öyle dayanılmaz ki!
Milli iradeye saygı!
Eski bakan (yeni; “aday listesine alınmayan partili) Kürşad Tüzmen’in Kemal Kılıçdaroğlu’na devamlı “benimle TV’ye çık” çağrılarıyla ilgili yazımda da değinmiştim, daha önce de yazdım. Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun TV’de karşılıklı konuşmaları seçim öncesinde gereklidir diye.. Bu konu çeşitli mazeretler veya küçümsemelerle geçiştirilmeyecek kadar önemli.
Başbakan Erdoğan bu konu her sorulduğunda “Yalan Rüzgarı” dizisinden söz ediyor, “benimle prim yapmak istiyor” diyor ve teklife bir türlü yanaşmıyor.
Oysa.. Kılıçdaroğlu “TV izlenmesinde rakipsiz” görünse de, dürüstlüğü-yalan söylememesi ile dikkati çekse de velev ki bu iddiaların “doğru” olduğunu düşünelim. Bu durumda bile o “milli iradenin 2’nci parti yaptığı” bir partinin genel başkanıdır.. Ve bu durumda “milli iradeye saygı” karşılıklı tartışmayı kabulü gerektirir. Bütün medeni ülkelerde liderler seçim öncesi tartışırlar, hiçbir mazeret bunu engelleyemez, kamuoyunun beklentisi ve hakkıdır çünkü. “Kendi seçtikleri gazetecilerin karşısında miting konuşmalarını tekrarlamakla aynı şey de değildir. Tam aksine; mitinglerde birbirleri için söylediklerinin “ne kadarı doğru” onun anlaşılmasıdır.
Başbakan Erdoğan “milli iradenin seçimine ve hakkına” saygı açısından TV tartışmasını kabul etmelidir.
Yorum Gönder