Gerilimli Yıllar / 7 - Mustafa Balbay

Operasyon sonrası belirsizliğe dikkat çeken üst düzey bir komutan "1991'deki gibi açığa düşmemek istiyoruz" diyordu.
Karar mekanizmalarında da yer alan bir komutanın değerlendirmeleri şubatın son haftasında Cumhuriyet’te manşet olmuştu. Bu görüşme askerlerin son adımı görmeden ilk adımı atmaya yanaşmadığını gösteriyordu. En önemli sorunun ABD’ye güven olduğunu söyleyen komutan “İş sadece operasyonun başlaması ve bitmesiyle sona ermiyor. Ardından ne olacak? 1991’deki gibi açığa düşmemek istiyoruz. Tüm manevra sahamızı daraltan ekonomi. Örneğin, savaş nedeniyle uğrayacağımız zararları karşılamayı IMF şartlarına bağlıyorlar” diyordu.

1 Mart tezkeresi Meclis’ten geçmedi. Gerilim 1 Mart’tan itibaren katlanarak arttı. Okyanus ötesine taşındı. ABD Savunma Bakan YardımcısıWolfowitz bu tabloyu şöyle yorumladı: “Ordu liderlik yapamadı... AKP durumu yönetemedi.” Dönemin vicdanı en rahat kişisi Cumhurbaşkanı Sezer’di. TBMM, bir karar vermişti ve konu kapanmıştı. Cumhurbaşkanı Sezer 1 Mart’ın hemen sonrasında yeni tezkere önerilerine şiddetle karşı çıktı. Türkiye-ABD ilişkileri yıllarca 1 Mart gölgesi altında devam etti.

Tezkere sürecinin çok önemli bir tarafı daha vardı: Asker... Orada da işler çok iyi gitmiyordu. O dönem gelişmelerin bütün detaylarını anlayabilmek için diplomasinin ve askeri kanadın pek çok temsilcisi ile konuştum. Karar mekanizmalarında da yer alan bir komutanın değerlendirmeleri şubat ayında Cumhuriyet’te manşet olmuştu.

Irak kitabına da koyduğum (sayfa 98) bu görüşme askerlerin son adımı görmeden ilk adımı atmaya yanaşmadığını gösteriyordu.

Görüşme ana hatlarıyla şöyleydi:

Balbay (B): Nasılsınız?

Komutan (K): Yoğun...

B: Tezkere göründü gibi değil mi?

K: Sizce de öyle mi?

B: Soruyu ben sordum...

K: Tezkere zaman alabilir. Her türlü olasılığı konuşuyoruz, görüşüyoruz. Tezkerenin çok sağlam şartlara bağlanması gerekiyor. Her şey düzene bağlanmalı. Lojistik unsurlar ne olacak, Türkiye’de ne kadar kalınacak, her şeyi çok iyi hesaplamak gerekiyor.


'Operasyon sonrası ne olacak?'
B: Sözlerinizden hâlâ yoğun kuşkular içinde olduğunuz anlaşılıyor.

K: İş sadece operasyonun başlaması ve bitmesiyle sona ermiyor. Ardından ne olacak? Sonrasını da hesaplamamız gerekiyor. Operasyon sonrası yapılanmada Türkiye’nin çok sağlam durması gerekiyor.

B: Operasyonun önü arkası dediniz. Irak sorununun nasıl bir zaman dilimine yayıldığını düşünüyorsunuz?

K: Biz 5 yılı kısa vade olarak değerlendiriyoruz. 10 yıl orta vade. Olayı böyle görmek lazım.

B: Şu andaki en önemli sorun nedir?

K: Güven.

B: ABD’ye mi?

K: Evet.

B: Açar mısınız?

K: Irak’ta ortaya çıkacak siyasi yapının net olması lazım. Bizim somut kararlara ulaşmamız gerekiyor. Kürt grupların silahlandırılması, teşkilatlandırılması, eğitimi... Bunun karşısında bizim özel kuvvetlerin pozisyonu, bizim kuvvetlerle ABD arasındaki güven sorunu... Kürt gruplar bizi devre dışı bırakıp kendi arzuları içinde bir yapılanma istiyorlar. Biz de ne oluyor, ne bitiyor bilmek istiyoruz. Silahlanma dahil. Sonuç olarak biz orada var olmak durumundayız. Güvenin en somut ifadesi budur.


'ABD Ankara sürecine sırt çevirerek bize iyilik yapmadı'
B: Hazırlanmakta olan mutabakat muhtırasında bunlar giderilebilir mi?

K: Mutabakat muhtırası görüşmelerinde de güven problemi var. Aslında olaya daha geniş perspektiften bakarsak, 1991’den sonra Türkiye’de terörün tırmanmasının nedeni 36. paralelin kuzeyindeki sorumsuz bölgedir. Amerika 1998’de de, bizim 1996’da başlattığımız Ankara sürecine sırt çevirerek bize iyilik yapmadı. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Şimdi onunla da dost olmak mecburiyetindeyiz. Biz 1996’da Kuzey Irak’taki gruplarla çok güzel bir ortam yaratmıştık. O noktadan şimdi ABD himayesinde, ‘Türk gelmesin’ diyecek noktaya geldiler. Oradaki gruplar, Türkiye gelmesin sözünü ABD’nin gücüyle söylüyorlar. Biz bunları muadillerimize söylüyoruz. Hepimiz söylüyoruz.


'Merkezi yapı korunmalı'
B: Söyleyince ne yanıt alıyorsunuz?

K: Her zaman sizden yanayız diyorlar. Bize güvenin diyorlar. Orada kalıyor. Şimdi Irak’ın operasyon sonrası yapılanmasını konuşuyoruz, çok önemli bir konu. En azından merkezi yapının korunması gerekiyor. Güvenlik, yargı merkezi olmalı, etnik yapıya dayalı federasyon olmamalı. Biliyorsunuz 1974’te Kuzey Irak gruplarının bazı anayasal hakları vardı. Onlar yeterli olabilir. Bunları henüz tartışma sürecindeyiz. Böyle bir ortamda Türkmenler ne olur? Aslında kantonel sisteme gidilirse Türkmenlerin lehine olabilir...


'K. Irak ekonomik güce ulaştı'
B: Kuzey Irak belli bir ekonomik güce de ulaşmış görünüyor. Gidip gelenlerin gözlemleri o yönde...

K: Tamamen katılıyorum. Önümde rakamlar var. Tümünü paylaşamam ama. Görünüm şöyle; petrol satışından Irak’a düşen payın yüzde 65’i Irak halkına veriliyor. Bunun yüzde 13’ü Barzani, Talabani’ye veriliyor. Tabii ellerine vermiyorlar. Altyapı yatırımları olarak geliyor. Bu bir bakıma kafalarındaki devletin altyapısı oluyor. BM fonundan 700 milyon dolar alıyorlar. NGO’lardan ortalama 100 milyon dolar geliyor. Habur’dan elde ettikleri gelirler var. Toplayınca yılda 3.5 milyar dolar ediyor. Yani kişi başına düşen gelir bin doları buluyor. Tabii gelir dağılımında da bozukluk var. Kimileri Londra’da ev aldı. Başka yerlerde de ev alan var...


'Kötünün daha az kötü olanını arıyoruz'
B: Irak’ın kuzeyinde ne kadar NGO var?

K: 200’ün üzerinde. 30 ülkeden geliyorlar.

B: PKK/KADEK konusunda somut bir gelişme var mı?

K: KADEK orada yaşıyor. ABD listesine aldı, ama yaklaşım önemli. Bunu Amerikalıların sorunu haline getirmemiz lazım. Bunu halledelim dememiz lazım. Şu aşamada bir şey demiyorlar.

B: Salt bu görüşmedeki konuları alt alta koysak bile işin içinden çıkmak zor. Sonuç olarak, hangi karar ağır basıyor, Irak’a ABD ile girmek mi girmemek mi?

K: Artıları eksileri yan yana koyarsanız, hiç karışmamamız halinde karşılaşacağımız sorun 100 ise karışınca 50 tane olacak. Kötünün daha az kötü olanını arıyoruz. Olay bu.


'Manevra sahamızı daraltan ekonomi'
B: Olay bu, dediğiniz olay, Irak’la kalacak mı? Sırada Suriye, İran var deniyor.

K: Bu hep söylenir. Genel olarak baktığımızda Amerika, Orta Asya’da, Ortadoğu’da, Afganistan’da hâkimiyet kurmak istiyor. Bu dünya hâkimiyetinin önemli bir parçası. Ve biz bu coğrafyanın ortasındayız. Tek kutuplu bir dünyaya ben de karşıyım, ama ABD, AB’yi bile çatırdattı.

B: Biz de ikisinin arasında mıyız?

K: Kritik bir noktadayız... ABD, askeri güç olarak AB’nin çok çok ötesinde. Geçen gün güzel bir yazı okudum. Barışta çocuklar babalarını defneder, savaşta babalar çocuklarını, diyor. Çok güzel bir söz. Ama biz önümüzü de görmek durumundayız. Fiili bir durumla karşı karşıyayız... Şimdi tüm manevra sahamızı daraltan ekonomi. Örneğin, savaş nedeniyle uğrayacağımız zararları karşılamayı IMF şartlarına bağlıyorlar. Ne alakası var? Biz IMF’den kurtulmaya çalışırken onlar daha çok sokmak istiyorlar. Bakın IMF’de ABD’nin payı yüzde 17, AB’nin yüzde 34 ama ABD’nin sözü geçiyor. ABD, BM’yi siyasi güç, IMF’yi ekonomik güç olarak kullanıyor.


'1991'deki gibi açığa düşmemek istiyoruz'
B: Durumu toparlamak gerekirse, önümüzdeki günlerde tezkere Meclis’e geliyor. Ne görüyorsunuz?

K: Aslında bizim hazırlıklarımız bakımından çok ciddi bir sorun yok. Doğrusunu isterseniz, şu aşamada en kolay yapabileceğimiz şey savaş. Ama bu değil sorun. Ne zaman olur belli değil, ama ABD bir gün gidecek, biz burada kalacağız. Ona göre adım atmamız lazım. 1991’deki gibi açığa düşmemek istiyoruz. Bunun için de her türlü ama her türlü olasılığı dikkate alıyoruz.

Mesaj Bombaları!

Irak krizi etrafındaki gelişmeler, Türkiye-ABD ilişkilerinin bugününü ve geleceğini karşılıklı sorgulamaya dönüştürdü.

Hükümet bayram tatili boyunca ABD ile temasını sürdürdü... ABD, 18 Şubat sözünü, karar alındı kabul edip bu zeminde hareket etmeye başladı... AKP’li milletvekilleri de, “Savaşa hayır’’ bombardımanı altında kaldı... Ekonomi bürokratları 2003 yılı bütçesini ABD denetimindeki IMF ile bağlama çabalarında sonuç alamadı. Askerler, planları doğrultusunda Irak sınırında yığınak yapmaya devam etti...

Bütün bunların gölgesinde önceki akşam Başbakanlık’ta Irak zirvesi yapıldı. Zirveye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’i temsilen Başdanışman Tacan İldem , Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Başbakan Abdullah Gül ile ilgili bakan ve bürokratlar katıldı. Devletin üç önemli ayağının bir araya geldiği zirve zemininde tarafların birbirine verdiği mesajları aktaralım:

Çankaya’dan hükümete: BM Güvenlik Konseyi’nin ikinci bir kararı olmadan operasyon yapılırsa bu, ABD saldırısı olur. Buna Türkiye’nin destek vermesi düşünülemez. İkinci karar alınırsa, o zaman da kararın içeriğine ve uluslararası oydaşmaya bakılır. Hükümet, 18 Şubat tarihini telaffuz ederek ABD yönetiminin baskısını arttırmış oldu. Türkiye, ulusal çıkarlarına bakar, ona göre hareket eder, kimsenin yanında yer alma zorunluluğu hissetmez!

Genelkurmay’dan hükümete: En kötü karar kararsızlıktır. Biz her olasılığı hesaplayarak planlar yapıyoruz. Bu planlar bizim öngördüğümüz çerçevede yürüyor. Ancak hükümetin Türk askerinin K. Irak’a girmesini ve Türkiye’de yabancı asker bulunmasına izin verilmesini öngören tezkereyi 18 Şubat’ta Meclis’ten geçireceğini açıklaması doğal olarak bizi de bağladı ve bu çerçevede adımlar atmaya hazırlandık. Türkiye, kendi güvenliğiyle ilgili bağımsız hareketini sürdürür, ama stratejik bir müttefik olarak ABD ile anlaşmazlıkların olduğu bir ortam işimize gelmez.

AKP içindeki denge

Hükümetten Çankaya ve Genelkurmay’a: Haklısınız. Ancak ABD bize, uğrayacağımız zararlar karşısında nasıl hareket edeceğini tam olarak açıklamıyor. Biz her şeyin yazılı olmasını ve yüzde 100 güvenceye bağlanmasını istiyoruz. ABD buna yanaşmıyor, önce tezkereyi geçir, sonra bunlara bakarız diyor. Bu koşullarda biz Meclis grubumuzu ikna edemeyiz. Kaldı ki, seçim bölgesine giden milletvekilleri yoğun bir baskı ile karşılaştılar. Bu hava biraz dağılsın, ondan sonra daha rahat hareket edebileceğimizi sanıyoruz.

Erdoğan’dan Gül’e (Başbakanlık’taki zirveden sonra Dışişleri Konutu’nda yapılan AKP içi zirvede): İki aydır Amerikalılarla değişik ortamlarda görüşüyoruz. Bunlara ters düşen bir durumda olamayız. Ne yapın edin uzlaşma yolu arayın. Ben de kamuoyu önünde kendimi bağladım, ABD ile hareket edeceğiz, dedim.

Gül’den Erdoğan’a: Devletin içindeki dengelerle dışarıdaki temaslarda ortaya çıkanlar tam olarak örtüşmüyor. AKP hükümeti olarak alacağımız karar devletin tüm organlarıyla belli bir ortaklığı gerektiriyor. ABD ile ortak hareket edeceğimizi ben de söyledim. O zaman çok yoğun bir baskı vardı. ABD, sözlerini yazıya dökmek istemiyor. Ekonominin içinde bulunduğu durum da parlak değil.

Arınç’tan hükümete: AKP grubunun büyük bölümü bu koşullarda tezkereye evet demez. Sakın ola getirmeye kalkmayın. Kendimizi anlatabileceğimiz bir durum olmadan yeni adım atmayın!

ABD’den hükümete: Güneyde Katar ve Kuveyt üzerinden tüm planları yaptık. Batıda Ürdün üzerinden İngiltere ile yapacaklarımızı planladık. Bir tek kuzey hattı kaldı. Üs ve limanlarla ilgili kararı geç aldığınız için 200-250 milyon dolarlık yatırımı yüzde 60-70 azalttık. Şimdi de geciktirirseniz, Türkiye’siz plan yaparız, ama bu bize pahalıya patlar. Size de pahalıya patlar. Bunu, şu aşamada göze almak istemiyoruz. 50 yıllık stratejik ortaklığımızın önemli bir dönüm noktasındayız.

Çok büyük bölümünü doğrulatarak aktardığımız bu mesajlardaki düğümlerin çözümü için artı eksi bir haftalık süre görünüyor!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget