Sevgili,
İnsanların soyadlarıyla anıldıkları Batı’nın tersine bizler isimle anılırız. Firma olmuş kişiler ad ve soyadlarıyla ya da yalnızca, soyadlarıyla anılırlar.
Ekmekçi de, artık adı olan Mustafa’ya bile gerek duyulmadan anılan firmalaşmış bir kişiydi.
Geçen pazar, İznik Gölü’ne nazır Kerametaltı’nda, gazetede, Ekmekçi’nin ölümünün 14. yılında mezarı başında anıldığını okuyunca tüylerim diken diken oldu.
Demek 14 yıl oluyordu, Ekmekçi ile iç sesimle konuşmaya başlayalı.
Öyle ya, Uğur ile aynı şeyi 18 yıldır yapıyorum.
Son zamanlarda, artık çok kalabalık gezer oldum. Hep, Ekmekçi ile, İlhan Abi ile, Erim ile, Uğur ile birlikte oluyorum.
Ölmemiş ölülerle birlikte kalabalık olmak kolaydır. Onlarla zaman içinde yolculuk mümkündür ve birlikteliklerimiz zaman ve mekân engeli tanımazlar.
Ben dostlarının 14. ölüm yılında onu mezarı başında andıklarının ertesinde birlikte oldum Ekmekçi ile...
Daha birkaç hafta önce, Kısıklı’daki Antep lokantası Mabeyn’de Aldoğan Hanım, Eylem ve Özlem ile karşılaşmıştım. Ama sonra konuştuğumuzda Ekmekçi’ye bunu anlatmayı unuttum.
***
Son zamanlarda eski dostlarla çok sık birlikte oluyorum. Öldüklerini biliyorum, ama sanki hiç ölmemişler gibi, eskiye gidiyoruz birlikte, bir şeyler konuşuyoruz ne olduğunu sonra unutuyorum. Tek izlenimim, onlarla birlikte olmanın sıcaklığı oluyor.
Hatta kimi zaman, onların öldüklerini bile unutuyorum ya da algılayamıyorum. Biliyorum artık yoklar, ama sanki varlar, orada bir yerde duruyorlar gibi...
Ekmekçi’yi 1974 yılında şahsen görmeden önce yazılarından tanıdım. O, Uğur Mumcu ve ben, Yeni Ortam’ın üç köşe yazarıydık, kısa bir süre sonra üçümüz de, Cumhuriyet’te bir araya geldik.
Yaşamımda, çok adam, çok gazeteci gördüm, önemli gibi görünen.
Ekmekçi önemli gibi görünenlerden değildi. Düpedüz önemliydi o.
Amerikalılar köşe yazarlarını yazılarını doğrudan ismen kaç kişiyi ilgilendirdiğine göre sınıflandırırlar. Ekmekçi, bu kıstasa göre, içimizdeki en Amerikan standartlarına uygun olan köşe yazarıydı.
O, Anadolu’nun dört bir yanında üretenleri, düşünenleri, çoban ateşini yakanları sütununa taşır, onlardan haberler getirirdi. Cumhuriyet’in her zaman var olmuş olan bu tür okurlarının bir bölümünü ilk kez sütunlarına taşıyarak, hepimizle tanıştıran, her zaman iyimserliğini korumayı bilen o olmuştu.
Işık Kansu, Ekmekçi’nin iyimserliğinin bu karanlık günlerde bize rehber olması gerektiğini söylemiş.
***
Ekmekçi iyimserliğin de ötesinde, her zaman güler yüzüyle, pozitif enerji yayan bir insandı. Pozitif enerji yayan insan, iyimserliği bulaşıcı olan, varlığıyla çevrede mutluluk yaratan kişidir.
Bu tür kişilerin bir başka özellikleri de, bu özelliklerinin, dolayısıyla önemlerinin hiç farkında değilmiş gibi davranmalarıdır.
Aslında farkında olmasına farkındadırlar da, bu hasletlerinin bunu belirtmelerine alçakgönüllülükleri, yüce yüreklilikleri, velhasıl terbiyeleri engeldir.
Yurdun birçok yerini gezdik Ekmekçi ile, kâh bir panel, kâh bir imza günü, kâh bir konferans vesilesiyle.
Bir gün, Ankara büroda bana sormuştu:
- Dün gelen ABD Dışişleri Bakanı ile sana görüşme ayarlayayım mı?
- Nasıl ayarlayacakmışsın?
- Eee herif akrabam...
- Nereden akraban oluyormuş Ekmekçi?
- Söylesene adamın adı ne?
- Baker...
- Baker ne demek?
- Ekmekçi!...
- Tabii ya, burada olunca Ekmekçi, orada olunca Baker oluyor. Şimdi anladın mı?
Ne zaman bu konuşma gelse aklıma, başka olayları anımsadığımda, yaptığım gibi hep aynı şeyi söylerim:
- İlahi Ekmekçi!.. Sen çok yaşa emi!..
Ekmekçi’yi, hepimiz gibi, ben de çok özledim."
Yorum Gönder