Ankara müzakerelerin başlamasına yönelik bir süreden beri devam ettirdiği çalışmalarına hız verdi. Çankaya Köşkü’nde 8 Ocak 2004’te toplanan Kıbrıs zirvesinde, “Türkiye, Kıbrıs ulusal davamızda KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve yeni kurulacak KKTC hükümeti ile yakın danışma ve işbirliği içinde Birleşmiş Milletler müzakere sürecine etkin katkıda bulunmaya devam edecektir” denildi.
Zirveye, Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile üst düzey sivil ve askeri yetkililer katıldı. Bu zirvenin sonuç bildirisinde, Türkiye’nin BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonuna olan desteğini sürdürdüğü de vurgulandı.
MGK’nin 23 Ocak’taki toplantısında da gündemi ağırlıklı olarak Kıbrıs oluşturdu.
Toplantı sonunda yayımlanan bildiride, Türkiye’nin, BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonuna olan desteğini sürdürdüğü ve Annan Planı da referans alınarak adanın gerçeklerine dayalı bir çözüme, müzakereler yoluyla hızla ulaşılması konusundaki siyasi kararlılığını yinelediği belirtildi.
Erdoğan-Annan buluşması
MGK toplantısının ardından Davos’a hareket eden Başbakan Erdoğan, Kıbrıs sorununun çözümünde KKTC’nin hiçbir zaman Rumlardan geri kalmayacağını, daha önde olacağını söyledi. Davos’ta BM Genel Sekreteri Annan ile bir araya gelen Erdoğan, Annan’dan iki tarafın da güvendiği bir arabulucu atamasını istedi. Erdoğan görüşmede ayrıca, daraltılmış bir metinle Kıbrıs sorununun çözümünde neticeye gitmenin çok daha isabetli olacağını dile getirdi. Annan ise Başbakan Erdoğan’ın Kıbrıs konusunda görüşmelerin yeniden başlamasını ve 1 Mayıs’a kadar çözüme ulaşılmasını istediğini belirterek, kendisinin de Erdoğan’ın mesajlarından çok cesaret aldığını kaydetti.
Bu arada Türkiye, BM Genel Sekreteri Annan’dan isim vermeden Kıbrıs Özel Temsilcisi De Soto’nun değiştirilmesini istedi. Annan, bu isteği değerlendireceğini söylemekle yetindi. Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına giden süreçte Erdoğan’ın ocak ayı sonundaki ABD ziyareti de önemli bir etken oldu.
Powell'a görev
ABD Başkanı Bush, Türk tarafının isteği üzerine Kıbrıs konusunda Dışişleri Bakanı Colin Powell’ı görevlendirdi.
Bu arada ABD, müzakerelere başlanabilmesi için bir yandan Yunanistan ve Rum kesimi üzerindeki baskısını arttırırken diğer yandan BM Genel Sekreteri Annan ile de yoğun temasa geçti.
Başbakan Erdoğan’ın ABD’den dönmesinin ardından, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Başbakan Erdoğan, KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat, KKTC Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in katılımıyla 4 Şubat’ta Kıbrıs konulu bir toplantı yapıldı. Toplantı sonunda yapılan yazılı açıklamada, görüşmede, Türkiye ve KKTC olarak Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir barışa ulaşılması yönündeki ortak hedefin teyit edildiği belirtildi ve “Bu bağlamda Türkiye ve KKTC, BM Genel Sekreteri’nin çabalarına yardımcı olmak ve destek vermek üzere müşterek gayretler sarf etmek hususunda mutabık kalmışlardır” denildi.
Cumhuriyet, Genelkurmay Başkanlığı ile Dışişleri’nin görüş ayrılıklarını belgeleriyle haberleştirmişti
Askerden Annan Planı’na çekince
Cumhuriyet, 5 Ocak 2004’te Annan Planı konusunda Genelkurmay ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki “görüş ayrılığını” manşetten “Askerden çekince” başlığıyla okurlarına aktarmıştı. Haber geniş yankı bulmuş, Dışişleri ve Genelkurmay’dan ayrı ayrı açıklamalar yapılmıştı. Medya ise gelişmeleri “Cumhuriyet’in haberi yalanlandı” diye duyurmuştu. Bunun üzerine Cumhuriyet, “görüş ayrılığına” ilişkin belgelerin bir bölümünü 7 Ocak’ta 2004’te “İşte belgeler” manşetiyle yayımlamıştı. Gazetemiz Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın haberi şöyleydi:
Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın, Cumhuriyet’te yayımlanan Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki farklı yaklaşımlarını bir yandan doğrulayıp bir yandan da haberin gerçekleri ‘yansıtmadığını’ açıklaması, medyanın da bu açıklamaları sadece ‘yalanlama’ boyutuyla vermesi, elimizdeki belgeleri okurlarımızla paylaşmamızı zorunlu kıldı. Gerek 29 Aralık’ta yayımlanan Dışişleri’nin Annan Planı’na rötuşlarla ‘evet’ deme hazırlığı, gerekse 5 Ocak’ta yayımlanan askerin bu plan üzerindeki çekinceleri tamamen belgelere dayalı olarak yazılmıştı. Bu belgelerin bir bölümünün tıpkıbasımını yayımlıyoruz. Gerekirse devamını da yayımlarız. Önceki gün öğle saatlerinde Dışişleri’nin, akşam saatlerinde de Genelkurmay’ın açıklamaları medyada ‘haber yalanlandı’ biçiminde verilmeye başlayınca haber kaynaklarımı arayıp “Yarınki gazeteler de bu şekilde çıkacak. Cumhuriyet yine yalanlandı diyecekler. İzin verin, belgelerin tümünü tıpkıbasım biçiminde yayımlayalım” dedim. Çekince koydular, “Çok gerekli mi sizce?” dediler. Israr ettim ve “Gerekli. Öncelikle gazetem açısından, sonra da benim açımdan bu artık kaçınılmaz. Belgeleri aynen yayımlayalım” dedim. Bu kez şunu önerdiler: “Yarınki gazetelere bakalım. İşin salt gerçekdışı yanıyla değil de, her iki açıklamada olduğu gibi görüş ayrılıkları yanıyla da ilgilenebilirler. Eğer sizin dediğiniz gibi, herkes Cumhuriyet yine yalanlandı diye başlık atarsa, tamam belgeler aynen yayımlansın.”
Dün sabah gazetelerin önemli bir bölümü tahmin ettiğim gibi çıktı. Öyle ki, her iki açıklamada sözü edilen uyum arayışından hiç söz edilmiyor, sadece Cumhuriyet’in yalanlanmış olması haber yapılıyordu. Oysa gazeteciliği gerçekten görev edinmiş bir yayın organının, ‘Bu açıklamalarda bir gariplik var. Perde gerisinde ne oluyor, araştırılmalı’ demesi gerekirdi. Dün bunu sadece Radikal’in yaptığı dikkati çekiyordu. Kıbrıs’ın ulusal bir dava olduğuna inanan, bunu yayınlarıyla da ortaya koyan bir gazete olarak Ankara’daki gelişmeleri okura aktarmak doğal görevimizdi.
Dışişleri Bakanlığı’nın ve Genelkurmay Başkanlığı’nın bu konudaki görüşlerini hiç değiştirmeden, araya yorum da katmadan aktardık. Merak edenler 29 Aralık ve 5 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesine yeniden göz atabilirler. Öyle ki haberlerin pek çok yerinde belgelerdeki dile sadık kaldığımız için Cumhuriyet’in geleneksel olarak kullanmadığı sözcükleri de kullanmak durumunda kaldık. Yayımladığımız belgelerin isim ve hitap bölümlerini şimdilik kapalı tutuyoruz. Haber kaynaklarımız bunda ısrar ettiler. Ama çok gerekirse onu da yapabiliriz.
Ayrı çalışıyorlar
Genelkurmay’ın ve Dışişleri’nin açıklamalarındaki kilit tümceleri paylaşalım. Genelkurmay’ınkinden: ‘Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs sorununa görüşmeler yoluyla adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasının önemine ve gerekliliğine inanmaktadır. Bu kapsamda ilgili kurumlar arasında, görüşlerin uyumlaştırılması ve somutlaştırılması maksadıyla, çalışma ve görüşmeler, demokratik ve modern bir ülkede olması gereken şekilde, bir süreç içerisinde devam ettirilmektedir.’
Eğer uyumlaştırma çalışması varsa, demek ki uyumsuzluk var. Somutlaştırma çalışması varsa, demek ki bulanıklık var!
Dışişleri’nin açıklamasından: ‘Bakanlığımız tarafından, muhtemel bir görüşme sürecinde Türk tarafının pozisyonunun belirlenmesine yardımcı olacak hazırlıklar, başından itibaren Genelkurmay Başkanlığımızla gerekli istişareler ve değerlendirmeler zamanlıca ve düzenli olarak yapılagelerek sürdürülmüştür. Dolayısıyla yapılan çalışmalar ortak bir tutumun belirlenmesine yöneliktir.’
Birinci tümce hâlâ pozisyonumuzun belirlenmediğini kabul ederken ikinci tümce halen ortak bir tutumun arandığını ortaya koyuyor. İşte Cumhuriyet’in yazdığı da buydu. 29 Aralık’ta Dışişleri’nin ‘Türk tarafının tutumu’ belgesini (Genelkurmay’ın diliyle kâğıdını) yazdık. 5 Ocak’ta Genelkurmay’ın bununla ilgili çalışmasını haberleştirdik.
Gelenek bozuldu
İsmail Cem’den Hikmet Çetin’e, geçmişte Dışişleri Bakanlığı yapan pek çok siyasetçiyle görevi başındayken konuştuğumuzda hep şunu söylerlerdi:
“Ulusal güvenliğimizi ilgilendiren konularda hep Genelkurmay’la birlikte çalışıyoruz. Ortak politika üretiyoruz. Bu, pek çok ülkede de böyledir.” Önceki gün yapılan iki açıklama, birlikte çalışmanın yerini, ayrı ayrı çalışıp ortak görüş üretmek için uğraşmanın aldığını gösteriyor.
Bu da ayrı bir haber. Tabii yapmak isteyen, görmek isteyen olursa!
Gerçek ne?
Şimdi gelelim bütün medyanın cımbızla çekip öne çıkardığı tümcelere. Yani ‘haber yalanlandı’ başlığının üretildiği bölümlere. Genelkurmay: “Bir gazetenin bugünkü nüshasında ‘askerden çekince’, ‘Genelkurmay’ın hükümete de ilettiği Annan Planı’na yönelik itirazlarını açıklıyoruz’ başlıklı bir haber yer almıştır. Söz konusu haber gerçekleri yansıtmamaktadır.”
Böylesine önemli bir konuda henüz uyum da yokken gerçekleri ne yansıtmaktadır, mademki demokratik bir tartışma yapılıyor, bunun da açıklanması gerekmez mi?
Dışişleri: “Bu süreçle ilgili olarak bugünkü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberler bu bakımdan gerçeği yansıtmadığı gibi, hem müzakereler yoluyla Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı çözüm bulunması çalışmalarına ve Türkiye’nin milli çıkarlarına, hem de bu önemli aşamada Kıbrıs Türk halkının birlik ve beraberliğine zarar verici niteliktedir.” Aynı soruyu burada da soruyoruz, gerçek nedir? Kıbrıs davasına zarar veren, gelinen noktanın haberlerini yazmak mıdır, yoksa bir an önce devlet kurumları arasında ortak bir yaklaşım oluşturamamak mıdır?
Haberin devamı henüz yazamadıklarımız
Kıbrıs konusu elbette daha çok manşet kaldıracak. Yukarıda sözünü ettiğimiz görüş ayrılıkları Kıbrıs ve devamında Ege sorunlarının çözümünde de dikkati çekiyor.
Atina’da yayımlanan kimi haberlerin Ankara’daki yansımaları var. Ancak bunların bir bölümünü doğrulatamadığımız için bir bölümünü de haber kaynaklarımız bilgiyi verip ‘Şu aşamada off the record, kesinlikle yazma’ dediği için aktarmıyoruz.
Klerides'ten tarihi itiraflar
Rum yönetiminin eski lideri Glafkos Klerides, 28 Eylül 2003’te Rum basınına yaptığı açıklamada, Annan Planı sunulmadan önce plan hakkında bilgilerinin olduğunu itiraf ederek, plan sunulmadan, kendi lehlerine değişiklik olması için müdahalelerde bulunduklarını açıkladı. Klerides ayrıca, 4 İslam ülkesinin KKTC’yi tanıyacağını açıkladığını, Rum tarafının ve BM’nin buna engel olduğunu itiraf etti. Klerides, 30 Kasım’da yaptığı açıklamada da müzakerelerde hiçbir şey kabul etmeyerek, sorumluluğu Türk tarafına yükleme taktiğini uyguladıklarını ve bu taktiğin kendilerini AB üyeliğine taşıdığını söyledi. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto da 12 Ekim’de Rum basınında yer alan açıklamasında, BM’nin, Rumların Annan Planı konusundaki tutumu konusunda yanıldığını ve Rumların geriye dönüş isteğini hesaba katmadıklarını söyledi. Rum lider Papadopulos ise 23 Kasım’da yaptığı açıklamada, “10-11 Mart Lahey görüşmelerinde 2003’te Denktaş, Annan Planı’nı imzalasa bile ben imzalamayacaktım” dedi.
KKTC’de dıştan müdahaleli seçim
KKTC’de 14 Aralık Pazar günü yapılan milletvekili genel seçimleri, aylar öncesinden gündeme oturdu ve seçimlere, ABD, AB, BM, İngiltere ve Kıbrıs Rum kesiminden çeşitli müdahaleler yapıldı. Aylar öncesinden kader seçimi olarak nitelenen seçime 7 parti katıldı ve meclise 4 siyasi parti girdi.50 sandalyeli Cumhuriyet Meclisi’ne, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) 19, Ulusal Birlik Partisi (UBP) 18, Demokrat Parti (DP) 7, Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) 6 milletvekili gönderdi. Sağ ve sol partilerin 25’er milletvekilliği kazanmasıyla sonuçlanan seçimlerin ardından, partiler yoğun şekilde hükümet oluşumuna odaklandı. Ankara ile istişareler ve yoğun çalışmalar sonucunda CTP ve DP, 11 Ocak 2004’te toplumsal uzlaşı ve çözüm hükümeti kurduklarını açıkladı. KKTC’de yeni hükümetin kurulmasının ardından, Kıbrıs sorunuyla ilgili taraflar müzakere sürecinin yeniden başlamasına yönelik girişimlerini hızlandırdı. ABD Başkanı George Bush, aralık ayı sonlarında Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ve Başbakan Erdoğan’a birer mektup göndererek Kıbrıs’ta, Annan Planı temelinde bir çözüm için çaba göstermeleri çağrısı yaptı. Bush’un Simitis’e gönderdiği mektup, hem üslup hem de öz açısından Rum kesiminde rahatsızlık yarattı.
Zirveye, Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile üst düzey sivil ve askeri yetkililer katıldı. Bu zirvenin sonuç bildirisinde, Türkiye’nin BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonuna olan desteğini sürdürdüğü de vurgulandı.
MGK’nin 23 Ocak’taki toplantısında da gündemi ağırlıklı olarak Kıbrıs oluşturdu.
Toplantı sonunda yayımlanan bildiride, Türkiye’nin, BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonuna olan desteğini sürdürdüğü ve Annan Planı da referans alınarak adanın gerçeklerine dayalı bir çözüme, müzakereler yoluyla hızla ulaşılması konusundaki siyasi kararlılığını yinelediği belirtildi.
Erdoğan-Annan buluşması
MGK toplantısının ardından Davos’a hareket eden Başbakan Erdoğan, Kıbrıs sorununun çözümünde KKTC’nin hiçbir zaman Rumlardan geri kalmayacağını, daha önde olacağını söyledi. Davos’ta BM Genel Sekreteri Annan ile bir araya gelen Erdoğan, Annan’dan iki tarafın da güvendiği bir arabulucu atamasını istedi. Erdoğan görüşmede ayrıca, daraltılmış bir metinle Kıbrıs sorununun çözümünde neticeye gitmenin çok daha isabetli olacağını dile getirdi. Annan ise Başbakan Erdoğan’ın Kıbrıs konusunda görüşmelerin yeniden başlamasını ve 1 Mayıs’a kadar çözüme ulaşılmasını istediğini belirterek, kendisinin de Erdoğan’ın mesajlarından çok cesaret aldığını kaydetti.
Bu arada Türkiye, BM Genel Sekreteri Annan’dan isim vermeden Kıbrıs Özel Temsilcisi De Soto’nun değiştirilmesini istedi. Annan, bu isteği değerlendireceğini söylemekle yetindi. Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına giden süreçte Erdoğan’ın ocak ayı sonundaki ABD ziyareti de önemli bir etken oldu.
Powell'a görev
ABD Başkanı Bush, Türk tarafının isteği üzerine Kıbrıs konusunda Dışişleri Bakanı Colin Powell’ı görevlendirdi.
Bu arada ABD, müzakerelere başlanabilmesi için bir yandan Yunanistan ve Rum kesimi üzerindeki baskısını arttırırken diğer yandan BM Genel Sekreteri Annan ile de yoğun temasa geçti.
Başbakan Erdoğan’ın ABD’den dönmesinin ardından, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Başbakan Erdoğan, KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat, KKTC Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in katılımıyla 4 Şubat’ta Kıbrıs konulu bir toplantı yapıldı. Toplantı sonunda yapılan yazılı açıklamada, görüşmede, Türkiye ve KKTC olarak Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir barışa ulaşılması yönündeki ortak hedefin teyit edildiği belirtildi ve “Bu bağlamda Türkiye ve KKTC, BM Genel Sekreteri’nin çabalarına yardımcı olmak ve destek vermek üzere müşterek gayretler sarf etmek hususunda mutabık kalmışlardır” denildi.
Cumhuriyet, Genelkurmay Başkanlığı ile Dışişleri’nin görüş ayrılıklarını belgeleriyle haberleştirmişti
Askerden Annan Planı’na çekince
Cumhuriyet, 5 Ocak 2004’te Annan Planı konusunda Genelkurmay ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki “görüş ayrılığını” manşetten “Askerden çekince” başlığıyla okurlarına aktarmıştı. Haber geniş yankı bulmuş, Dışişleri ve Genelkurmay’dan ayrı ayrı açıklamalar yapılmıştı. Medya ise gelişmeleri “Cumhuriyet’in haberi yalanlandı” diye duyurmuştu. Bunun üzerine Cumhuriyet, “görüş ayrılığına” ilişkin belgelerin bir bölümünü 7 Ocak’ta 2004’te “İşte belgeler” manşetiyle yayımlamıştı. Gazetemiz Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın haberi şöyleydi:
Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın, Cumhuriyet’te yayımlanan Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki farklı yaklaşımlarını bir yandan doğrulayıp bir yandan da haberin gerçekleri ‘yansıtmadığını’ açıklaması, medyanın da bu açıklamaları sadece ‘yalanlama’ boyutuyla vermesi, elimizdeki belgeleri okurlarımızla paylaşmamızı zorunlu kıldı. Gerek 29 Aralık’ta yayımlanan Dışişleri’nin Annan Planı’na rötuşlarla ‘evet’ deme hazırlığı, gerekse 5 Ocak’ta yayımlanan askerin bu plan üzerindeki çekinceleri tamamen belgelere dayalı olarak yazılmıştı. Bu belgelerin bir bölümünün tıpkıbasımını yayımlıyoruz. Gerekirse devamını da yayımlarız. Önceki gün öğle saatlerinde Dışişleri’nin, akşam saatlerinde de Genelkurmay’ın açıklamaları medyada ‘haber yalanlandı’ biçiminde verilmeye başlayınca haber kaynaklarımı arayıp “Yarınki gazeteler de bu şekilde çıkacak. Cumhuriyet yine yalanlandı diyecekler. İzin verin, belgelerin tümünü tıpkıbasım biçiminde yayımlayalım” dedim. Çekince koydular, “Çok gerekli mi sizce?” dediler. Israr ettim ve “Gerekli. Öncelikle gazetem açısından, sonra da benim açımdan bu artık kaçınılmaz. Belgeleri aynen yayımlayalım” dedim. Bu kez şunu önerdiler: “Yarınki gazetelere bakalım. İşin salt gerçekdışı yanıyla değil de, her iki açıklamada olduğu gibi görüş ayrılıkları yanıyla da ilgilenebilirler. Eğer sizin dediğiniz gibi, herkes Cumhuriyet yine yalanlandı diye başlık atarsa, tamam belgeler aynen yayımlansın.”
Dün sabah gazetelerin önemli bir bölümü tahmin ettiğim gibi çıktı. Öyle ki, her iki açıklamada sözü edilen uyum arayışından hiç söz edilmiyor, sadece Cumhuriyet’in yalanlanmış olması haber yapılıyordu. Oysa gazeteciliği gerçekten görev edinmiş bir yayın organının, ‘Bu açıklamalarda bir gariplik var. Perde gerisinde ne oluyor, araştırılmalı’ demesi gerekirdi. Dün bunu sadece Radikal’in yaptığı dikkati çekiyordu. Kıbrıs’ın ulusal bir dava olduğuna inanan, bunu yayınlarıyla da ortaya koyan bir gazete olarak Ankara’daki gelişmeleri okura aktarmak doğal görevimizdi.
Dışişleri Bakanlığı’nın ve Genelkurmay Başkanlığı’nın bu konudaki görüşlerini hiç değiştirmeden, araya yorum da katmadan aktardık. Merak edenler 29 Aralık ve 5 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesine yeniden göz atabilirler. Öyle ki haberlerin pek çok yerinde belgelerdeki dile sadık kaldığımız için Cumhuriyet’in geleneksel olarak kullanmadığı sözcükleri de kullanmak durumunda kaldık. Yayımladığımız belgelerin isim ve hitap bölümlerini şimdilik kapalı tutuyoruz. Haber kaynaklarımız bunda ısrar ettiler. Ama çok gerekirse onu da yapabiliriz.
Ayrı çalışıyorlar
Genelkurmay’ın ve Dışişleri’nin açıklamalarındaki kilit tümceleri paylaşalım. Genelkurmay’ınkinden: ‘Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs sorununa görüşmeler yoluyla adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasının önemine ve gerekliliğine inanmaktadır. Bu kapsamda ilgili kurumlar arasında, görüşlerin uyumlaştırılması ve somutlaştırılması maksadıyla, çalışma ve görüşmeler, demokratik ve modern bir ülkede olması gereken şekilde, bir süreç içerisinde devam ettirilmektedir.’
Eğer uyumlaştırma çalışması varsa, demek ki uyumsuzluk var. Somutlaştırma çalışması varsa, demek ki bulanıklık var!
Dışişleri’nin açıklamasından: ‘Bakanlığımız tarafından, muhtemel bir görüşme sürecinde Türk tarafının pozisyonunun belirlenmesine yardımcı olacak hazırlıklar, başından itibaren Genelkurmay Başkanlığımızla gerekli istişareler ve değerlendirmeler zamanlıca ve düzenli olarak yapılagelerek sürdürülmüştür. Dolayısıyla yapılan çalışmalar ortak bir tutumun belirlenmesine yöneliktir.’
Birinci tümce hâlâ pozisyonumuzun belirlenmediğini kabul ederken ikinci tümce halen ortak bir tutumun arandığını ortaya koyuyor. İşte Cumhuriyet’in yazdığı da buydu. 29 Aralık’ta Dışişleri’nin ‘Türk tarafının tutumu’ belgesini (Genelkurmay’ın diliyle kâğıdını) yazdık. 5 Ocak’ta Genelkurmay’ın bununla ilgili çalışmasını haberleştirdik.
Gelenek bozuldu
İsmail Cem’den Hikmet Çetin’e, geçmişte Dışişleri Bakanlığı yapan pek çok siyasetçiyle görevi başındayken konuştuğumuzda hep şunu söylerlerdi:
“Ulusal güvenliğimizi ilgilendiren konularda hep Genelkurmay’la birlikte çalışıyoruz. Ortak politika üretiyoruz. Bu, pek çok ülkede de böyledir.” Önceki gün yapılan iki açıklama, birlikte çalışmanın yerini, ayrı ayrı çalışıp ortak görüş üretmek için uğraşmanın aldığını gösteriyor.
Bu da ayrı bir haber. Tabii yapmak isteyen, görmek isteyen olursa!
Gerçek ne?
Şimdi gelelim bütün medyanın cımbızla çekip öne çıkardığı tümcelere. Yani ‘haber yalanlandı’ başlığının üretildiği bölümlere. Genelkurmay: “Bir gazetenin bugünkü nüshasında ‘askerden çekince’, ‘Genelkurmay’ın hükümete de ilettiği Annan Planı’na yönelik itirazlarını açıklıyoruz’ başlıklı bir haber yer almıştır. Söz konusu haber gerçekleri yansıtmamaktadır.”
Böylesine önemli bir konuda henüz uyum da yokken gerçekleri ne yansıtmaktadır, mademki demokratik bir tartışma yapılıyor, bunun da açıklanması gerekmez mi?
Dışişleri: “Bu süreçle ilgili olarak bugünkü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberler bu bakımdan gerçeği yansıtmadığı gibi, hem müzakereler yoluyla Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı çözüm bulunması çalışmalarına ve Türkiye’nin milli çıkarlarına, hem de bu önemli aşamada Kıbrıs Türk halkının birlik ve beraberliğine zarar verici niteliktedir.” Aynı soruyu burada da soruyoruz, gerçek nedir? Kıbrıs davasına zarar veren, gelinen noktanın haberlerini yazmak mıdır, yoksa bir an önce devlet kurumları arasında ortak bir yaklaşım oluşturamamak mıdır?
Haberin devamı henüz yazamadıklarımız
Kıbrıs konusu elbette daha çok manşet kaldıracak. Yukarıda sözünü ettiğimiz görüş ayrılıkları Kıbrıs ve devamında Ege sorunlarının çözümünde de dikkati çekiyor.
Atina’da yayımlanan kimi haberlerin Ankara’daki yansımaları var. Ancak bunların bir bölümünü doğrulatamadığımız için bir bölümünü de haber kaynaklarımız bilgiyi verip ‘Şu aşamada off the record, kesinlikle yazma’ dediği için aktarmıyoruz.
Klerides'ten tarihi itiraflar
Rum yönetiminin eski lideri Glafkos Klerides, 28 Eylül 2003’te Rum basınına yaptığı açıklamada, Annan Planı sunulmadan önce plan hakkında bilgilerinin olduğunu itiraf ederek, plan sunulmadan, kendi lehlerine değişiklik olması için müdahalelerde bulunduklarını açıkladı. Klerides ayrıca, 4 İslam ülkesinin KKTC’yi tanıyacağını açıkladığını, Rum tarafının ve BM’nin buna engel olduğunu itiraf etti. Klerides, 30 Kasım’da yaptığı açıklamada da müzakerelerde hiçbir şey kabul etmeyerek, sorumluluğu Türk tarafına yükleme taktiğini uyguladıklarını ve bu taktiğin kendilerini AB üyeliğine taşıdığını söyledi. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto da 12 Ekim’de Rum basınında yer alan açıklamasında, BM’nin, Rumların Annan Planı konusundaki tutumu konusunda yanıldığını ve Rumların geriye dönüş isteğini hesaba katmadıklarını söyledi. Rum lider Papadopulos ise 23 Kasım’da yaptığı açıklamada, “10-11 Mart Lahey görüşmelerinde 2003’te Denktaş, Annan Planı’nı imzalasa bile ben imzalamayacaktım” dedi.
KKTC’de dıştan müdahaleli seçim
KKTC’de 14 Aralık Pazar günü yapılan milletvekili genel seçimleri, aylar öncesinden gündeme oturdu ve seçimlere, ABD, AB, BM, İngiltere ve Kıbrıs Rum kesiminden çeşitli müdahaleler yapıldı. Aylar öncesinden kader seçimi olarak nitelenen seçime 7 parti katıldı ve meclise 4 siyasi parti girdi.50 sandalyeli Cumhuriyet Meclisi’ne, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) 19, Ulusal Birlik Partisi (UBP) 18, Demokrat Parti (DP) 7, Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) 6 milletvekili gönderdi. Sağ ve sol partilerin 25’er milletvekilliği kazanmasıyla sonuçlanan seçimlerin ardından, partiler yoğun şekilde hükümet oluşumuna odaklandı. Ankara ile istişareler ve yoğun çalışmalar sonucunda CTP ve DP, 11 Ocak 2004’te toplumsal uzlaşı ve çözüm hükümeti kurduklarını açıkladı. KKTC’de yeni hükümetin kurulmasının ardından, Kıbrıs sorunuyla ilgili taraflar müzakere sürecinin yeniden başlamasına yönelik girişimlerini hızlandırdı. ABD Başkanı George Bush, aralık ayı sonlarında Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ve Başbakan Erdoğan’a birer mektup göndererek Kıbrıs’ta, Annan Planı temelinde bir çözüm için çaba göstermeleri çağrısı yaptı. Bush’un Simitis’e gönderdiği mektup, hem üslup hem de öz açısından Rum kesiminde rahatsızlık yarattı.
Yorum Gönder