Dün; CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu; partisinin demokrasi anlayışını ve programını gazetecilere anlattı. Ve; CHP’nin şimdiye kadar verdiği görüntünün çok daha ötesine giden bir anlayışla yönetildiği bir kez daha ortaya çıktı.
Kılıçdaroğlu’na toplantı sırasında gazeteciler sorular yönelttiler. Bunlardan birisi de şöyle idi: “Siz, konuşmalarınızda belediyelere özerklikten söz ediyorsunuz. BDP’nin de bir özerklik isteği var. Başbakan Erdoğan’ın sizin belediyelerdeki özerklik görüşünüzü BDP’ninkiyle aynı gibi gösteren bir yaklaşımı var. Hakkari mitinginizi de ele alıp eleştiriyor. Bu konuya bakışınız nedir?”
Kılıçdaroğlu; bu soruya cevap verirken özetle dedi ki: “Bizim sözünü ettiğimiz yerel yönetimlere özerklik şartını Türkiye aslında 1988’de bazı çekincelerle kabul etti. Başbakan daha bunu bilmiyor. Başbakan bir şey daha bilmiyor. Bu yerel yönetimlere özerklik şartı; AKP’nin parti programında bile var. Bizim mitinglerimize BDP’liler geliyor ise onlar vatan haini mi? Bizi dinlemeye AKP’liler de geliyor; onlarda mı vatan haini? Başbakan bizi kıskanıyor; bu saldırılarının asıl sebebi o.”
ÖZGÜRLÜKÇÜ DEMOKRASİ
CHP Lideri; yeni demokrasi anlayışlarını açıklarken şu konulara vurgu yaptı:
Türkiye’de demokrasi tartışmalarının odağında sivil-asker ilişkileri bulunuyor. Biz bu konuda Türkiye’nin en kapsamlı sivilleşme önerisini sunuyoruz. Askerlik süresi kısaltılacak, TSK İç Hizmet Kanunu’nun tartışmalı 35. maddesi değiştirilecek. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılacak. Silahlı Kuvvetler; siviller tarafından denetlenecek.
Sadece TSK değil; polis ve istihbarat da demokratik denetime tabi tutulacak.
Siyaset; “tehdit, düşman” gibi kavramlarla güvenlik bürokrasisi kavramları ile yürütülmeyecek; muhalefete karşı polisiye tedbirlere başvurulmayacak.
AKP yönetimi; muhalif her hareketi “terör, illegal” gibi terimlerle ilişkilendiriyor. Siyasi alanı militarize ediyor. ani AKP sivilleşmeye direniyor; statükoyu sürdürüyor; CHP ise sivilleşmeyi istiyor.
AKP döneminde tutukluluk, cezaya dönüştürüldü. Buna ileri demokrasi değil “tutuklu demokrasi” demek gerekir.
Sanata ve sanatsal ifadeye bile tahammül edilemiyor. Başbakan “ucube” diyor; ertesi günü o heykel yıkılıyor. Buna ancak ucube demokrasi denilir.
Demokratik hakkını kullanıp gösteri yapmak isteyenler güvenlik kuvvetlerinin ağır şiddetine maruz kalıyor. Bunun adına “sopalı demokrasi” denilir. Parasız eğitim istedikleri için 14 aydır tutuklu bulunan üniversiteliler var.
İnsanların özel hayatının gizliliği de bırakılmadı. İnsanlar şifreli konuşmaya başladılar.
Türkiye’de adı konulmamış, ilan edilmemiş bir Olağanüstü Hal (OHAL) hüküm sürüyor. Bu görünmeyen OHAL ile yasal siyasetin alanları her an daraltılıyor.
OHAL demokrasisinin hukuk alanındaki temsilciliğini Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri; siyasetteki temsilciliğini de Türkiye’yi OHAL Valisi gibi gibi yönetmeye çalışan Başbakan yapıyor.
TBMM’nin temsil gücünü yükseltmek için yüzde 10 barajını düşüreceğiz.
CHP iktidarında milletvekillerinin her hafta bana soru sormalarını, benim de cevap vermemi sağlayacak bir düzen kuracağız.
Biz Doğu, Güneydoğu Anadolu ve Kürt sorununun çözümünde üçüncü yolu temsil ediyoruz. Farklı kimliklerin tanınmasına ilişkin taleplere insan hakları ve çoğulculuk temelinde yaklaşıyoruz.
Buna karşın siyasetin etnik ve dinsel temelde yapılmasına da karşı çıkıyoruz.
Biz Hakkari’de ayrı İzmir’de ayrı bir dil kullanmıyoruz.
Biz yargının insan haklarından yana taraf olmasını istiyoruz. İktidara geldiğimizde bu HSYK’nın yapısını değiştireceğiz.
CHP’nin hazırladığı “Demokrasi/ Eşit Yurttaş- Özgür Toplum” raporu, bütün bu konuları daha ayrıntılı biçimde ortaya koyuyor. Türkiye’yi seçilmişlerin demokrasisinden “özgürlükçü demokrasi”ye geçirmek için CHP’nin çok samimi ve yoğun bir çaba içinde olduğu anlaşılıyor.
Acaba bunu vatandaşa anlatabilecekler mi?
Yorum Gönder