6 Mayıs 2004 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı’ndan sert bir bildiri yayımlandı. Hükümetin imam hatiplerle ilgili getirmek istediği düzenlemenin temel eğitim sisteminin dışına çıktığı, “laik eğitimi” ve “öğretim birliğini” zedeleyecek unsurlar içerdiğini belirten Genelkurmay, “Türkiye’nin son derece hassas meselelerinin olduğu bir ortamda, gereksiz yere ilave ciddi sorunları beraberinde getireceği açık olan bu değişiklik tasarısına, ilgili kurum ve kuruluşların dikkatle ve sağduyu içinde yaklaşacaklarına ve yüce milletimizin bu konuya gerekli hassasiyeti göstereceğine inanılmaktadır” açıklamasını yaptı.
Yapılan açıklamanın, konu başlıklarıyla tam metni şöyle:
HAKKIMIZ OLMASINA KARŞIN GÖRÜŞ BELİRTMEDİK: TSK, AB sürecinde ülkemizin önünü açıcı ve yapıcı katkı sağlamak amacıyla, son anayasa değişiklikleri içerisinde yer alan, doğrudan kurumumuzla ilgili konularda dahi karşı görüş belirtmek için haklı gerekçeleri olduğu halde, görüş belirtmekten özenle kaçınmıştır. Nisan 2004’te gerçekleştirilen basın toplantısında, kamuoyuna yeterince yansıtılmayan ancak kurumumuzun vazgeçilmez kabul ettiği ve açıkça taraf olduğu konular açıklanmıştı. Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan Yükseköğretim Kanunu Değişiklik Tasarısı’na ilişkin gelişmeler dikkatle izlenmektedir.
İMAM HATİPLERİN VARLIK NEDENİ BELLİ: 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32’nci maddesi, “İmam hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kuran kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır” hükmüne amirdir. Kanun maddesinin gerekçesinin yazılı olduğu Meclis ve Senato komisyon raporlarında da belirtildiği gibi, burada kastedilen yükseköğrenim kurumlarının, kendi alanlarındaki yükseköğrenim kurumları olduğu açıktır. Ayrıca 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun 4’üncü maddesi; Milli Eğitim Bakanlığı’nca, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitede bir ilahiyat fakültesi kurulmasını ve ayrıca, imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açılmasını öngörmektedir. Görüldüğü üzere, söz konusu kanunlar; imam hatip liselerini, sadece din hizmetinde görevlendirilecek eleman yetiştiren öğretim kurumları olarak tanımlamaktadır. Olaya bu açıdan bakıldığında, söz konusu değişiklik tasarısının bahse konu bu kanunların lafzına ve ruhuna uygun olduğunu söylemek mümkün değildir.
GENEL SİSTEMİN DIŞINA ÇIKILIYOR: 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32’nci maddesi ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun 4’üncü maddesi ile tesis edilen sistemin dışına çıkacak uygulamaların, söz konusu maddelerin amaçladığı “öğrenim birliği” ve “laik eğitim ilkelerini” zedeleyeceği açıktır. Bu nedenle, Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlılığı şüphesiz olan kesim ve kurumların bu değişiklik tasarısını benimsemesi beklenemez.
YETKİ DEVRİ DE HASSAS: Değişiklik tasarısının getirdiği diğer önemli husus ise Yükseköğretim Kanunu’nun 6. maddesindeki Yükseköğretim Kurulu’na ait bazı yetkilerin üniversitelere devrine imkân veren değişikliktir. Bu yetki devriyle amaçlanan hususlar üzerinde de hassasiyetle durulması gerekmektedir. Hatırlanacağı gibi 2003 Ekim ayı içerisinde, meslek liselerine ilişkin bir kanun tasarısı TBMM’ye sunulmuş, ancak kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine gündemden düşürülmüşken yaklaşık altı ay sonra, ne değişmiştir ki, aynı kapsamda bir kanun tasarısı, birçok kurum ve kesimin karşı çıkmasına rağmen yeniden gündeme getirilmiştir? Bu tavrı görmezden gelmek mümkün değildir.
ESAS OLAN ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ: Elbette yükseköğretim sisteminin düzeltilmesi gereken pek çok yönü bulunmaktadır. Burada esas olan, “çağdaş uygarlık düzeyi”ni hedefleyen bir toplum için öğretim kalitesini artırmak, öğretim ve istihdam arasındaki dengeyi sağlamaktır. Bu düzenlemeler bilimsel kavramlar içerisinde, anayasa ve kanunlarla çizilen çerçevede eğitim ve öğretim sistemini bir bütün olarak ele almak suretiyle yapılmalıdır.
TSK’NİN TAVRI DEĞİŞMEZ: TSK’nin Cumhuriyetin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti nitelikleriyle ilgili düşünceleri ve tavrı dün ne ise bugün de aynıdır ve yarın da aynı olacaktır. Hiç kimsenin TSK’nin bu düşünce ve tavrı üzerinde şüphe ve yanılgı içinde olması düşünülemez.
Rektörler, AKP’yi Ata’ya şikâyet etti
13 Mayıs 2004 tarihinde YÖK yasa tasarısı, 22. dönemin en uzun birleşiminde kesintisiz 18.5 saatlik mesaiyle TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
Gergin görüşmede CHP’liler iktidara “Karşıdevrim girişiminde bulunuyorsunuz, laiklikle boğuşuyorsunuz. İmam devlet istiyorsunuz. Eğitim sistemini dinselleştiriyor, yozlaştırıyorsunuz” eleştirilerini yöneltti. AKP yöneticileri ise ilk imam hatip okulunu İsmet İnönü’nün açtığını söyleyerek muhalefete yanıt verdi. Aynı gün Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü ve Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. Ayhan Alkış, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan, Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tahsin Durlu, Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rüştü Çakmakçı, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Filiz, Muğla Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Yokaş, Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, Ufuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ergün Ertuğ ve Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fikri Canoruç’un ön sırada yer aldığı, yaklaşık 4 bin öğretim üyesinden oluşan kortej, Aslanlı Yol’da yürüyüşü gerçekleştirdikten sonra Atatürk’ün huzuruna çıktı.
Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, “Türkiye üniversiteleri öğretim elemanları” adına imzaladığı Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları kaydetti: “Yüce Atatürk, 1933’te kurduğun çağdaş Türk üniversitesi sistemini çağın dışına iten yeni yükseköğretim yasası ile yapılan siyasi müdahaleyi protesto etmek için huzurundayız. Toplumu muasır medeniyetler düzeyinin üstüne çıkarma azmi ve kararlılığı ile bize açtığın yolda laiklik ilkesinin bekçileri olarak aydınlığa doğru yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. Minnet ve şükran duygularıyla huzurunda saygıyla eğiliyoruz.”
GÜNDEM
MUSTAFA BALBAY
Hedef Üniversiteleri AKP Sitesi Yapmak...
AKP’nin değiştiğini anlatmak için kılıktan kılığa girenler, hükümetin üniversitelerle ilgili planlarını görmezden geliyorlar.
Hafta başından bu yana hükümetten ve üniversitelerden gelen haberler önümüzdeki günlerin başlıca gerginlik konularından birinin yeni YÖK yasası olacağını ortaya koyuyor.
Önce hükümetin niyetini gösteren iki gelişmenin altını çizelim.
Devlet kurumlarında kadrolaşmak için her türlü yöntemi deneyen AKP, üniversitelerdeki gidişten çok hoşnut değil. Daha doğrusu kadrolaşma hızı arkadaşları kesmiyor. Daha kestirme ve toptancı yöntemler bulup işi kökünden halletmek gerek.
YÖK, Başbakanlık’a 1500 kişilik kadro başvurusunda bulunuyor. Yazı hemen AKP katlarında değerlendiriliyor ve şu karara varılıyor:
- Tamam bu kadroyu verelim. Ancak önce bize bilgi versinler. Hangi üniversiteye ne kadar ve hangi niteliklerde eleman alınacak? Hatta listeyi de bir görelim, ondan sonra izni verelim.
Bu durum, Başbakanlık Müsteşarlığı’nca uygun bir dille YÖK’e iletiliyor. YÖK, yazıyı görünce lök gibi kalıyor. Zira, üniversitelerin alacağı elemanı değil Başbakanlık’ın, YÖK yönetiminin bile bilmesi olanaksız.
AKP, devleti yönetmekten çok hükmetmeyi hedeflediği için böyle bir yazı yazma hakkını kendinde görüyor.
Başbakanlık böylesine özverili eğitim çalışmaları yapar da Milli Eğitim Bakanlığı durur mu? Bakanlık da üniversite yönetimlerinin MEB’e danışmadan, izin almadan kadro ilanı vermesinden rahatsızlığını yine resmi bir yazıyla YÖK’e iletti.
Daha YÖK taslağı son şeklini almadan, bu taslağın getirip götüreceklerine ilişkin soru işaretleri bitmeden böyle bir girişimde bulunan hükümetin üniversitelere nasıl baktığını uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Rektörlerin çıkışı
Bu tutum karşısında üniversite yönetimleri ne yapacak?
Önceki gün Ankara’da toplanan Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), YÖK taslağını masaya yatırdı, kaldırmadı.
Prof. Ayhan Alkış başkanlığında toplanan kurulun yaptığı değerlendirmeler gerçekten alkışlanacak içerikte. Kurul, sözü ortalamadan, “şu maddeye de şunu eklesek... şu şıkkın içeriği biraz daraltılsa” türünden bağlama tümceciklerine başvurmadan görüşlerini ortaya koydu:
- Bu taslak bir öç alma yasasıdır.
- Bu taslak üzerinden hiçbir çalışma yapılamaz. Taslağa ekleme-çıkarma yaparak düzeltilebilecek bir durum yok.
- Taslak, mevcut durumu daha da kötüye götürecek niteliktedir.
- Yeni bir taslak oluşturmak kaçınılmazdır. Bu hazırlığın üniversite bünyesinde yapılması gereklidir.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in bu değerlendirmeleri okuduktan sonra ne yapacağını merak ediyorduk. Bizi şaşırtmadı:
“Onlar da çalışsın, biz de çalışalım, sonra birleştirelim...”
Bu birleşmeden bir bakacaksınız, yeni taslak doğmuş. Çelik’in taslağının bütün genleri buna da geçmiş! Olur ya, genetik bilimi gene tik yapmış, MEB’i baskın kılmış!
Hükümet kanadından gelen haberler, YÖK değişikliğinin eylül ayı ortasında toplanması beklenen Meclis’te bir an önce ele alınacağını gösteriyor. Geçen dönem devlet katlarından ve üniversitelerden beklenenin üzerinde tepki gelince bir adım geri atıyormuş gibi yapan hükümetin bu kez bildiğini okumaya niyetlendiğini görüyoruz.
Rektörlerin duruşunu aktardık. Yeter mi?
Yetmez. Üniversiteler sadece rektörlerin sorunu değil. Eğitim bir bütün. İlköğretim, lise, üniversite, meslek eğitimi bütünün halkaları. Tümünün içeriği toplam kaliteyi oluşturur. Bir halkadaki zayıflık öteki halkaları da güçsüzleştirir, işlevsizleştirir. Bu bilinçle örülü bir toplumsal muhalefet gerçekleştirilemezse üniversiteler, AKP’nin sitesine dönüşme yolunda...
(21 Ağustos 2003)
Yapılan açıklamanın, konu başlıklarıyla tam metni şöyle:
HAKKIMIZ OLMASINA KARŞIN GÖRÜŞ BELİRTMEDİK: TSK, AB sürecinde ülkemizin önünü açıcı ve yapıcı katkı sağlamak amacıyla, son anayasa değişiklikleri içerisinde yer alan, doğrudan kurumumuzla ilgili konularda dahi karşı görüş belirtmek için haklı gerekçeleri olduğu halde, görüş belirtmekten özenle kaçınmıştır. Nisan 2004’te gerçekleştirilen basın toplantısında, kamuoyuna yeterince yansıtılmayan ancak kurumumuzun vazgeçilmez kabul ettiği ve açıkça taraf olduğu konular açıklanmıştı. Bu çerçevede, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan Yükseköğretim Kanunu Değişiklik Tasarısı’na ilişkin gelişmeler dikkatle izlenmektedir.
İMAM HATİPLERİN VARLIK NEDENİ BELLİ: 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32’nci maddesi, “İmam hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kuran kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem yükseköğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır” hükmüne amirdir. Kanun maddesinin gerekçesinin yazılı olduğu Meclis ve Senato komisyon raporlarında da belirtildiği gibi, burada kastedilen yükseköğrenim kurumlarının, kendi alanlarındaki yükseköğrenim kurumları olduğu açıktır. Ayrıca 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun 4’üncü maddesi; Milli Eğitim Bakanlığı’nca, dini bilgiler konusunda yüksek uzmanlar yetiştirmek üzere üniversitede bir ilahiyat fakültesi kurulmasını ve ayrıca, imamlık ve hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesiyle görevli memurların yetişmesi için de ayrı okullar açılmasını öngörmektedir. Görüldüğü üzere, söz konusu kanunlar; imam hatip liselerini, sadece din hizmetinde görevlendirilecek eleman yetiştiren öğretim kurumları olarak tanımlamaktadır. Olaya bu açıdan bakıldığında, söz konusu değişiklik tasarısının bahse konu bu kanunların lafzına ve ruhuna uygun olduğunu söylemek mümkün değildir.
GENEL SİSTEMİN DIŞINA ÇIKILIYOR: 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32’nci maddesi ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun 4’üncü maddesi ile tesis edilen sistemin dışına çıkacak uygulamaların, söz konusu maddelerin amaçladığı “öğrenim birliği” ve “laik eğitim ilkelerini” zedeleyeceği açıktır. Bu nedenle, Cumhuriyetin temel niteliklerine bağlılığı şüphesiz olan kesim ve kurumların bu değişiklik tasarısını benimsemesi beklenemez.
YETKİ DEVRİ DE HASSAS: Değişiklik tasarısının getirdiği diğer önemli husus ise Yükseköğretim Kanunu’nun 6. maddesindeki Yükseköğretim Kurulu’na ait bazı yetkilerin üniversitelere devrine imkân veren değişikliktir. Bu yetki devriyle amaçlanan hususlar üzerinde de hassasiyetle durulması gerekmektedir. Hatırlanacağı gibi 2003 Ekim ayı içerisinde, meslek liselerine ilişkin bir kanun tasarısı TBMM’ye sunulmuş, ancak kamuoyunda oluşan tepkiler üzerine gündemden düşürülmüşken yaklaşık altı ay sonra, ne değişmiştir ki, aynı kapsamda bir kanun tasarısı, birçok kurum ve kesimin karşı çıkmasına rağmen yeniden gündeme getirilmiştir? Bu tavrı görmezden gelmek mümkün değildir.
ESAS OLAN ÇAĞDAŞ UYGARLIK DÜZEYİ: Elbette yükseköğretim sisteminin düzeltilmesi gereken pek çok yönü bulunmaktadır. Burada esas olan, “çağdaş uygarlık düzeyi”ni hedefleyen bir toplum için öğretim kalitesini artırmak, öğretim ve istihdam arasındaki dengeyi sağlamaktır. Bu düzenlemeler bilimsel kavramlar içerisinde, anayasa ve kanunlarla çizilen çerçevede eğitim ve öğretim sistemini bir bütün olarak ele almak suretiyle yapılmalıdır.
TSK’NİN TAVRI DEĞİŞMEZ: TSK’nin Cumhuriyetin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti nitelikleriyle ilgili düşünceleri ve tavrı dün ne ise bugün de aynıdır ve yarın da aynı olacaktır. Hiç kimsenin TSK’nin bu düşünce ve tavrı üzerinde şüphe ve yanılgı içinde olması düşünülemez.
Rektörler, AKP’yi Ata’ya şikâyet etti
13 Mayıs 2004 tarihinde YÖK yasa tasarısı, 22. dönemin en uzun birleşiminde kesintisiz 18.5 saatlik mesaiyle TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
Gergin görüşmede CHP’liler iktidara “Karşıdevrim girişiminde bulunuyorsunuz, laiklikle boğuşuyorsunuz. İmam devlet istiyorsunuz. Eğitim sistemini dinselleştiriyor, yozlaştırıyorsunuz” eleştirilerini yöneltti. AKP yöneticileri ise ilk imam hatip okulunu İsmet İnönü’nün açtığını söyleyerek muhalefete yanıt verdi. Aynı gün Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü ve Üniversitelerarası Kurul Başkanı Prof. Dr. Ayhan Alkış, ODTÜ Rektörü Prof. Dr. Ural Akbulut, Hacettepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tunçalp Özgen, Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan, Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tahsin Durlu, Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rüştü Çakmakçı, Gaziantep Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Filiz, Muğla Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Yokaş, Sıvas Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Koçoğlu, Ufuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ergün Ertuğ ve Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fikri Canoruç’un ön sırada yer aldığı, yaklaşık 4 bin öğretim üyesinden oluşan kortej, Aslanlı Yol’da yürüyüşü gerçekleştirdikten sonra Atatürk’ün huzuruna çıktı.
Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nusret Aras, “Türkiye üniversiteleri öğretim elemanları” adına imzaladığı Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları kaydetti: “Yüce Atatürk, 1933’te kurduğun çağdaş Türk üniversitesi sistemini çağın dışına iten yeni yükseköğretim yasası ile yapılan siyasi müdahaleyi protesto etmek için huzurundayız. Toplumu muasır medeniyetler düzeyinin üstüne çıkarma azmi ve kararlılığı ile bize açtığın yolda laiklik ilkesinin bekçileri olarak aydınlığa doğru yürüyüşümüzü sürdüreceğiz. Minnet ve şükran duygularıyla huzurunda saygıyla eğiliyoruz.”
GÜNDEM
MUSTAFA BALBAY
Hedef Üniversiteleri AKP Sitesi Yapmak...
AKP’nin değiştiğini anlatmak için kılıktan kılığa girenler, hükümetin üniversitelerle ilgili planlarını görmezden geliyorlar.
Hafta başından bu yana hükümetten ve üniversitelerden gelen haberler önümüzdeki günlerin başlıca gerginlik konularından birinin yeni YÖK yasası olacağını ortaya koyuyor.
Önce hükümetin niyetini gösteren iki gelişmenin altını çizelim.
Devlet kurumlarında kadrolaşmak için her türlü yöntemi deneyen AKP, üniversitelerdeki gidişten çok hoşnut değil. Daha doğrusu kadrolaşma hızı arkadaşları kesmiyor. Daha kestirme ve toptancı yöntemler bulup işi kökünden halletmek gerek.
YÖK, Başbakanlık’a 1500 kişilik kadro başvurusunda bulunuyor. Yazı hemen AKP katlarında değerlendiriliyor ve şu karara varılıyor:
- Tamam bu kadroyu verelim. Ancak önce bize bilgi versinler. Hangi üniversiteye ne kadar ve hangi niteliklerde eleman alınacak? Hatta listeyi de bir görelim, ondan sonra izni verelim.
Bu durum, Başbakanlık Müsteşarlığı’nca uygun bir dille YÖK’e iletiliyor. YÖK, yazıyı görünce lök gibi kalıyor. Zira, üniversitelerin alacağı elemanı değil Başbakanlık’ın, YÖK yönetiminin bile bilmesi olanaksız.
AKP, devleti yönetmekten çok hükmetmeyi hedeflediği için böyle bir yazı yazma hakkını kendinde görüyor.
Başbakanlık böylesine özverili eğitim çalışmaları yapar da Milli Eğitim Bakanlığı durur mu? Bakanlık da üniversite yönetimlerinin MEB’e danışmadan, izin almadan kadro ilanı vermesinden rahatsızlığını yine resmi bir yazıyla YÖK’e iletti.
Daha YÖK taslağı son şeklini almadan, bu taslağın getirip götüreceklerine ilişkin soru işaretleri bitmeden böyle bir girişimde bulunan hükümetin üniversitelere nasıl baktığını uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Rektörlerin çıkışı
Bu tutum karşısında üniversite yönetimleri ne yapacak?
Önceki gün Ankara’da toplanan Üniversitelerarası Kurul (ÜAK), YÖK taslağını masaya yatırdı, kaldırmadı.
Prof. Ayhan Alkış başkanlığında toplanan kurulun yaptığı değerlendirmeler gerçekten alkışlanacak içerikte. Kurul, sözü ortalamadan, “şu maddeye de şunu eklesek... şu şıkkın içeriği biraz daraltılsa” türünden bağlama tümceciklerine başvurmadan görüşlerini ortaya koydu:
- Bu taslak bir öç alma yasasıdır.
- Bu taslak üzerinden hiçbir çalışma yapılamaz. Taslağa ekleme-çıkarma yaparak düzeltilebilecek bir durum yok.
- Taslak, mevcut durumu daha da kötüye götürecek niteliktedir.
- Yeni bir taslak oluşturmak kaçınılmazdır. Bu hazırlığın üniversite bünyesinde yapılması gereklidir.
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in bu değerlendirmeleri okuduktan sonra ne yapacağını merak ediyorduk. Bizi şaşırtmadı:
“Onlar da çalışsın, biz de çalışalım, sonra birleştirelim...”
Bu birleşmeden bir bakacaksınız, yeni taslak doğmuş. Çelik’in taslağının bütün genleri buna da geçmiş! Olur ya, genetik bilimi gene tik yapmış, MEB’i baskın kılmış!
Hükümet kanadından gelen haberler, YÖK değişikliğinin eylül ayı ortasında toplanması beklenen Meclis’te bir an önce ele alınacağını gösteriyor. Geçen dönem devlet katlarından ve üniversitelerden beklenenin üzerinde tepki gelince bir adım geri atıyormuş gibi yapan hükümetin bu kez bildiğini okumaya niyetlendiğini görüyoruz.
Rektörlerin duruşunu aktardık. Yeter mi?
Yetmez. Üniversiteler sadece rektörlerin sorunu değil. Eğitim bir bütün. İlköğretim, lise, üniversite, meslek eğitimi bütünün halkaları. Tümünün içeriği toplam kaliteyi oluşturur. Bir halkadaki zayıflık öteki halkaları da güçsüzleştirir, işlevsizleştirir. Bu bilinçle örülü bir toplumsal muhalefet gerçekleştirilemezse üniversiteler, AKP’nin sitesine dönüşme yolunda...
(21 Ağustos 2003)
Yorum Gönder