“Halkın tümü yahut çoğu zulmü iliğinde hissetmiyorsa, o özgürlüğe layık değildir.” Nüktedan, sabırlı ve şak huylu Mısır insanının sfenks gibi hareketsiz durduğuna bakmayın. Bu halk, beş firavunu devirdi, Napolyon istilasına (1798-1802) direndi; 1800 başlarında Arabistan kaynaklı Vahhabi gericiliğine karşı çıktı. İngiliz işgaline (1882, 1906 ve 1946 yılları) isyan etti. Ulusalcı Hür Subaylar, krallığa son verdi (1952). 1977’de ekmek isyanı çıkarttı. 2007’de 756, bir yıl sonra ise aynı sayıda protesto hareketine imza attı. Mısırlı gazeteci Muhammed el Dessuqi Rüşdi yazıyor:
“Okullarda bize öncelik sırasıyla Hz. Peygamber-Başkan Mübarek ve sevgili babamızı sevmemiz öğretildi. Resmi görüşümüz sorulduğunda ise Başkan Mübarek’i daha fazla sevdiğimizi söylerdik. Onun yanılmazlığına inanır; adaletine güvenirdik. İsyan eden gençleri şundan ötürü kutlarım. 30 yıl boyunca belletilen ‘evet’ dayatmasını reddederek ‘hayır’ deme cesaretini gösterdiler.” (El Yom El Sabiu, 28 Ocak 2011)
Dışişleri Bakanı Ahmet Ebu Gayt, “Tunus’a benziyor diyenler, boş konuşuyorlar” demişti. (El Cezire.net, 28 Ocak 2011) Ancak Tunus olaylarının ilk günlerinde Şarm el Şeyh’teki ekonomi toplantısına da ev sahipliği yapmıştı: Toplantıya korku egemen olmuştu, 300 milyon nüfusu yöneten Arap yetkilileri, 15 milyon işsiz gence istihdam yaratabilmenin maliyetini 150 milyar dolar olarak hesapladılar. Ebu Gayt’e uygulamalı cevabı halk verdi: İsyanda ön plana çıkan Süveyş şehri, sanayi, gemicilik, petrol merkezidir. Buradaki işsiz göstericiler, görüş açıklıyorlar: Süveyş’teki onca gelire rağmen bize beş kuruş yok. Evlatlarımızın geleceği ve yaşamsal ihtiyaçlar için değişim olmalı. Devirene kadar başkaldırıya devam! Tek çözüm iktidarın düşmesi ve tercihin halka bırakılmasıdır. (El Cezire.net, 27 Ocak 2011) Peki, isyanın sebepleri nedir?
Ülke kilitlendi, siyaset katledildi
11 Aralık’ta Kifaye Hareketi Koordinatörü Abdülhalim Kandil şu demeci verdi: “Öfkemizi gazete sayfalarına yansıtmakla yetinmeyeceğiz; hükümeti alaşağı etmek amacıyla milyonlarca insanı sokağa dökmeyi planlıyoruz.”
Yaşananlar Mısır’a özgü değil; Ürdün’den Yemen’e uzanan bölge çapındaki derin sarsıntılardır. Arap yönetimleri statükonun ağır faturasını ödemek zorundalar. Acil kararlara, siyasi ve ekonomik reformlara ihtiyaç vardır. Yoksa rüzgârlar kasırgalara dönüşebilir. Gidişat, hükümetlerle halk arasındaki kesin kopuş yönündedir. Zira halkın önü tıkanmış, geleceği kararmıştır. Kitleler resmi olan her şeye; kurumlara, basına ve medyaya inancını yitirmiştir. Siyaset sokakta yapılmaktadır. Bunu yeni keşfetmiyoruz; aklı başında her Arap gazeteci, yıllardır Arap ülkelerindeki gerginliğin kokusunu almaktaydı. İktidar sahipleri, dünyanın değiştiğini artık görmek durumundadırlar. Asayiş tedbirleri sonuç vermez; halkı dinlemekten başka çıkar yol yoktur. (El Hayat, başyazı, 29 Ocak 2011)
Dikkat çekici yorumlarıyla bilinen Arap yazarının makalesine bakalım: “Yöneticiler, genç kuşaklardaki ‘niteliksel yeni bilinç’ten haberdar değiller. Oysa ulusal sınırlar içindeki yurttaş, artık evrensel ölçekte düşünüp değerlendirme yapabiliyor. Eğitim, kültür ve yurtseverlik evrensel boyutlu olmuştur.” (El Şark El Awsat, 29 Ocak 2011)
İslamcı yazar Fehmi Huveydi, ilginç bir saptama yapıyor: “24 yasal partinin bulunduğu ülkede siyaset donmuştur. Cumhuriyet düzeninin içeriği boşaltılmış, yurttaşlık bilinci kaybolmuş, insanın yaşayan hücreleri telef edilmiştir. Siyaset katledilmiştir, efendiler”. (El Cezire.net, 24 Ocak 2011)
Mısırlı ünlü din adamı Muhammed Gazali şöyle diyor: “Bir kıza tecavüz yüzünden kıyamet kopuyor ama bir halkın, milletin onuruna tecavüze kimse ses çıkarmıyor. Mısır’a ölü toprağı serilmiş.”
Vesayetçi sistem
Mısır’ı avuçlarının içine alanlar, siyaset tekeliyle yetinmediler. Tahakküm ve vesayet sisteminin yolunu açan yasalar getirdiler. 2003 yılında devlet güvenlik mahkemeleri iptal edildi; görevleri, ihtisas ve ağır ceza mahkemelerine devredildi. 2006’da ceza yasalarında yapılan değişiklik taslağı, bazı milletvekillerinin deyimiyle “hukuk sistemini, sıkıyönetim ve terör yasaları”yla doldurmayı amaçladı. Müsteşar Tarık Beşri, “İsyan ile Parçalanma Arasında Mısır” isimli kitabında (2006), yargı erkinin direnmelerine rağmen yönetimin, devletin özerk olması gereken tüm kurumları nasıl denetimi altına aldığını yazdı. Devlet keyfileşti, zorba aşirete dönüştü. Vesayet devri, tahakküm çağı başladı.
Yetmedi, dahası var: Mısırlı Prof. Dr. Nevin Masaad, bölünmeye önceden işaret etmişti: “Mısır toplumu bölünüyor. Mesela Kahire Üniversitesi’nde İslamcılar boy gösterince, harem-selamlık uygulamaya konuldu. Bunu, Kıpti Hıristiyan-Müslüman bölünmesi izledi. Muhtemelen mezhepsel ayrılıklar da dersliklerde yayılacaktır. Sosyo-kültürel ayrışma almış başını gidiyor.” (El Şuruq, 4 Kasım 2010)
“Mısırlılara Ne Oldu?” başlıklı bir kitap yazan Mısırlı Dr. Celal Emin’e göre; serbest piyasaya ekonomisi, 1970’lerden bu yana Mısır toplumunu allak bullak etti. Dinsel bağnazlık, topluma egemen oldu. 19. yüzyıl din bilgini Muhammed Abdu’nun din yorumundaki hoşgörü ve aydınlık noktalar kayboldu. Aynı görüş, başka bir gerekçe ve kanıtla destekleniyor.
“Adalet, yurttaşlık, eşitlik, yaratıcılık, hakları ve hakkaniyet temelinde Mısırlıları birleştiren eski laik anayasası yerine konulan mevcut anayasası, toplumu bağnazlık, dinsel ayrımcılık, nefret ve mezhepçilik temelinde bölmüştür.” (Subhi Fuad, El Quds El Arabi, 28 Ocak)
Dr. Azze İzzet ise neoliberalizm ile birlikte Mısır insanının kişiliğinin olumsuz yönde nasıl değiştiğine değiniyor. (El Şuruq, 5 Kasım 2010)
Hatırlatmak gerek: Mısır’da her kritik dönemde baş gösteren Hıristiyan-Müslüman çatışması ve kilise kundaklamalarının tarihi, 1882’ye kadar uzanır. İskenderiye’deki kilisenin bombalanması sonrası çıkan olayları bahane eden İngilizler, 1882’de ülkeyi işgal etmişlerdi. Politik İslamın yükselişe geçtiği 1980’lerden itibaren, ülkedeki dinsel çatışmalarda yüzlerce kişi katledildi. Son örneği ise 2011 yılının ilk gününde, İskenderiye’deki kilisenin bombalanması karşılığında camiye saldırı girişiminde yaşandı.
“Diğer nedenlerin yanı sıra; mevcut iktidarın politikası buna yol açıyor. Çünkü Şark kurnazlığına dayalı geri ve yoz siyasetin olumsuz sonuçları din ağırlıklı kültür, politika, eğitim, güvenlik ve medyaya yansıyor.” (Londra Uygarlıklar Merkezi Danışmanı Dr. Kemal Helabawi, 5 Ocak 2011)
Yazmadan geçmeyelim: Kıpti cemaatini isyandan uzak tutmak için ilk üç gün boyunca sürekli kilise ayini düzenleyen iktidar yandaşı Papa Şnoda, emeline nail olamadı. Rejimden hoşnut olmayan Hıristiyanlar, başkaldırıya katıldılar.
Kopuş ve sonrası
Fehmi Huveydi’nin deyişiyle, “Yönetim, siyaset dahil her türlü serbestliğin ve muhalifliğin kapılarını tamamen kapatmış; ülkenin kapılarına kilit vurdu.” (El Cezire.net, 7 Aralık 2010) Esasen siyaset tümüyle katledilmişti. Adı var, kendisi yoktu politikanın. Bu noktada kopuş ve alternatifler başladı. İşte örnekleri: Mısır Parlamentosu Yasama ve Anayasa Komisyonu Başkanı Amal Osman, “seçilmiş milletvekillerinin yüzde 90’ının durumunun kanuna aykırı olduğunu” açıkladı. Görevleri biten 9 milletvekili, hileli seçimle işbaşına gelen yeni parlamentoya karşılık “Halk Parlamentosu” kurmak üzere sözleşti. 120 parlamenter ise seçimlerde milletvekilliklerinin düşürülmesini protesto etmek amacıyla temsili yemin etti. Meşru olmayan seçimle işbaşına gelen parlamentoyu devirmek üzere muhalefet güçleriyle birlikte harekete geçti.
Kifaye Hareketi Koordinatörü Abdülhalim Kandil şu demeci verdi: Öfkemizi gazete sayfalarına yansıtmakla yetinmeyeceğiz; hükümeti alaşağı etmek amacıyla milyonlarca insanı sokağa dökmeyi planlıyoruz. (El Cezire.net, 11-13 Aralık 2010 ve 22 Ocak 2011)
Faik Bulut
“Okullarda bize öncelik sırasıyla Hz. Peygamber-Başkan Mübarek ve sevgili babamızı sevmemiz öğretildi. Resmi görüşümüz sorulduğunda ise Başkan Mübarek’i daha fazla sevdiğimizi söylerdik. Onun yanılmazlığına inanır; adaletine güvenirdik. İsyan eden gençleri şundan ötürü kutlarım. 30 yıl boyunca belletilen ‘evet’ dayatmasını reddederek ‘hayır’ deme cesaretini gösterdiler.” (El Yom El Sabiu, 28 Ocak 2011)
Dışişleri Bakanı Ahmet Ebu Gayt, “Tunus’a benziyor diyenler, boş konuşuyorlar” demişti. (El Cezire.net, 28 Ocak 2011) Ancak Tunus olaylarının ilk günlerinde Şarm el Şeyh’teki ekonomi toplantısına da ev sahipliği yapmıştı: Toplantıya korku egemen olmuştu, 300 milyon nüfusu yöneten Arap yetkilileri, 15 milyon işsiz gence istihdam yaratabilmenin maliyetini 150 milyar dolar olarak hesapladılar. Ebu Gayt’e uygulamalı cevabı halk verdi: İsyanda ön plana çıkan Süveyş şehri, sanayi, gemicilik, petrol merkezidir. Buradaki işsiz göstericiler, görüş açıklıyorlar: Süveyş’teki onca gelire rağmen bize beş kuruş yok. Evlatlarımızın geleceği ve yaşamsal ihtiyaçlar için değişim olmalı. Devirene kadar başkaldırıya devam! Tek çözüm iktidarın düşmesi ve tercihin halka bırakılmasıdır. (El Cezire.net, 27 Ocak 2011) Peki, isyanın sebepleri nedir?
Ülke kilitlendi, siyaset katledildi
11 Aralık’ta Kifaye Hareketi Koordinatörü Abdülhalim Kandil şu demeci verdi: “Öfkemizi gazete sayfalarına yansıtmakla yetinmeyeceğiz; hükümeti alaşağı etmek amacıyla milyonlarca insanı sokağa dökmeyi planlıyoruz.”
Yaşananlar Mısır’a özgü değil; Ürdün’den Yemen’e uzanan bölge çapındaki derin sarsıntılardır. Arap yönetimleri statükonun ağır faturasını ödemek zorundalar. Acil kararlara, siyasi ve ekonomik reformlara ihtiyaç vardır. Yoksa rüzgârlar kasırgalara dönüşebilir. Gidişat, hükümetlerle halk arasındaki kesin kopuş yönündedir. Zira halkın önü tıkanmış, geleceği kararmıştır. Kitleler resmi olan her şeye; kurumlara, basına ve medyaya inancını yitirmiştir. Siyaset sokakta yapılmaktadır. Bunu yeni keşfetmiyoruz; aklı başında her Arap gazeteci, yıllardır Arap ülkelerindeki gerginliğin kokusunu almaktaydı. İktidar sahipleri, dünyanın değiştiğini artık görmek durumundadırlar. Asayiş tedbirleri sonuç vermez; halkı dinlemekten başka çıkar yol yoktur. (El Hayat, başyazı, 29 Ocak 2011)
Dikkat çekici yorumlarıyla bilinen Arap yazarının makalesine bakalım: “Yöneticiler, genç kuşaklardaki ‘niteliksel yeni bilinç’ten haberdar değiller. Oysa ulusal sınırlar içindeki yurttaş, artık evrensel ölçekte düşünüp değerlendirme yapabiliyor. Eğitim, kültür ve yurtseverlik evrensel boyutlu olmuştur.” (El Şark El Awsat, 29 Ocak 2011)
İslamcı yazar Fehmi Huveydi, ilginç bir saptama yapıyor: “24 yasal partinin bulunduğu ülkede siyaset donmuştur. Cumhuriyet düzeninin içeriği boşaltılmış, yurttaşlık bilinci kaybolmuş, insanın yaşayan hücreleri telef edilmiştir. Siyaset katledilmiştir, efendiler”. (El Cezire.net, 24 Ocak 2011)
Mısırlı ünlü din adamı Muhammed Gazali şöyle diyor: “Bir kıza tecavüz yüzünden kıyamet kopuyor ama bir halkın, milletin onuruna tecavüze kimse ses çıkarmıyor. Mısır’a ölü toprağı serilmiş.”
Vesayetçi sistem
Mısır’ı avuçlarının içine alanlar, siyaset tekeliyle yetinmediler. Tahakküm ve vesayet sisteminin yolunu açan yasalar getirdiler. 2003 yılında devlet güvenlik mahkemeleri iptal edildi; görevleri, ihtisas ve ağır ceza mahkemelerine devredildi. 2006’da ceza yasalarında yapılan değişiklik taslağı, bazı milletvekillerinin deyimiyle “hukuk sistemini, sıkıyönetim ve terör yasaları”yla doldurmayı amaçladı. Müsteşar Tarık Beşri, “İsyan ile Parçalanma Arasında Mısır” isimli kitabında (2006), yargı erkinin direnmelerine rağmen yönetimin, devletin özerk olması gereken tüm kurumları nasıl denetimi altına aldığını yazdı. Devlet keyfileşti, zorba aşirete dönüştü. Vesayet devri, tahakküm çağı başladı.
Yetmedi, dahası var: Mısırlı Prof. Dr. Nevin Masaad, bölünmeye önceden işaret etmişti: “Mısır toplumu bölünüyor. Mesela Kahire Üniversitesi’nde İslamcılar boy gösterince, harem-selamlık uygulamaya konuldu. Bunu, Kıpti Hıristiyan-Müslüman bölünmesi izledi. Muhtemelen mezhepsel ayrılıklar da dersliklerde yayılacaktır. Sosyo-kültürel ayrışma almış başını gidiyor.” (El Şuruq, 4 Kasım 2010)
“Mısırlılara Ne Oldu?” başlıklı bir kitap yazan Mısırlı Dr. Celal Emin’e göre; serbest piyasaya ekonomisi, 1970’lerden bu yana Mısır toplumunu allak bullak etti. Dinsel bağnazlık, topluma egemen oldu. 19. yüzyıl din bilgini Muhammed Abdu’nun din yorumundaki hoşgörü ve aydınlık noktalar kayboldu. Aynı görüş, başka bir gerekçe ve kanıtla destekleniyor.
“Adalet, yurttaşlık, eşitlik, yaratıcılık, hakları ve hakkaniyet temelinde Mısırlıları birleştiren eski laik anayasası yerine konulan mevcut anayasası, toplumu bağnazlık, dinsel ayrımcılık, nefret ve mezhepçilik temelinde bölmüştür.” (Subhi Fuad, El Quds El Arabi, 28 Ocak)
Dr. Azze İzzet ise neoliberalizm ile birlikte Mısır insanının kişiliğinin olumsuz yönde nasıl değiştiğine değiniyor. (El Şuruq, 5 Kasım 2010)
Hatırlatmak gerek: Mısır’da her kritik dönemde baş gösteren Hıristiyan-Müslüman çatışması ve kilise kundaklamalarının tarihi, 1882’ye kadar uzanır. İskenderiye’deki kilisenin bombalanması sonrası çıkan olayları bahane eden İngilizler, 1882’de ülkeyi işgal etmişlerdi. Politik İslamın yükselişe geçtiği 1980’lerden itibaren, ülkedeki dinsel çatışmalarda yüzlerce kişi katledildi. Son örneği ise 2011 yılının ilk gününde, İskenderiye’deki kilisenin bombalanması karşılığında camiye saldırı girişiminde yaşandı.
“Diğer nedenlerin yanı sıra; mevcut iktidarın politikası buna yol açıyor. Çünkü Şark kurnazlığına dayalı geri ve yoz siyasetin olumsuz sonuçları din ağırlıklı kültür, politika, eğitim, güvenlik ve medyaya yansıyor.” (Londra Uygarlıklar Merkezi Danışmanı Dr. Kemal Helabawi, 5 Ocak 2011)
Yazmadan geçmeyelim: Kıpti cemaatini isyandan uzak tutmak için ilk üç gün boyunca sürekli kilise ayini düzenleyen iktidar yandaşı Papa Şnoda, emeline nail olamadı. Rejimden hoşnut olmayan Hıristiyanlar, başkaldırıya katıldılar.
Kopuş ve sonrası
Fehmi Huveydi’nin deyişiyle, “Yönetim, siyaset dahil her türlü serbestliğin ve muhalifliğin kapılarını tamamen kapatmış; ülkenin kapılarına kilit vurdu.” (El Cezire.net, 7 Aralık 2010) Esasen siyaset tümüyle katledilmişti. Adı var, kendisi yoktu politikanın. Bu noktada kopuş ve alternatifler başladı. İşte örnekleri: Mısır Parlamentosu Yasama ve Anayasa Komisyonu Başkanı Amal Osman, “seçilmiş milletvekillerinin yüzde 90’ının durumunun kanuna aykırı olduğunu” açıkladı. Görevleri biten 9 milletvekili, hileli seçimle işbaşına gelen yeni parlamentoya karşılık “Halk Parlamentosu” kurmak üzere sözleşti. 120 parlamenter ise seçimlerde milletvekilliklerinin düşürülmesini protesto etmek amacıyla temsili yemin etti. Meşru olmayan seçimle işbaşına gelen parlamentoyu devirmek üzere muhalefet güçleriyle birlikte harekete geçti.
Kifaye Hareketi Koordinatörü Abdülhalim Kandil şu demeci verdi: Öfkemizi gazete sayfalarına yansıtmakla yetinmeyeceğiz; hükümeti alaşağı etmek amacıyla milyonlarca insanı sokağa dökmeyi planlıyoruz. (El Cezire.net, 11-13 Aralık 2010 ve 22 Ocak 2011)
Faik Bulut
Yorum Gönder