Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminde “367 şart” savını ortaya atınca çok tartışılmıştı. AKP’liler “bu da nereden çıktı, bize gelince böyle oluyor” derken Kanadoğlu “bence öyle” deyip ısrar ediyordu:
“Kararı yüksek yargı versin!”
Kanadoğlu haklı çıktı...
Aslında Kanadoğlu hukuk ısrarını asıl görevi başındayken yapmıştı.
Türkiye 3 Kasım 2002 seçimlerine hazırlanırken son 2 ayda Kanadoğlu ortaya 3 iddia attı.
1- AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan TCY’nin 312. maddesinden yargılandığı için bu unvanı kullanamaz.
2- DEHAP örgütlenmediği illerde örgütlenmiş gibi gösterilmiştir. Bu evrakta sahteciliktir, seçime katılamaz.
3- Yeniden Doğuş Partisi’ni (YDP) Genç Parti’ye dönüştürme süreci hukuk dışıdır.
Bunların üçü de Yüksek Seçim Kurulu tarafından dikkate alınmadı ve 3 Kasım seçimleri yapıldı.
Kanadoğlu AKP için de seçime 10 gün kala yukarıdaki nedenle kapatma davası açtı. Anayasa Mahkemesi savunma için AKP’ye seçim sonrasına gün verdi.
2002 sonbaharının görünümü şuydu:
Seçim kararı gerilimli alınmıştı...
Genelkurmay Başkanı değişimi gerilimli olmuştu.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı seçimde 3 önemli hukuksuzluk iddia etmişti.
Sonbahar sonunda ise oyu alan, sandığı geçmişti.
Kanadoğlu 3 Kasım hukuksuzluklarını “Alaturka Demokrasi” kitabında topladı.
Ayrıntılarını merak edenler burada bulabilir.
Özkök’ün ‘gerilimli’ gelişi
2002’de siyasetteki gerilim sanki yarışıyormuş gibi devletin öteki kurumlarında da dikkati çekiyordu.
Ankara’da son 10 yıldır Genelkurmay başkanlarının değişimi hep farklı tartışmaları beraberinde getirdi. Son üç değişim kamuoyu önünde deprem yaratmadan sonuçlanmışsa bunda dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ve onun yerleştirdiği hukukun büyük payı var. Konunun bu yanına ister istemez yeri geldikçe değineceğiz.
2002 yazı... Temmuz’un 18’i... Önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu haftalık olağan görüşme için Çankaya Köşkü’ne çıktı. Ancak görüşmenin ardından Köşk’ten ayrılmadı. Ardından da Başbakan Bülent Ecevit Köşk’e geldi. Zirve başladı.
Konu; Org. Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı’nın uzatılması...
Nasıl yapılacaktı?
Kararname ile...
Sezer, olmaz dedi.
İkna etmeye çalıştılar. Sezer’i biraz tanıyorlarsa hiç denememeleri gerekirdi. Denediler, beklenildiği gibi, olmadı.
Sezer, böyle bir uzatmanın ancak yasayla yapılabileceğini düşünüyordu. Sezer’e hukuk sınırları dışında bir şey yaptırmak zaten olanaksızdı.
Özkök hep susmayı yeğledi
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök bütün bu süreci sessiz izledi. Sadece 2002 yazında değil, Kara Kuvvetleri Komutanlığı makamında oturduğu sürece hep susmayı yeğledi. Özellikle Çankaya Köşkü’ndeki resepsiyonlarda karşılaştığımızda, ne zaman soru sorsam, hemen Org. Kıvrıkoğlu’nu gösterir, “Komutan orada” derdi.
2001 yılı 29 Ekimi’ydi. Köşkteki resepsiyona katılan komutanlar “bugün konuşmayacağız” dediler. Org. Kıvrıkoğlu meslektaşlarımızın güncel konulara ilişkin sorularının tümüne aynı karşılığı verdi:
“Bugün konuşmayacağım.”
Org. Özkök de yine aynı yanıtı verdi: “Komutan orada...”
Resepsiyonun sonuna doğru, yanılmıyorsam Irak’la ilgili bir durum söz konusu olunca Org. Kıvrıkoğlu, konuşmadan yapamadı. Beni gözucuyla süzen Org. Özkök kulağıma fısıldadı:
“Göle ördek yatağından girdiniz.”
Devir teslim töreni yapıldı. Org. Özkök artık Genelkurmay Başkanı’ydı. Görevi devreden Kıvrıkoğlu’nun Özkök’e yönelik şu tümcesi ilginçti:
“Sizi dikkatle izleyeceğiz.”
Org. Özkök fazla konuşmama tavrını Genelkurmay Başkanlığı döneminde de sürdürdü. Kendisine bunun nedenini sorduğumuzda şu karşılığı vermişti: “Günde gelen soğan gibi, yılda gelen sultan gibi karşılanır.”
Org. Özkök’ün gerçek anlamda gazetecilerle “tanışması” 30 Ağustos 2002’de Gazi Orduevi’nde verilen Zafer Bayramı resepsiyonunda oldu. Org. Özkök ağır misafirleri uğurladıktan sonra gazetecilerle kendi standartlarına göre uzun süre sohbet etti.
Arcayürek: Her şey aynen devam etmeyecek
Org. Özkök’ün Karadayı ve Kıvrıkoğlu’nun ardından daha farklı bir duruşu olduğu hemen seziliyordu. Resepsiyona birlikte gittiğimiz Cüneyt Abi (Arcayürek) çıkışta şunu söyledi: “Değişik bir durum, bakalım... Ama benim gördüğüm, her şey aynen devam etmeyecek.”
Cüneyt Abi, böylesi durumlarda ilk gözleminde yanılmaz... Ecevit’in rahatsızlığıyla ilgili ilk yazıyı yazan da o olmuştu. Ecevit ayaklarını hafif sürterek yürümeye başlamıştı. Hareketleri yavaşlamıştı.
İlk ne zaman?
1999 yılı ilkbaharında...
Baykal’ın Aralık 1998’de Yılmaz hükümetini düşürmesinin ardından Ecevit’in başbakanlığında seçim hükümeti kurulmuştu. Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesinin Ecevit’in şansını arttırdığı yorumları öne çıkmıştı. DSP’liler de bunu hissedip yaşarken tek endişeleri vardı.
Ecevit’in sağlığı.
Işıklar içinde yatsın Ahmet Piriştina o günleri anlatırken şöyle demişti:
“Balbayım, o kadar endişe ediyorduk ki, nezle olması bile oylarımızı düşürebilirdi.”
İşte böyle bir ortamda Cüneyt Abi herkesin gözü önünde seyreden Ecevit’in hareketlerindeki yavaşlamayı kaleme almış, sormuştu: “Dünyanın her ülkesinde başbakanların, başbakan adaylarının sağlığı merak edilir. Bu, toplumdan saklanmaz. Ecevit’in sağlığında bir sorun mu var? Varsa bu açıklanmalı.”
Cüneyt Abi’nin bu yazısının çıktığı gün bir grup gazeteci Ecevit’le Antalya mitingine gittik. Ecevit VIP salonunda önce benim yanıma geldi. Sert bir ifadeyle şöyle dedi:
“Bir dahaki geziye doktor Cüneyt Arcayürek’i de çağıralım.”
Ecevit, Antalya mitinginde konuya değinmeden geçemedi. Otobüsün üzerinden halka şöyle seslendi: “Benim sağlığımda sorun var, diyorlar. Bunu diyenler bin yıl yaşasın!”
Cüneyt Abi’ye 30 Ağustos akşamı 22.00 sıralarında Gazi Orduevi’ndeki resepsiyondan eve giderken, Org. Özkök’le ilgili ilk gözlemlerini söyledikten sonra yukarıdaki anıyı anımsattım. Bastı kahkahayı... Sonra ciddileşti, “Ama kabul et, yanılmadım. Ecevit’in sağlığı ortada” dedi. Arkasını da şöyle getirdi:
“Her yaşın, her sağlık sorununun bir gerçeği var. Halbuki Ecevit, aylar önce sağlığı bozulmadan yeni bir düzen tutsa, görevi güvendiği birine devretse, Türkiye bu kargaşanın içine düşmezdi.”
İki ay sonra ABD gezisine çıktı
Özkök’e dönersek... Koltuğuna oturdu. 2 ay sonra Kasım 2002 başında önemli bir programı vardı: 6 günlük bir ABD gezisi.
Bu gezinin önemi şuradaydı:
Bir önceki Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu 4 yıllık görev süresince hiç ABD’ye gitmemişti. ABD açısından Kıvrıkoğlu’nun özgeçmişindeki en önemli tümce buydu.
Genelkurmay’daki görev değişimi biraz gerilimli de olsa bitmiş, Özkök dönemi başlamıştı.
Mesut Yılmaz: Karşı çıktım
Kıvrıkoğlu’nun görev süresinin uzatılması konusunun taraflarından biri olan eski Başbakan Yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Vatan gazetesinden Aydın Ayaydın’ın sorularını yanıtlamıştı. 12 Mart 2008 tarihinde yayımlanan habere göre Yılmaz şunları söylemişti: “Başbakan Ecevit, Kıvrıkoğlu’nun görev süresini uzatmak istiyordu. Bunu Kıvrıkoğlu’na da söylemiş. Paşa yanıt olarak, ‘Bahçeli ve Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu ile bu konuyu görüştüm sıcak bakıyorlar. Ancak Hükümet ortağınız Mesut Yılmaz’a bunu kabul ettiremezsiniz, onun için bu iş olmaz’ demiş. Ecevit birkaç kez beni ikna etmeye çalıştı. Fakat taviz vermedim. Bunun üzerine Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olmaması için Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli edilmesini ve yerine Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman’ın getirilmesini, Başbakan Ecevit’ten talep etti. Bu hamleyle Özkök yerine Yalman Genelkurmay Başkanı olacaktı. Başbakan Ecevit bunun için çok çaba sarfetti. Ancak, bu konuda Anavatan Partisi olarak kesinlikle taviz vermedik. Diğer ortağımız MHP de bu konuda çok fazla istekli değildi. Bu nedenle Kıvrıkoğlu’nun talebi hayata geçirilmedi.”
‘Görev süremin uzatılmasını Ecevit istedi’
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin atama ve terfilerinin belirlendiği Yüksek Askeri Şûrası (YAŞ), ağustos aylarının ilk haftasında gerçekleştiriliyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu 2002 yılının Ağustos ayında görev süresini tamamlayarak emekliye ayrıldı. Ancak, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, Kıvrıkoğlu’nun görev süresini bir yıl uzatarak TSK komuta kademesinin yeniden şekillemesine müdahale etmek istediği konusu gündeme geldi. Konunun yaşayan tarafları emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve eski Başbakan Mesut Yılmaz daha sonra yaptıkları açıklamalarda o günleri anlattılar. Kıvrıkoğlu, 11 Mart 2008 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanan, Şükrü Küçükşahin’e yaptığı açıklamalarında, görev süresinin uzatılmasını kendisinin değil dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in istediğini dile getirdi.
'Uzatmayı kabul etmem'
Kıvrıkoğlu’nun anlatımıyla sürecin gelişimi şöyle oldu:
“15 Temmuz 2002 günü, pazartesiydi, beni aradılar. Sayın Başbakan rahmetli Bülent Ecevit’in görüşmek istediğini söylediler. Ne zaman ve nerede olduğunu sordular. Ben de ‘Sayın Başbakan’a uygun saatte olur’ dedim. Saat 18.00 için Başbakanlık Konutu’nu söylediler. Saatinde gittiğimde Sayın Başbakan beni kapıda karşıladı; içeri girdiğimde ise Sayın Şükrü Sina Gürel vardı. Kendisi Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak kabineye yeni girmişti. Çay içtik. Sonra rahmetli Başbakan konuşmaya başladı. 5 yıldır birlikte çalıştığımızı vurguladı. Çevredeki gelişmeler, Kıbrıs konusu falan... Sonra görev süremin uzatılmasını önerdi. Bu tevazuya teşekkür edip şunları dedim: Ben bunu kabul etmem. Bunu asker kamuoyu hoş karşılamaz. Ben yasada belirtilen 67 yaş sınırını da 4 yıllık görev süresini de dolduruyorum. Sürenin uzaması için kanun çıkması gerekir. Hükümetinizin Meclis’teki sandalye sayısı ise şu anda 259 (Salt çoğunluğun altında). Genelkurmay Başkanlığı gibi üst düzey bir makama ait bir konunun, milletvekillerinin, siyasilerin elinde pingpong topu gibi oynanmasına müsaade etmem. Kendileri ısrar edince konuyu uzatmamak için perşembe günü Sayın Cumhurbaşkanı ile haftalık görüşmelerimiz olacağını belirtip, ‘Konuyu orada da birlikte konuşalım’ dedim. Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e çıktım. Kendisine, birazdan Sayın Başbakan’ın geleceğini, benim görev süremin uzatılmasını önereceğini, benim buna karşı çıktığımı, bunun asker kamuoyunda hoş karşılanmayacağını söyledim. Sayın Başbakan’a söylediklerimi, aynen tekrarladım; pingpong topu, yaş falan.
Bir saat sonra rahmetli Ecevit geldi ve konuyu açtı. Yine aynı şeyleri söyledim. Ama onlara sonra dedim ki, ‘Ama ben size yeni bir Genelkurmay Başkanı öneriyorum’. Yeni bir Kara Kuvvetleri Komutanı (Kıvrıkoğlu, o günün Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman’ı ima ediyor) atanacak. Bunları 18 Temmuz’da konuşuyoruz. Yeni komutan 30 Ağustos’ta göreve başlayacak. Bu arada siz Genelkurmay Başkanlığı’na atama yapmazsınız, yeni kuvvet komutanı da 30 Ağustos’ta görevi aldıktan sonra eylül ayının ilk haftasında onu Genelkurmay Başkanı atarsınız. Yeni komutanın kim olacağını söylemedim.
Bakın bir nokta daha var. 1 Ağustos Perşembe günü Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli ve Milli Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu ile de Milli Savunma Bakanlığı’nda akşam saat 18.00’de görüştük. Bahçeli de görev süremin uzatılmasının yararlı olacağını söyledi. Sayın Şükrü Sina Gürel bana 1 kez geldi. O da süre uzatmak için kanun çıkarmak gerektiğini, bunu çıkaramayacaklarını söyledi. Ben de o zaman, ‘Zaten ben bunu size söyledim’ dedim. Ve ben şunu düşündüm: Eğer benim bilgim dışında uzatma yapsalardı bile istifa edecektim.”
‘Özkök'ü istemedim'
Yine Şükrü Küçükşahin’in köşesinde yer alan açıklamalarında Kıvrıkoğlu, kendisinden sonra Genelkurmay Başkanı olan “emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ü istemediği” konusunda da şunları söyledi: “Doğrudur, Hilmi Özkök’ü istemiyordum. Şimdi yazınızda var; ‘Madem gençliğinden beri tanıyordun; o zaman niye Kara Kuvvetleri Komutanı yaptın, kuşkusuna neden oldu’, demişsiniz. Doğrudur; ama unutmayın yüzbaşı iken ayrı, farklı tutum gösterirsin, yetkili komutan olunca farklı. Ben 2 yıl kendisini komutan olarak izledim. Bunun sonucunda da irtica ile mücadeleyi daha iyi yapacak birinin gelmesini istedim.”
“Kararı yüksek yargı versin!”
Kanadoğlu haklı çıktı...
Aslında Kanadoğlu hukuk ısrarını asıl görevi başındayken yapmıştı.
Türkiye 3 Kasım 2002 seçimlerine hazırlanırken son 2 ayda Kanadoğlu ortaya 3 iddia attı.
1- AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan TCY’nin 312. maddesinden yargılandığı için bu unvanı kullanamaz.
2- DEHAP örgütlenmediği illerde örgütlenmiş gibi gösterilmiştir. Bu evrakta sahteciliktir, seçime katılamaz.
3- Yeniden Doğuş Partisi’ni (YDP) Genç Parti’ye dönüştürme süreci hukuk dışıdır.
Bunların üçü de Yüksek Seçim Kurulu tarafından dikkate alınmadı ve 3 Kasım seçimleri yapıldı.
Kanadoğlu AKP için de seçime 10 gün kala yukarıdaki nedenle kapatma davası açtı. Anayasa Mahkemesi savunma için AKP’ye seçim sonrasına gün verdi.
2002 sonbaharının görünümü şuydu:
Seçim kararı gerilimli alınmıştı...
Genelkurmay Başkanı değişimi gerilimli olmuştu.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı seçimde 3 önemli hukuksuzluk iddia etmişti.
Sonbahar sonunda ise oyu alan, sandığı geçmişti.
Kanadoğlu 3 Kasım hukuksuzluklarını “Alaturka Demokrasi” kitabında topladı.
Ayrıntılarını merak edenler burada bulabilir.
Özkök’ün ‘gerilimli’ gelişi
2002’de siyasetteki gerilim sanki yarışıyormuş gibi devletin öteki kurumlarında da dikkati çekiyordu.
Ankara’da son 10 yıldır Genelkurmay başkanlarının değişimi hep farklı tartışmaları beraberinde getirdi. Son üç değişim kamuoyu önünde deprem yaratmadan sonuçlanmışsa bunda dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ve onun yerleştirdiği hukukun büyük payı var. Konunun bu yanına ister istemez yeri geldikçe değineceğiz.
2002 yazı... Temmuz’un 18’i... Önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu haftalık olağan görüşme için Çankaya Köşkü’ne çıktı. Ancak görüşmenin ardından Köşk’ten ayrılmadı. Ardından da Başbakan Bülent Ecevit Köşk’e geldi. Zirve başladı.
Konu; Org. Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanlığı’nın uzatılması...
Nasıl yapılacaktı?
Kararname ile...
Sezer, olmaz dedi.
İkna etmeye çalıştılar. Sezer’i biraz tanıyorlarsa hiç denememeleri gerekirdi. Denediler, beklenildiği gibi, olmadı.
Sezer, böyle bir uzatmanın ancak yasayla yapılabileceğini düşünüyordu. Sezer’e hukuk sınırları dışında bir şey yaptırmak zaten olanaksızdı.
Özkök hep susmayı yeğledi
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hilmi Özkök bütün bu süreci sessiz izledi. Sadece 2002 yazında değil, Kara Kuvvetleri Komutanlığı makamında oturduğu sürece hep susmayı yeğledi. Özellikle Çankaya Köşkü’ndeki resepsiyonlarda karşılaştığımızda, ne zaman soru sorsam, hemen Org. Kıvrıkoğlu’nu gösterir, “Komutan orada” derdi.
2001 yılı 29 Ekimi’ydi. Köşkteki resepsiyona katılan komutanlar “bugün konuşmayacağız” dediler. Org. Kıvrıkoğlu meslektaşlarımızın güncel konulara ilişkin sorularının tümüne aynı karşılığı verdi:
“Bugün konuşmayacağım.”
Org. Özkök de yine aynı yanıtı verdi: “Komutan orada...”
Resepsiyonun sonuna doğru, yanılmıyorsam Irak’la ilgili bir durum söz konusu olunca Org. Kıvrıkoğlu, konuşmadan yapamadı. Beni gözucuyla süzen Org. Özkök kulağıma fısıldadı:
“Göle ördek yatağından girdiniz.”
Devir teslim töreni yapıldı. Org. Özkök artık Genelkurmay Başkanı’ydı. Görevi devreden Kıvrıkoğlu’nun Özkök’e yönelik şu tümcesi ilginçti:
“Sizi dikkatle izleyeceğiz.”
Org. Özkök fazla konuşmama tavrını Genelkurmay Başkanlığı döneminde de sürdürdü. Kendisine bunun nedenini sorduğumuzda şu karşılığı vermişti: “Günde gelen soğan gibi, yılda gelen sultan gibi karşılanır.”
Org. Özkök’ün gerçek anlamda gazetecilerle “tanışması” 30 Ağustos 2002’de Gazi Orduevi’nde verilen Zafer Bayramı resepsiyonunda oldu. Org. Özkök ağır misafirleri uğurladıktan sonra gazetecilerle kendi standartlarına göre uzun süre sohbet etti.
Arcayürek: Her şey aynen devam etmeyecek
Org. Özkök’ün Karadayı ve Kıvrıkoğlu’nun ardından daha farklı bir duruşu olduğu hemen seziliyordu. Resepsiyona birlikte gittiğimiz Cüneyt Abi (Arcayürek) çıkışta şunu söyledi: “Değişik bir durum, bakalım... Ama benim gördüğüm, her şey aynen devam etmeyecek.”
Cüneyt Abi, böylesi durumlarda ilk gözleminde yanılmaz... Ecevit’in rahatsızlığıyla ilgili ilk yazıyı yazan da o olmuştu. Ecevit ayaklarını hafif sürterek yürümeye başlamıştı. Hareketleri yavaşlamıştı.
İlk ne zaman?
1999 yılı ilkbaharında...
Baykal’ın Aralık 1998’de Yılmaz hükümetini düşürmesinin ardından Ecevit’in başbakanlığında seçim hükümeti kurulmuştu. Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesinin Ecevit’in şansını arttırdığı yorumları öne çıkmıştı. DSP’liler de bunu hissedip yaşarken tek endişeleri vardı.
Ecevit’in sağlığı.
Işıklar içinde yatsın Ahmet Piriştina o günleri anlatırken şöyle demişti:
“Balbayım, o kadar endişe ediyorduk ki, nezle olması bile oylarımızı düşürebilirdi.”
İşte böyle bir ortamda Cüneyt Abi herkesin gözü önünde seyreden Ecevit’in hareketlerindeki yavaşlamayı kaleme almış, sormuştu: “Dünyanın her ülkesinde başbakanların, başbakan adaylarının sağlığı merak edilir. Bu, toplumdan saklanmaz. Ecevit’in sağlığında bir sorun mu var? Varsa bu açıklanmalı.”
Cüneyt Abi’nin bu yazısının çıktığı gün bir grup gazeteci Ecevit’le Antalya mitingine gittik. Ecevit VIP salonunda önce benim yanıma geldi. Sert bir ifadeyle şöyle dedi:
“Bir dahaki geziye doktor Cüneyt Arcayürek’i de çağıralım.”
Ecevit, Antalya mitinginde konuya değinmeden geçemedi. Otobüsün üzerinden halka şöyle seslendi: “Benim sağlığımda sorun var, diyorlar. Bunu diyenler bin yıl yaşasın!”
Cüneyt Abi’ye 30 Ağustos akşamı 22.00 sıralarında Gazi Orduevi’ndeki resepsiyondan eve giderken, Org. Özkök’le ilgili ilk gözlemlerini söyledikten sonra yukarıdaki anıyı anımsattım. Bastı kahkahayı... Sonra ciddileşti, “Ama kabul et, yanılmadım. Ecevit’in sağlığı ortada” dedi. Arkasını da şöyle getirdi:
“Her yaşın, her sağlık sorununun bir gerçeği var. Halbuki Ecevit, aylar önce sağlığı bozulmadan yeni bir düzen tutsa, görevi güvendiği birine devretse, Türkiye bu kargaşanın içine düşmezdi.”
İki ay sonra ABD gezisine çıktı
Özkök’e dönersek... Koltuğuna oturdu. 2 ay sonra Kasım 2002 başında önemli bir programı vardı: 6 günlük bir ABD gezisi.
Bu gezinin önemi şuradaydı:
Bir önceki Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu 4 yıllık görev süresince hiç ABD’ye gitmemişti. ABD açısından Kıvrıkoğlu’nun özgeçmişindeki en önemli tümce buydu.
Genelkurmay’daki görev değişimi biraz gerilimli de olsa bitmiş, Özkök dönemi başlamıştı.
Mesut Yılmaz: Karşı çıktım
Kıvrıkoğlu’nun görev süresinin uzatılması konusunun taraflarından biri olan eski Başbakan Yardımcısı ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Vatan gazetesinden Aydın Ayaydın’ın sorularını yanıtlamıştı. 12 Mart 2008 tarihinde yayımlanan habere göre Yılmaz şunları söylemişti: “Başbakan Ecevit, Kıvrıkoğlu’nun görev süresini uzatmak istiyordu. Bunu Kıvrıkoğlu’na da söylemiş. Paşa yanıt olarak, ‘Bahçeli ve Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu ile bu konuyu görüştüm sıcak bakıyorlar. Ancak Hükümet ortağınız Mesut Yılmaz’a bunu kabul ettiremezsiniz, onun için bu iş olmaz’ demiş. Ecevit birkaç kez beni ikna etmeye çalıştı. Fakat taviz vermedim. Bunun üzerine Kıvrıkoğlu, Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olmaması için Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli edilmesini ve yerine Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman’ın getirilmesini, Başbakan Ecevit’ten talep etti. Bu hamleyle Özkök yerine Yalman Genelkurmay Başkanı olacaktı. Başbakan Ecevit bunun için çok çaba sarfetti. Ancak, bu konuda Anavatan Partisi olarak kesinlikle taviz vermedik. Diğer ortağımız MHP de bu konuda çok fazla istekli değildi. Bu nedenle Kıvrıkoğlu’nun talebi hayata geçirilmedi.”
‘Görev süremin uzatılmasını Ecevit istedi’
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin atama ve terfilerinin belirlendiği Yüksek Askeri Şûrası (YAŞ), ağustos aylarının ilk haftasında gerçekleştiriliyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu 2002 yılının Ağustos ayında görev süresini tamamlayarak emekliye ayrıldı. Ancak, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, Kıvrıkoğlu’nun görev süresini bir yıl uzatarak TSK komuta kademesinin yeniden şekillemesine müdahale etmek istediği konusu gündeme geldi. Konunun yaşayan tarafları emekli Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve eski Başbakan Mesut Yılmaz daha sonra yaptıkları açıklamalarda o günleri anlattılar. Kıvrıkoğlu, 11 Mart 2008 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanan, Şükrü Küçükşahin’e yaptığı açıklamalarında, görev süresinin uzatılmasını kendisinin değil dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in istediğini dile getirdi.
'Uzatmayı kabul etmem'
Kıvrıkoğlu’nun anlatımıyla sürecin gelişimi şöyle oldu:
“15 Temmuz 2002 günü, pazartesiydi, beni aradılar. Sayın Başbakan rahmetli Bülent Ecevit’in görüşmek istediğini söylediler. Ne zaman ve nerede olduğunu sordular. Ben de ‘Sayın Başbakan’a uygun saatte olur’ dedim. Saat 18.00 için Başbakanlık Konutu’nu söylediler. Saatinde gittiğimde Sayın Başbakan beni kapıda karşıladı; içeri girdiğimde ise Sayın Şükrü Sina Gürel vardı. Kendisi Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak kabineye yeni girmişti. Çay içtik. Sonra rahmetli Başbakan konuşmaya başladı. 5 yıldır birlikte çalıştığımızı vurguladı. Çevredeki gelişmeler, Kıbrıs konusu falan... Sonra görev süremin uzatılmasını önerdi. Bu tevazuya teşekkür edip şunları dedim: Ben bunu kabul etmem. Bunu asker kamuoyu hoş karşılamaz. Ben yasada belirtilen 67 yaş sınırını da 4 yıllık görev süresini de dolduruyorum. Sürenin uzaması için kanun çıkması gerekir. Hükümetinizin Meclis’teki sandalye sayısı ise şu anda 259 (Salt çoğunluğun altında). Genelkurmay Başkanlığı gibi üst düzey bir makama ait bir konunun, milletvekillerinin, siyasilerin elinde pingpong topu gibi oynanmasına müsaade etmem. Kendileri ısrar edince konuyu uzatmamak için perşembe günü Sayın Cumhurbaşkanı ile haftalık görüşmelerimiz olacağını belirtip, ‘Konuyu orada da birlikte konuşalım’ dedim. Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e çıktım. Kendisine, birazdan Sayın Başbakan’ın geleceğini, benim görev süremin uzatılmasını önereceğini, benim buna karşı çıktığımı, bunun asker kamuoyunda hoş karşılanmayacağını söyledim. Sayın Başbakan’a söylediklerimi, aynen tekrarladım; pingpong topu, yaş falan.
Bir saat sonra rahmetli Ecevit geldi ve konuyu açtı. Yine aynı şeyleri söyledim. Ama onlara sonra dedim ki, ‘Ama ben size yeni bir Genelkurmay Başkanı öneriyorum’. Yeni bir Kara Kuvvetleri Komutanı (Kıvrıkoğlu, o günün Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman’ı ima ediyor) atanacak. Bunları 18 Temmuz’da konuşuyoruz. Yeni komutan 30 Ağustos’ta göreve başlayacak. Bu arada siz Genelkurmay Başkanlığı’na atama yapmazsınız, yeni kuvvet komutanı da 30 Ağustos’ta görevi aldıktan sonra eylül ayının ilk haftasında onu Genelkurmay Başkanı atarsınız. Yeni komutanın kim olacağını söylemedim.
Bakın bir nokta daha var. 1 Ağustos Perşembe günü Başbakan Yardımcısı Sayın Devlet Bahçeli ve Milli Savunma Bakanı Sayın Sabahattin Çakmakoğlu ile de Milli Savunma Bakanlığı’nda akşam saat 18.00’de görüştük. Bahçeli de görev süremin uzatılmasının yararlı olacağını söyledi. Sayın Şükrü Sina Gürel bana 1 kez geldi. O da süre uzatmak için kanun çıkarmak gerektiğini, bunu çıkaramayacaklarını söyledi. Ben de o zaman, ‘Zaten ben bunu size söyledim’ dedim. Ve ben şunu düşündüm: Eğer benim bilgim dışında uzatma yapsalardı bile istifa edecektim.”
‘Özkök'ü istemedim'
Yine Şükrü Küçükşahin’in köşesinde yer alan açıklamalarında Kıvrıkoğlu, kendisinden sonra Genelkurmay Başkanı olan “emekli Orgeneral Hilmi Özkök’ü istemediği” konusunda da şunları söyledi: “Doğrudur, Hilmi Özkök’ü istemiyordum. Şimdi yazınızda var; ‘Madem gençliğinden beri tanıyordun; o zaman niye Kara Kuvvetleri Komutanı yaptın, kuşkusuna neden oldu’, demişsiniz. Doğrudur; ama unutmayın yüzbaşı iken ayrı, farklı tutum gösterirsin, yetkili komutan olunca farklı. Ben 2 yıl kendisini komutan olarak izledim. Bunun sonucunda da irtica ile mücadeleyi daha iyi yapacak birinin gelmesini istedim.”
Yorum Gönder