Söz konusu tarihi sürecin kilit noktasını oluşturan Annan Planı’nın ayrıntılarında neler yer alıyordu.
Annan Planı’nın ana fikri ise şöyle özetlenebilir:
Planda Rum tarafı lehine önemli toprak düzeltmeleri öngörülmekteydi. Mevcut durumda ada topraklarının yüzde 36’sı KKTC kontrolünde bulunuyordu. Ancak KKTC nüfusu toplam ada nüfusunun sadece dörtte biriydi. Plan, Türk tarafının topraklarını yüzde 28.5 seviyesine düşürmeyi öngörüyordu.
1974 yılındaki Barış Harekâtı sırasında Kuzey’den Güney’e göç etmek zorunda kalan Kıbrıslı Rumların tekrar Kuzey’deki eski yerlerine geri dönmelerinin sağlanması da söz konusu olacaktı. Toprak düzeltmesi ile birlikte düşünülen bu husus, Türk tarafını tedirgin etmekteydi.
Adanın her iki tarafının askerden arındırılması isteniyordu. Türkiye ve Yunanistan’ın adada çok sınırlı bir asker gücünün bulundurulmasına izin verilecekti, büyük ordu güçleri adadan ayrılacaktı.
Mevcut durumda Kuzey’de yaklaşık 30.000 Türk askeri, Güney’de ise 5.000 Yunan askeri bulunuyor.
Planda ayrıca, insan haklarını ve azınlık haklarını koruyan ve aynı zamanda uyum komisyonu oluşturulmasını içeren taslak anayasa bulunmaktaydı.
Taraflar anlaşamadılar
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ve Güney Kıbrıs Rum lideri Papadopulos, Annan Planı’na getirmek istedikleri yeniliklerin yüzde yüzü ile mutabık olamadılar. Her iki lider de bu maddelerin bazılarından tedirgin olmuştu.
Yıllar boyu halklarına söyledikleri ve savunmaktan vazgeçmedikleri prensiplere aykırı olan birçok başlık Annan Planı içinde bulunmaktaydı.
Bu plandan hareket ederek ortak bir metin üzerinde anlaşmak zorunda kalacaklardı. Anlaşamadıkları konularda Türkiye ve Yunanistan’ın karar vereceği ve onların da anlaşamadığı maddeleri Kofi Annan’ın boşlukları doldurup anlaşmaya son halini verecek gerçeği her iki lideri de uzlaşmacı olmaya zorlamaktaydı.
Ayrıca anlaşmanın en son aşamada her iki toplumun referandumuna sunulması da her iki liderin omuzlarına ek sorumluluklar yüklemekteydi. Her iki liderin de temsil ettikleri toplumun evet oyu verebilecekleri bir metin üzerinde uzlaşmaya varmaları gerekmekteydi.
Rumlar reddetti
24 Nisan 2004’te adada her iki tarafta ayrı ayrı yapılan halkoylaması sonucunda Kıbrıs Türkleri BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın kapsamlı çözüm planını yüzde 64.9’luk evet oyuyla kabul ederken Kıbrıs Rumları yüzde 75.8’lik oy oranıyla reddetti. Bunun üzerine dünyada sürekli çözüm istemeyen tarafın Türkler olduğunun propagandasını yapan Rumların dediklerinin yanlış olduğu bir kez daha kanıtlandı.
Ancak referandum öncesinde verilen sözler yerine getirilmedi. Halkoylaması öncesinde birçok ülkenin devlet başkanları ya da dışişleri bakanı şayet Türklerin evetine rağmen Rumlardan hayır gelirse buna göre geleceği belirleyeceklerini söylemişlerdi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev bu durumda KKTC’yi tanıyacağını, Avrupa Birliği yetkilileri izolasyonların kaldırılacağını ve KKTC’ye her türlü yardımın yapılacağını dile getirmişlerdi.
Türklerin "Evet"i karşılıksız kalmayacak demişlerdi ama
Nisan 2004 Referandumu’nun hemen ardından BM Genel Sekreteri, birçok yabancı devlet adamı ve uluslararası kuruluş Kıbrıslı Türklerin BM planı lehine vermiş oldukları evet oyunu memnuniyetle karşıladıklarını ve Kıbrıslı Türklerin bu tavrının karşılıksız kalmaması gerektiğini açıkladılar.
Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 28 Mayıs 2004’te Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporunda, planın Kıbrıslı Türkler tarafından büyük bir çoğunlukla kabul edilirken Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedildiğini, gerçekte Kıbrıslı Rumların planı değil de herhangi bir çözümü ve anlaşmayı reddettiğini vurguladı.
Kofi Annan referandum sonuçlarının Kıbrıslı Türklere baskı ve izolasyon uygulamak için tüm nedenleri ortadan kaldırdığını söylediği raporunda, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin dikkatlerini Kıbrıslı Türklere çevirerek ikili ilişkiler kurmalarını ve ekonomik izolasyona son vermeleri çağrısında bulundu.
Fakat genel sekreterin raporu, Rum ve Yunan baskıları sonucu Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmadı...
Denktaş, BM’ye neden 7000 asker bulunduracağını sorduklarında, BM’den, “Çünkü başlangıçta çetin olaylar bekliyoruz” yanıtını aldıklarını açıkladı ve BM’nin anlaşmanın ardından Kıbrıs’ta kargaşa beklediğine dikkati çekti. Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos, 14. görüşmeye giderken “Tarafımız bir şey almayacak, neden versin?” açıklamasını yaptı. Cumhurbaşkanı Denktaş, 2 Mart’ta, Kıbrıs müzakerelerine Türkiye’nin ricasıyla başladığını açıkladı. Müzakerelerde, esprili olaylar da yaşandı. Marş konusu görüşülürken, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın, “Ya Mustafa Mustafa” şarkısını mırıldandığı, komite üyelerinin bu espriye gülerken Papadopulos’un bu duruma soğuk kaldığı basına yansıdı. Papadopulos’un, Denktaş’ın fotoğraf çekmelerinden rahatsız olduğu ve müzakerelerin başında oldukça soğuk davrandığı, ilerleyen günlerde Cumhurbaşkanı Denktaş’ın esprileriyle ortamın ısındığı bilgileri basına sızdı.
Müzakere takvimi uyarınca, 12 Mart Cuma günü geçilmesi öngörülen al-ver süreci taraflar arasındaki derin görüş ayrılıklarının giderilememesi nedeniyle başlayamadı. Yine bu tarihte tarafların BM’ye iletmesi öngörülen kurucu devlet anayasa taslağı da BM’ye verilmedi.
Al-ver sürecine geçilmemesi nedeniyle BM görüşmelerde format değişikliğine giderek dolaylı görüşmeleri başlattı. De Soto, 15 Mart Pazartesi günü Papadopulos ve Denktaş’la ayrı ayrı görüşerek taraflara, üzerinde görüşülecek gündem maddelerini sundu. İki taraf da De Soto’nun belgesinde kendi görüşlerine az yer verildiği gerekçesiyle itiraz etti. De Soto, taraflara sunduğu gündem maddeleri üzerinde görüşerek al-ver sürecini başlatmaya çalıştı.
Teknik olarak komiteler 58 yasada anlaşmaya vardı
Kıbrıs müzakerelerine paralel olarak, olası bir anlaşmada kurulması öngörülen ortak devletin yasal ve mali altyapısını hazırlamak üzere iki tarafta kurulan teknik komiteler de BM gözetiminde 19 Şubat’tan itibaren yoğun çalışma içine girdi. Komiteler ele aldıkları 58 yasa üzerinde esasta anlaşmaya varamadı.
Bayrak ve Marş komiteleri, çalışmalarını tamamladı ve referandumlardan “Evet” sonucu çıkması durumunda geçerli olacak ortak devletin bayrağını ve marşını belirledi. Bayrak mavi-sarı-kırmızı renklerden oluşurken marş da sözsüz enstrümantal bir eser oldu.
Kıbrıs müzakereleri sürerken KKTC’de AB’ye uyum çalışmaları başlatıldı. Hükümet referandum yasa taslağını hazırlayarak meclise sundu. Mecliste oluşturulan geçici komite de kurucu devletin taslak anayasasını hazırladı. Ancak Cumhurbaşkanı Denktaş, taslak anayasanın devleti ortadan kaldırdığını belirterek taslak anayasayı BM’ye vermedi. Denktaş, BM’ye KKTC’nin mevcut anayasasını vereceklerini, anlaşmanın referandumda kabul edilmesi halinde, anlaşmaya göre anayasada gerekli değişiklikleri yapacaklarını açıkladı. Denktaş, referandumdan “Hayır” çıkarsa da devletin aynen devam edeceğini kaydetti.
Geleceğine sahip çık mitingi
Cumhurbaşkanı Denktaş, dörtlü konferans için İsviçre’ye gitmeyeceğinin işaretini, Göçmenler Derneği’nin 13 Mart’ta Gazimagusa’da düzenlediği “Geleceğine Sahip Çık” mitingine telefonla bağlanarak yaptığı konuşmada verdi. Denktaş konuşmasında, 22 Mart’tan sonra halkın arasına katılarak gerçekleri açıklayacağını söyledi.16 Mart’ta, İsviçre toplantılarına katılıp katılmamaya karar verdiğini, bu kararını günü geldiğinde açıklayacağını söyleyen Denktaş, bir gün sonra İsviçre’ye gitmeyeceğini açıkladı. Denktaş, Kıbrıs müzakerelerinde temelde ilerleme olmadığını, bu durumda İsviçre’ye gitmesinin halkta yanlış intiba uyandıracağını belirterek, halka gerçekleri daha iyi anlatabilmesi için serbest kalması gerektiğini söyledi. “Olmazsa olmazlarımız olmazsa hiçbir şey olmaz” diyen Denktaş, Annan’ın kendilerini bir emrivaki ile karşı karşıya bırakmak istediğini kaydetti. Denktaş, Türkiye’den de olmazsa olmazlar konusunda kararlı bir tutum göstermesini istedi.
Denktaş: Evet çıkarsa görevimden ayrılacağım
Görüşmecilikten çekilmediğini ifade eden Denktaş, hükümetin İsviçre’ye tam yetkiyle gideceğini söyledi. İsviçre’de istenilen değişikliklerin plana sokulması halinde buna sevineceğini ve destekleyeceğini kaydeden Denktaş, aksi durumda hep beraber, Annan Planı’ndaki tehlikelerin devam ettiğinin halka anlatılacağını belirtti. Denktaş ayrıca, Annan Planı kabul edilemez bir halde referanduma sunulur ve halk da “Evet” derse görevinden ayrılacağını da açıkladı.
Rum Ulusal Konseyi de Denktaş’ın gitmeme kararının ardından, Papadopulos’un İsviçre’ye şartlı gitmesi yönünde karar aldı. Rumlar, Denktaş’ın İsviçre’ye gitmemesi halinde, Türk heyetinden birinin Denktaş’tan yazılı taahhüt almasını istiyor.
Kıbrıs müzakereleri sürerken, Kıbrıs Rum kesiminde çeşitli gazeteler tarafından yaptırılan anketler, Rum halkının yüzde 55’ten fazlasının, Annan Planı’na referandumda “Hayır” diyeceğini ortaya koydu. Rum kilisesi de Annan Planı konusunda ikiye ayrılsa da kilise ağırlıklı olarak plana karşı çıktı ve referandumda planı reddedeceğini açıkladı. Rum kilisesi, Annan Planı’na karşı çıkışının gerekçesini, “planın İncil’e ters olduğu” görüşüyle açıkladı.
Kıbrıs müzakereleri çerçevesinde, BM, İsviçre’de yapılacak dörtlü konferans öncesinde son rötuşları yapmak üzere tarafları 22 Mart Pazartesi günü saat 09.00’da yüz yüze görüşmeye çağırdı. Denktaş ve Papadopulos başkanlığındaki Türk ve Rum heyetleri müzakereler çerçevesinde 15. kez bir araya geldi.
Annan Planı’nın ana fikri ise şöyle özetlenebilir:
Planda Rum tarafı lehine önemli toprak düzeltmeleri öngörülmekteydi. Mevcut durumda ada topraklarının yüzde 36’sı KKTC kontrolünde bulunuyordu. Ancak KKTC nüfusu toplam ada nüfusunun sadece dörtte biriydi. Plan, Türk tarafının topraklarını yüzde 28.5 seviyesine düşürmeyi öngörüyordu.
1974 yılındaki Barış Harekâtı sırasında Kuzey’den Güney’e göç etmek zorunda kalan Kıbrıslı Rumların tekrar Kuzey’deki eski yerlerine geri dönmelerinin sağlanması da söz konusu olacaktı. Toprak düzeltmesi ile birlikte düşünülen bu husus, Türk tarafını tedirgin etmekteydi.
Adanın her iki tarafının askerden arındırılması isteniyordu. Türkiye ve Yunanistan’ın adada çok sınırlı bir asker gücünün bulundurulmasına izin verilecekti, büyük ordu güçleri adadan ayrılacaktı.
Mevcut durumda Kuzey’de yaklaşık 30.000 Türk askeri, Güney’de ise 5.000 Yunan askeri bulunuyor.
Planda ayrıca, insan haklarını ve azınlık haklarını koruyan ve aynı zamanda uyum komisyonu oluşturulmasını içeren taslak anayasa bulunmaktaydı.
Taraflar anlaşamadılar
KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ve Güney Kıbrıs Rum lideri Papadopulos, Annan Planı’na getirmek istedikleri yeniliklerin yüzde yüzü ile mutabık olamadılar. Her iki lider de bu maddelerin bazılarından tedirgin olmuştu.
Yıllar boyu halklarına söyledikleri ve savunmaktan vazgeçmedikleri prensiplere aykırı olan birçok başlık Annan Planı içinde bulunmaktaydı.
Bu plandan hareket ederek ortak bir metin üzerinde anlaşmak zorunda kalacaklardı. Anlaşamadıkları konularda Türkiye ve Yunanistan’ın karar vereceği ve onların da anlaşamadığı maddeleri Kofi Annan’ın boşlukları doldurup anlaşmaya son halini verecek gerçeği her iki lideri de uzlaşmacı olmaya zorlamaktaydı.
Ayrıca anlaşmanın en son aşamada her iki toplumun referandumuna sunulması da her iki liderin omuzlarına ek sorumluluklar yüklemekteydi. Her iki liderin de temsil ettikleri toplumun evet oyu verebilecekleri bir metin üzerinde uzlaşmaya varmaları gerekmekteydi.
Rumlar reddetti
24 Nisan 2004’te adada her iki tarafta ayrı ayrı yapılan halkoylaması sonucunda Kıbrıs Türkleri BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın kapsamlı çözüm planını yüzde 64.9’luk evet oyuyla kabul ederken Kıbrıs Rumları yüzde 75.8’lik oy oranıyla reddetti. Bunun üzerine dünyada sürekli çözüm istemeyen tarafın Türkler olduğunun propagandasını yapan Rumların dediklerinin yanlış olduğu bir kez daha kanıtlandı.
Ancak referandum öncesinde verilen sözler yerine getirilmedi. Halkoylaması öncesinde birçok ülkenin devlet başkanları ya da dışişleri bakanı şayet Türklerin evetine rağmen Rumlardan hayır gelirse buna göre geleceği belirleyeceklerini söylemişlerdi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev bu durumda KKTC’yi tanıyacağını, Avrupa Birliği yetkilileri izolasyonların kaldırılacağını ve KKTC’ye her türlü yardımın yapılacağını dile getirmişlerdi.
Türklerin "Evet"i karşılıksız kalmayacak demişlerdi ama
Nisan 2004 Referandumu’nun hemen ardından BM Genel Sekreteri, birçok yabancı devlet adamı ve uluslararası kuruluş Kıbrıslı Türklerin BM planı lehine vermiş oldukları evet oyunu memnuniyetle karşıladıklarını ve Kıbrıslı Türklerin bu tavrının karşılıksız kalmaması gerektiğini açıkladılar.
Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 28 Mayıs 2004’te Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporunda, planın Kıbrıslı Türkler tarafından büyük bir çoğunlukla kabul edilirken Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedildiğini, gerçekte Kıbrıslı Rumların planı değil de herhangi bir çözümü ve anlaşmayı reddettiğini vurguladı.
Kofi Annan referandum sonuçlarının Kıbrıslı Türklere baskı ve izolasyon uygulamak için tüm nedenleri ortadan kaldırdığını söylediği raporunda, BM Güvenlik Konseyi üyelerinin dikkatlerini Kıbrıslı Türklere çevirerek ikili ilişkiler kurmalarını ve ekonomik izolasyona son vermeleri çağrısında bulundu.
Fakat genel sekreterin raporu, Rum ve Yunan baskıları sonucu Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmadı...
Denktaş, BM’ye neden 7000 asker bulunduracağını sorduklarında, BM’den, “Çünkü başlangıçta çetin olaylar bekliyoruz” yanıtını aldıklarını açıkladı ve BM’nin anlaşmanın ardından Kıbrıs’ta kargaşa beklediğine dikkati çekti. Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos, 14. görüşmeye giderken “Tarafımız bir şey almayacak, neden versin?” açıklamasını yaptı. Cumhurbaşkanı Denktaş, 2 Mart’ta, Kıbrıs müzakerelerine Türkiye’nin ricasıyla başladığını açıkladı. Müzakerelerde, esprili olaylar da yaşandı. Marş konusu görüşülürken, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın, “Ya Mustafa Mustafa” şarkısını mırıldandığı, komite üyelerinin bu espriye gülerken Papadopulos’un bu duruma soğuk kaldığı basına yansıdı. Papadopulos’un, Denktaş’ın fotoğraf çekmelerinden rahatsız olduğu ve müzakerelerin başında oldukça soğuk davrandığı, ilerleyen günlerde Cumhurbaşkanı Denktaş’ın esprileriyle ortamın ısındığı bilgileri basına sızdı.
Müzakere takvimi uyarınca, 12 Mart Cuma günü geçilmesi öngörülen al-ver süreci taraflar arasındaki derin görüş ayrılıklarının giderilememesi nedeniyle başlayamadı. Yine bu tarihte tarafların BM’ye iletmesi öngörülen kurucu devlet anayasa taslağı da BM’ye verilmedi.
Al-ver sürecine geçilmemesi nedeniyle BM görüşmelerde format değişikliğine giderek dolaylı görüşmeleri başlattı. De Soto, 15 Mart Pazartesi günü Papadopulos ve Denktaş’la ayrı ayrı görüşerek taraflara, üzerinde görüşülecek gündem maddelerini sundu. İki taraf da De Soto’nun belgesinde kendi görüşlerine az yer verildiği gerekçesiyle itiraz etti. De Soto, taraflara sunduğu gündem maddeleri üzerinde görüşerek al-ver sürecini başlatmaya çalıştı.
Teknik olarak komiteler 58 yasada anlaşmaya vardı
Kıbrıs müzakerelerine paralel olarak, olası bir anlaşmada kurulması öngörülen ortak devletin yasal ve mali altyapısını hazırlamak üzere iki tarafta kurulan teknik komiteler de BM gözetiminde 19 Şubat’tan itibaren yoğun çalışma içine girdi. Komiteler ele aldıkları 58 yasa üzerinde esasta anlaşmaya varamadı.
Bayrak ve Marş komiteleri, çalışmalarını tamamladı ve referandumlardan “Evet” sonucu çıkması durumunda geçerli olacak ortak devletin bayrağını ve marşını belirledi. Bayrak mavi-sarı-kırmızı renklerden oluşurken marş da sözsüz enstrümantal bir eser oldu.
Kıbrıs müzakereleri sürerken KKTC’de AB’ye uyum çalışmaları başlatıldı. Hükümet referandum yasa taslağını hazırlayarak meclise sundu. Mecliste oluşturulan geçici komite de kurucu devletin taslak anayasasını hazırladı. Ancak Cumhurbaşkanı Denktaş, taslak anayasanın devleti ortadan kaldırdığını belirterek taslak anayasayı BM’ye vermedi. Denktaş, BM’ye KKTC’nin mevcut anayasasını vereceklerini, anlaşmanın referandumda kabul edilmesi halinde, anlaşmaya göre anayasada gerekli değişiklikleri yapacaklarını açıkladı. Denktaş, referandumdan “Hayır” çıkarsa da devletin aynen devam edeceğini kaydetti.
Geleceğine sahip çık mitingi
Cumhurbaşkanı Denktaş, dörtlü konferans için İsviçre’ye gitmeyeceğinin işaretini, Göçmenler Derneği’nin 13 Mart’ta Gazimagusa’da düzenlediği “Geleceğine Sahip Çık” mitingine telefonla bağlanarak yaptığı konuşmada verdi. Denktaş konuşmasında, 22 Mart’tan sonra halkın arasına katılarak gerçekleri açıklayacağını söyledi.16 Mart’ta, İsviçre toplantılarına katılıp katılmamaya karar verdiğini, bu kararını günü geldiğinde açıklayacağını söyleyen Denktaş, bir gün sonra İsviçre’ye gitmeyeceğini açıkladı. Denktaş, Kıbrıs müzakerelerinde temelde ilerleme olmadığını, bu durumda İsviçre’ye gitmesinin halkta yanlış intiba uyandıracağını belirterek, halka gerçekleri daha iyi anlatabilmesi için serbest kalması gerektiğini söyledi. “Olmazsa olmazlarımız olmazsa hiçbir şey olmaz” diyen Denktaş, Annan’ın kendilerini bir emrivaki ile karşı karşıya bırakmak istediğini kaydetti. Denktaş, Türkiye’den de olmazsa olmazlar konusunda kararlı bir tutum göstermesini istedi.
Denktaş: Evet çıkarsa görevimden ayrılacağım
Görüşmecilikten çekilmediğini ifade eden Denktaş, hükümetin İsviçre’ye tam yetkiyle gideceğini söyledi. İsviçre’de istenilen değişikliklerin plana sokulması halinde buna sevineceğini ve destekleyeceğini kaydeden Denktaş, aksi durumda hep beraber, Annan Planı’ndaki tehlikelerin devam ettiğinin halka anlatılacağını belirtti. Denktaş ayrıca, Annan Planı kabul edilemez bir halde referanduma sunulur ve halk da “Evet” derse görevinden ayrılacağını da açıkladı.
Rum Ulusal Konseyi de Denktaş’ın gitmeme kararının ardından, Papadopulos’un İsviçre’ye şartlı gitmesi yönünde karar aldı. Rumlar, Denktaş’ın İsviçre’ye gitmemesi halinde, Türk heyetinden birinin Denktaş’tan yazılı taahhüt almasını istiyor.
Kıbrıs müzakereleri sürerken, Kıbrıs Rum kesiminde çeşitli gazeteler tarafından yaptırılan anketler, Rum halkının yüzde 55’ten fazlasının, Annan Planı’na referandumda “Hayır” diyeceğini ortaya koydu. Rum kilisesi de Annan Planı konusunda ikiye ayrılsa da kilise ağırlıklı olarak plana karşı çıktı ve referandumda planı reddedeceğini açıkladı. Rum kilisesi, Annan Planı’na karşı çıkışının gerekçesini, “planın İncil’e ters olduğu” görüşüyle açıkladı.
Kıbrıs müzakereleri çerçevesinde, BM, İsviçre’de yapılacak dörtlü konferans öncesinde son rötuşları yapmak üzere tarafları 22 Mart Pazartesi günü saat 09.00’da yüz yüze görüşmeye çağırdı. Denktaş ve Papadopulos başkanlığındaki Türk ve Rum heyetleri müzakereler çerçevesinde 15. kez bir araya geldi.
Yorum Gönder