Türkiye'nin Basın Özgürlüğü


Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi, Ağustos 2012 itibarıyla toplamda 76 gazetecinin hapiste olduğunu tespit etti. Komite, tüm vakaları tek tek ve ayrıntılı olarak inceleyerek şöyle bir sonuca vardı; en az 61 gazeteci doğrudan, yayımlanan yazıları ya da gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hapiste.
Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları isimli kitabında, devletin baskı aygıtlarının tümüyle kamusal alanda yer aldığını ve iktidar, ordu, polis, mahkeme, hapishane gibi kurumlardan oluştuğunu belirtir. Devletin ideolojik aygıtlarının ise çok sayıda ve özel alanları da kapsar nitelikte olduğunu söyler. Örneğin, dini, öğretimsel, hukuki, siyasal, kültürel ve medya özel alana ait olan aygıtlardır. İdeolojik aygıtlar, baskının işleyişinde “toplumsal rıza mekanizması” olarak kullanılmaktadır.
Devletin ideolojik aygıtlarının işlevi, egemen ideolojiyi yeniden üretmek ve idame ettirmektir. Bu çerçevede devletin ideolojik aygıtlarının en önemlilerinden medyanın işlevi toplumsal üretim ilişkileri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Medyadaki sahiplik yapısının değişmesi ve tekelleşme, medya içeriklerinin belirlenmesinde etkin olmuştur. Medya toplumsal rızanın kazanıldığı ya da kaybedildiği bir mücadele alanı olarak karşımıza çıkarken, bu mücadele alanı hem ekonomik çıkar gruplarının hem de siyaseten egemen güçlerin etkin olmak istedikleri bir alan haline gelmiştir.

Basın ve ifade özgürlüğü

Basın ve ifade özgürlüğünün sınırları da yukarda belirttiğimiz gibi toplumsal üretim ilişkileri tarafından belirlenir. İfade özgürlüğü olarak tanımlanan alan sadece ana akım medyada yer alabilen “uslu çocuklara” açıktır. Yaramazlık yapan kötü çocuklar ya medyanın yapısal süzgeçlerinden geçtikten sonra zararlı malzemeden büyük ölçüde arındırılmış olacaklar ve yaptıkları haberler seçkinlerin gündemi- çıkarıyla örtüşecektir ya da “güçlü olanla” mücadele edebilmek adına çoğu zaman bedel ödemeleri gerekecektir.

Siyasal iktidarın otoritesini koruma altına alabilmek adına, kendi görüşlerine uymayan tüm düşünceleri susturmaya çalıştığı bir dönemden geçiyoruz. Susturma şekillerini genel olarak ikiye ayırırsak, birincisi, doğrudan müdahale ederek susturmak, diğeri ise dolaylı yollardan baskı kullanılarak susturmak.
Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin Ekim 2012 tarihli, “Gazetecilerin Hapsedildiği ve Muhalefetin Suç Sayıldığı Karanlık Günler” adlı raporu, Türkiye’de son süreçte gazetecilerin karşı karşıya kaldığı cezai soruşturmalar ve tutuklamaların ciddi oranda arttığını, siyasal iktidarın basın üzerindeki sansürünün daha da gözle görülür hale geldiğini, medyada oto-sansürün içselleştirildiğine dair kaygıların arttığını gözler önüne serdi.
Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi, Ağustos 2012 itibarıyla toplamda 76 gazetecinin hapiste olduğunu tespit etti. Komite, tüm vakaları tek tek ve ayrıntılı olarak inceleyerek şöyle bir sonuca vardı; en az 61 gazeteci doğrudan, yayımlanan yazıları ya da gazetecilik faaliyetleri nedeniyle hapiste.
Komite raporunda Türkiye’nin basın özgürlüğünü kısıtlamak konusunda kendi kendine rakip olan tek ülke olduğunu tespit edilerek, Türkiye’de cezaevindeki gazetecilerin sayısının İran, Eritre ve Çin gibi ülkelerden bile fazla olduğu belirtilmiştir.
Ayrıca komite araştırmasında tutuklu yargılama uygulamasının da son derece yaygın olduğunu gördü. Araştırmaya konu olan gazetecilerin dörtte üçünden fazlasının, haklarında bir mahkûmiyet kararı olmaksızın hapiste tutulmakta olduğu tespit edilmiş. Raporun en ilgi çekici yerlerinden biri de, bir gazete patronunun, yayın politikasında değişiklik yapacağını gazete çalışanlarına nasıl haber verdiği ile ilgili bölüm. Gazete patronu, muhabir ve köşe yazarlarına: “Arkadaşlar, artık bitti. Daha fazla eleştiri yok. Paramı kaybetmek istemiyorum, benimleyseniz tamam. Değilseniz, gidin” diyerek gazetecilik dersi verir.

Sonuç

Yeni anayasanın, basın ve ifade özgürlüğünün korunmasıyla ilgili olarak, uluslararası hukuk standartlarında, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden doğan yükümlülükleriyle uyumlu olması gerekirken, iktidar partisi şöyle bir öneriyi Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na getirdi: “Basın hürriyeti milli güvenliğin, kamu düzeni ve genel ahlakın korunması, yargı bağımsızlığının sağlanması, suçların engellenmesi amacıyla sınırlansın.” Söz konusu öneri gelecek dönemler için basın özgürlüğünü ve bağımsız gazeteciliği imkânsız hale getirecek bir anlayışın tezahürüdür.

Hakan ALP Gazetecilik Doktora Öğrencisi

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget