Tarihle anlaşmak - Melih Aşık

Bugünlerde geçmişi çok tartışıyoruz. Olay ve kişileri kesin hükümlerle yargılıyoruz.

Tarih doğru okunmalı, dürüst yorumlanmalı...

Eğer tarihi içinden kendinize yarayacak malzeme bulmak için eşeliyorsanız... Amacınız bir ülkeyi ve ulusu mahkûm etmekse... Veya siyasi tartışmada kendinize yararlı malzeme oluşturmaksa... Dürüst olamıyorsunuz demektir.

Tarihi nasıl okumalı? Genç yaşta kaybettiğimiz değerli araştırmacı Stefanos Yerasimos der ki: "Tarih, olayları belli bir neden - sonuç ilişkisi içinde anlatan, kendi içinde tutarlılığı olan bir tümdür. Bazıları, tarihi, kendi hukukunu savunmak için bir bilgi - belge ambarı olarak kullanmakta ve böylece tarih hukukun tutsağı olmaktadır... Buna, tarihi, "selektif" yani "seçmeli" kullanmak denir.
 Oysa hukukun amacı bir şeyi kanıtlamak, tarihin ise izah etmektir Hukuk yargılar; oysa tarih değer yargısından uzak durur. Tarihin temel amacı bir neden - sonuç ilişkisi içinde olayları gerçeklere mümkün olduğu kadar yaklaşarak göz önüne sermek ve değer yargısını okuyucuya bırakmaktır.

Tarih yazımı hukuk kavramlarını kullanmaz.

Tarih hukukun yardımcı bir öğesi, bir alt dalı değildir.

Dolayısıyla kavram kargaşasından kurtulmak için yapılacak ilk iş tarihsel düşünce sistemini hukuksal düşünce sisteminden ayırmaktır. Bunun için de bugünün değerlerini ve kavramlarını tarihin çeşitli dönemlerine mal etmekten kaçınmak gerekir..." Özetle… Tarihin bilgi ve belge yığınından bir sayfayı çekip bugünün değer yargılarıyla yorumlayamaz ve yargılayamazsınız... Bunu yaparak geçmiş olayları anlayamazsınız... Sadece toplumu yanıltırsınız...

Ortadoğu kazanı

 Ortadoğu biraz daha karıştı...Filistin - İsrail savaşı... Irak - Kürdistan çatışması... Suriye iç savaşı... Türkiye - Suriye gerginliği... PKK ile çatışmalar... Ürdün’de hükümete karşı ayaklanmalar... İran - ABD gerginliği...
ABD elindeki kocaman kepçeyle bölgeyi karıştırıyor... Amaçları; Esad’ı düşürmek, Hamas’ı ezmek, İran’ı yalnızlaştırmak, ardından imha etmek... Türkiye durumdan vazife çıkarıyor... Kendine iddialı roller biçiyor...
Türkiye’nin zoru nedir? Neden olayların bu kadar içinde? Başbakan bir süre önce Erzurum Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada eleştirileri şöyle yanıtladı:
“Bu eleştiriler 1940 model dış politika anlayışının bir tezahürüdür. ‘Aman sorun çıkmasın’ diyerek, Türkiye’de çok uzun yıllar dış politikada adım dahi atılmamıştır...
Ekonomi bir risktir, siyaset bir risktir. Aslında hayat bir risktir. Risk almazsanız başarıyı yakalayamazsınız. Dış politikada tribünlerde kalmak, Türkiye’ye çok ağır bedeller ödetti. Türkiye, mutlaka ve mutlaka sahaya inmek, sahada kalmak zorunda olan bir ülkedir. Bunun riskleri olabilir, bunun geçiş süreçleri olabilir, zaman zaman sorunlar yaşanabilir. Ancak, ‘sorun çıkacak’ diyerek, Türkiye pısırık bir politikayı, geleceğe ağır faturaları olan bir politikayı bu saatten sonra idame ettiremez, ettirmeyecektir. Bugün Türkiye, statik dış politikadan dinamik dış politikaya geçmiştir.”
* * *
Risk almak güzel bir şey... Ama ne adına risk alıyorsunuz ve bu riskin faturasını kim ödüyor... ABD adına risk almak bize büyük faturalar çıkarabilir... Dinamik(!) politikayı çok pahalı ödeyebiliriz..

Güldüren denetim
Silivri Furkan Eğitim ve Kültür Derneği, bundan birkaç ay önce gazetelere ilanlar vermiş, 4, 5, 6 yaş gruplarına “Sıbyan Medreseleri” adı altında medrese eğitimi verdiğini duyurmuştu.
CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran bu ilanlar üzerine konuyu TBMM’ye taşıdı. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in yanıtlaması istemiyle verdiği önergede Tevhid -i Tedrisat yasasına açıkça aykırı bu tür eğitimin nasıl verilebildiğini... Bakanlık olarak bu konuda ne yaptıklarını sordu.
Kısa süre sonra gelen yanıt özetle şu oldu;
“Bakanlığımızca yapılan denetimler sonucu söz konusu dernekte böyle bir eğitime rastlanmamıştır.”
Yanıtta bir bilgi daha vardı. O da söz konusu denetimin Dernekler Yasası’nın 19. maddesine göre yapıldığını bildiriyordu. İşin püf noktası da buydu. Neden mi? Önergenin sahibi Umut Oran’ı dinliyoruz.
“19. madde; gerekli görülen hallerde, derneklerin tüzüklerinde gösterilen amaçlar doğrultusunda faaliyette bulunup bulunmadıkları İçişleri Bakanı veya mülki amirlerce denetlenebilir... Bu denetimler mesai saatleri içinde yapılır ve en az yirmidört saat önce ilgili derneğe bildirilir, der. Lütfen herkes elini vicdanına koysun; bu maddeye göre denetim yaptığınız... Yani, arkadaş ben yakında sizi denetlemeye geleceğim, ona göre önleminizi alın dediğiniz hangi dernekte yasaya aykırı eğitim faaliyetine rastlayabilirsiniz ki? Nitekim Bakanlık da medrese eğitimi verdiğini gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar vererek duyuran Furkan adlı dernekte böyle bir eğitime rastlayamamış! Rastlasaydı asıl o zaman şaşırmak gerekirdi.”


Tayyip Erdoğan, CHP’lilerin Suriye lideri Esad’la çektirdiği fotoğraf için “kara leke” dedi.
Sözcü gazetesi Erdoğan’ın Esad’la çekilmiş mutlu fotoğrafını koymuş “Aynaya bak” demiş... Oysa ikisi aynı şahıs değil...
Başbakan’ın canciğer olduğu kişi Esad idi. Vahşi olan Esed...



100 yabancı “beyin” Türkiye’ye göçmüş.
Anlaşıldı.
Bu beyinler gerçekten “göçmüş!”
Fahrettin Fidan

 Yetenek

Aralık 2011’de göreve başlayan Hacettepe Üniversitesi Rektörü Murat Tuncer, yakın arkadaşı Muhammet Özgehan’ı hem fakülte sekreteri, hem rektör danışmanı, hem de Hacettepe Teknokent genel müdürlüğü görevine getirmiş...
CHP’li Turgut Dibek, Milli Eğitim Bakanı’na bir önergeyle sordu:
- Bir doktorun mali işlerden sorumlu rektör danışmanı olabilmesi mevzuata uygun mudur?
- Aynı kişinin hem rektör danışmanı, hem Teknokent Genel Müdürü, hem de fakülte sekreteri yapılmasının amacı nedir?
- Hacettepe Üniversitesi’nde bu görevleri yapabilecek yetenekte ve bilgide başka görevliler yok mudur?



Bizim memleketteki hukuk sistemi
adeta bir film... Başrollerde yargıç ve savcı...
Yardımcı oyuncular bazı gazeteciler... Tanık dediklerinin çoğu figüran... İddianameler senaryo...
Haldun Ertem

 Grup!

Milletvekilleri Meclis Başkanlığı’na bir soru önergesi ya da yasa teklifi verecekleri zaman bundan Grup Başkanvekilleri ve Grup Yönetim Kurulu’nu haberdar etmek ve onay almak  zorundalar.
O yüzden birkaç gündür merakla soruluyor:
“Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Seyid Rıza’nın itibarının iadesini öngören yasa teklifini verirken yukarıdaki zorunluluğa uydu mu?”
Uymuş... Teklifini gruba sunmuş... Ama sunar sunmaz onay beklemeden, sanki onaylanmış gibi basına açıklamış...
Yani gruptan teklif kaçırmış... Nasıl bu kadar başına buyruk olabiliyor derseniz. Onu da Kemal Bey’e sormalı...

 Ayran
Recep Usta epey malzeme bırakıp Pakistan’a öyle gitti...
En çarpıcı sözü: “Öleceksek adam gibi ölelim” idi...
Nasrettin Hoca yaz günü eline buz gibi ayran dolu tası almış... Yudum yudum içiyor... Her yudumdan sonra “Ohh öldüm” diye söyleniyor... Etraftakiler sonunda dayanamamış...
- Hoca ver biraz da biz ölelim, deyivermişler...
Yani böyle tatlı ölümler de vardır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget