Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz Türkiye’nin NATO’dan istediği Patriot
füzeleri ile ilgili açıklama yapmış ve füzelerin “Ülkemizin Suriye
sınırında çıkan kritik durum göz önüne alınarak” istendiğini söylemiş.
Suriye sınırındaki kritik duruma “büyük ölçüde kendimizin sebep olduğu”
bir yana bu füzelerin gelmesi ve yerleştirilmesi için NATO’nun uygun
bulduğu zamanı beklemek zorundayız.
SURİYE ORDUSU HAZIRLIKTA
Oysa
dün sınır iyice karıştı ve öyle görünüyor ki Türkiye bu karmaşadan ve
ona paralel terörden hiç de kolay kurtulamayacak. “Umarız kullanmak
zorunda kalmayız” deniyor ama bu işlere bir kere bulaşıldı mı ummakla da
olmuyor.
Beşar Esad muhalifi “Özgür Suriye Ordusu” Türkiye’yi
mesken tuttuktan, toplantılarını “Türkler’in katılımı ve desteği” ile
bizim illerimizde yaptıktan, Türkiye’den Suriye’ye geçerek sınır boyunca
savaştıktan sonra Esad da (PKK’nın kolu olan) PYD’ye Suriye’nin Kuzey
illerini bırakmış, PKK’ya da destek verdiğini açıklamıştı.. Şimdi
Ceylanpınar’ın karşısında olan Resulayn kasabasını da muhaliflerin ele
geçirmesi onu telaşlandırdığı için o illeri geri almak üzere harekete
geçmiş ve dün Esad’ın ordusu Mardin’in Nusaybin ilçesinin karşısında
bulunan Kamışlı’ya binlerce asker, tank, top tüfekle yığınak yapmış.
Bu
da yetmiyor gibi Resulayn’ı geri almak üzere Esad güçlerinin “Özgür
Suriye Ordusu” ile yeniden çatışmaya başlayacağı haberi duyulunca
Ceylanpınar halkının yeniden savaş korkusu ve paniğine kapıldığı
bildiriliyor. Anlayacağımız şu anda iki sınır ilçemiz “savaşın sınırında
ve hatta neredeyse içinde” bulunmakta ve daha önce Ceylanpınar’a düşen
ve vatandaşlarımızın yaralanmasına, ölmesine neden olan top mermileri
nedeniyle halkın paniği hiç de haksız sayılmaz.
DAVUTOĞLU’NUN SORUMLULUĞU
Bu
durumda Patriot füzelerinin neden acilen istendiğini anlamak mümkün de
ben hala neden bu duruma gelmemize izin verildiğini, hatta adım adım bu
güne ilerlendiğini anlamakta çok zorlanıyorum. Dışişleri Bakanı
Davutoğlu, Filistin’de ölenlere onların yakınlarıyla ağlarken sınırda
yaşayan kendi bebeklerimizin, çocuklarımızın, ailelerin hayatını da aynı
hassasiyetle düşünmesi ve bu tablonun yaratılmasını baştan önlemesi
gerekmez miydi?
Bunu yapacağına yanlış başladığı politikayı aynı çizgide israrla sürdürdü.
SURİYELİ HAKİM HATAY’DA
Düşünelim,
Beşar Esad için tutuklama kararı çıkarılacağını söyleyen Suriyeli hakim
kendi ülkesini terk ederek Hatay’a yerleşmiş ve çalışmalarını orada
açılan ofisten yapıyormuş.. Esad’ı kışkırtmak için daha fazla ne
yapılabilir acaba? Bunlara ilave olarak BDP’li milletvekillerinin savaş
tehdidi altındaki Ceylanpınar’a gitmesi ve orada “PKK-Öcalan” sloganları
atılmasıyla polis ve göstericiler arasında çatışmalar çıktı dün ve ilçe
karıştı. Yani sınırımızda aynı savaş havasına bizim de daha kolay
girmemiz için içerden de faaliyet var. Bu durumda söylenecek ne kaldı?
Tamam,
“Esad’a karşı” olabiliriz, yaptıklarına kızabiliriz ama diplomatik
yollar yerine aktif olarak ve gerek olayın PKK ile ilişkisi, gerekse
sınırda yapılan savaşlar nedeniyle “kendimizi tehlikeye sokarak” onun
savaştığı ordulara destek vermemiz ve tehlikeyi görmemize rağmen inatla
sürdürmemiz şart değildi.
Ben artık örneğin Suriye’de baştan beri
izlediğimiz dış politikanın “Esad kendi halkını eziyor” nedeninden çok
“mezhep ayırımı nedeniyle verilen destekler”e bağlı olduğuna inanıyorum.
Birlikte hareket ettiğimiz ülkeler ve gruplara bakınca da bu görülüyor.
Bence yeterince endişe duymayan ve doğru yolda olduğumuzu sananların
“savaş içindeki ülkelerde yaşanan olayları” bantlardan izlemeleri lazım.
Ceylanpınar halkının çektiklerini ve paniğini izleseler bile yeter!
‘İçimden Geçen Zaman’!
Uğur
Mumcu’nun eşi, TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun yazdığı ‘İçimden
Geçen Zaman’, neredeyse nefesimi tutarak okuduğum bir kitap oldu.. Uğur
Mumcu 2008 yılında kaybettiğim annem Siret Ünaldı’nın Ankara
Bahçelievler Deneme Lisesi’nden öğrencisiydi.. 1993’te bir suikast
sonucu hayatını kaybettiğinde o herkesten çok üzülmüş, daha sonraki
yıllarda da ne zaman adı anılsa gözleri buğulanarak “ Uğur benim
talebemdi” demişti. Bu nedenle “onun öldüğü gün”ü ve sonrasında olanları
adeta polisiye bir roman heyecanı ve akıcılığında anlatan kitabı
okurken Uğur Mumcu’yu “benzerine az rastlanacak yetenek ve zekada” bir
meslektaştan çok sanki “akraba” kadar yakın hissettim.
Bu nedenle
de özellikle ilk sayfalarda detaylı olarak anlatılan suikast, Güldal
Mumcu’nun her anı tüm duygularıyla yansıtması, daha sonraki cesur ve dik
duruşu beni fazlasıyla etkiledi.. Mumcu bu kitapta eşini kaybettikten
sonra “onun katillerini ortaya çıkarmak için” yine onun yazdığı
kitaplardan ve daha önceki konuşmalarından yola çıkarak yaptığı tüm
araştırmaları anlatırken, tanıdığımız birçok siyasetçiyle ilgili
olaylara, yakın tarihin gizli kalmış çeşitli konularına giriyor.
Büyük bir ilgiyle okuyacağınıza ve bilmediğiniz çok şeyi öğreneceğinize eminim.
Yorum Gönder