Bu yazıda, “Datça'nın bazı köylerini cüzzam hastaları kurdu” iddiasını ele alacaktım ki, memleketin ağır gündemi bırakmadı. Siirt-Pervari nere Datça nere. Arada 1200 Km var, ama hassasiyetim yine öne geçti.
Geçtiğimiz 10 Kasım'da, Siirt'in Pervari ilçesi yakınlarında düşen helikopter ve şehit olan 17 askerimiz, daha önceki olaylarda olduğu gibi unutuldu gitti. Yapılan resmi açıklamalarda, kötü hava koşulları, pilotaj hatası, 2900 metre yükseklikteki dağa çarpma, helikopterin düşüş nedenleri arasında sayıldı. Türkiye'de resmi açıklamaları sorgulayanları pek sevmezler. Benim derdim sorgulamak değil durum tespiti yapmaktır.
Helikopterin düşmesiyle ilgili tartışmalar sırasında çok önemli bir konu dile getirilmiyor. İşte durum tespitini de buradan hareketle yapmakta yarar var. Siyasi iktidar, son 10 yılda terörle mücadelenin yöntemlerini değiştirdi. Bu değişiklikler, terör örgütünün hareket alanını genişletmesine, bölge halkı arasında daha rahat yer bulmasına, örgütlenmesine, baskı kurmasına ve lojistik desteğini artırmasına yol açtı. Bu gelişmeler, terör örgütü ile Türk Silahlı Kuvvetleri arasındaki dengeleri de alt üst etti. Terör örgütü lehine değiştirdi.
Şehit sayısında patlamaya neden olan bu denge değişiklikleri yüzündendir ki, bölge içinde, bir yerden başka bir yere “Sevkiyat” yapmak için konvoylardan, karayolundan, trenden vazgeçilerek, uçak ve helikopter kullanılıyor. Peki, neden böyle yapılıyor?
“Alan Hâkimiyeti” nedir bilir misiniz? Her şey gelip “Alan Hâkimiyeti” denilen kavramda düğümleniyor. Araziyi, karayolunu kontrol edemiyorsanız, yollar PKK tarafından kesiliyorsa, kimlik kontrolü yapıyorlarsa, her yeri mayınlı tuzaklarla donatıyorlarsa, askeri, karakollara çekilip, bu binaların üzerinde kurulduğu birkaç yüz metrekarelik toprak parçalarını savunmak zorunda bırakıyorlarsa, bu durum, ”Alan Hâkimiyetinin” ve de ülkedeki bir bölgede, denetimin büyük oranda kaybedildiği anlamına gelir. “Alan Hâkimiyeti” olmayınca da, saldırılardan korunmak amacıyla askeri havadan sevk etmek zorunda kalırsınız. Bölgede askerlik görevini yapan gençler, dağıtım sonrası ya da izin dönüşü örneğin Diyarbakır, Van gibi merkezlere uçakla gidiyor, oralarda toplanıyor, birkaç gün diğer arkadaşlarının gelmesini bekliyor, sonra yine havadan birliklerine ulaştırılıyorlar.
Terör örgütü PKK bunu bilmiyor mu? Gayet iyi biliyor. Ellerinde Doçka denilen, uçak ve helikopterlerin belası olan ağır silahlar var mı? Hem de fazlasıyla var.
Sevkiyatın havadan helikopterle olacağı zamanları kolluyor, istihbaratını yürütüyor, hazırlığını yapıyor ve yakaladığında düğmeye basıyor. Bu tür saldırılar teröristler için risk taşımıyor. Çünkü çatışmaya girme derdi yok. Oturduğu yerden basacak düğmeye, işini bitirince de, peşimden kimse gelir diye telaş etmeden, elini kolunu sallayarak gidecek.
Benim tanıdığım, aralarında yüksek lisans için geldikleri Ankara Üniversitesi'nde öğrencim olmuş subayların da bulunduğu askeri pilotlar, olumsuz hava koşullarını da, dağları da çok iyi bilirler. Tedbirini de ona göre alacak kadar öngörülü ve eğitimlidirler. Dolayısıyla onları kimse suçlayamaz.
Şimdi sorulması gereken sorular şunlar; Türk Silahlı Kuvvetleri'nin büyük fedakârlıklarla kurduğu Alan Hâkimiyeti, 3 Kasım 2002 tarihinden buyana uygulanan yanlış politikalarla terör örgütünün eline geçti mi, geçmedi mi?
NATO'nun 2. Büyük ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri artık ülkenin bu bölgesinde, güvenliğini sağlayamadığı için askerini havadan sevk etmek zorunda kaldı mı, kalmadı mı?
Sorunun bir başka boyutu daha var. Yoksul Anadolu çocuklarını, birkaç aylık eğitimin ardından, hiç bilmedikleri bir araziye, küçük yaşlarda eline silah verilmiş, yıllarını dağlarda geçirmiş PKK'lı teröristlere karşı mücadeleye gönderiyorsunuz.
Dengesizlik önce burada başlıyor. Dengeyi sağlamak için uzman çavuşlara yükleniyorsunuz. Onlar da yoksul Anadolu çocukları. Her birinin evinde ayrı bir yoksulluk hikâyesi var. Hem de yürekleri dağlayan türden. “Başka iş yok, ne yapalım ekmek parası” diyerek ve başlarına gelecekleri bile bile uzman oluyorlar. Sonra o yoksul evlere gelen şehit cenazeleri ve yürekleri yakan feryatlar ülkeyi kaplıyor.
3 Kasım 2002 tarihinde neredeyse sıfıra indirilmiş, Alan Hâkimiyeti sağlanmış terör sorunundan, bugün havadan sevkiyat yapılmak zorundan kalınan bir noktaya geldik. Ne bölgedeki ne de ülkedeki şartlar ve psikoloji 10 yıl öncesiyle aynı değil. Alan Hâkimiyeti'ni yeniden sağlamak için hareket geçilse, sayısını kestiremeyeceğimiz kadar vatan evladı şehit olacak. Mevcut durumla devam edilse, Alan Hâkimiyeti kaybedildiği için yine şehit haberlerinin ardı arkası kesilmeyecek.
Sizin anlayacağınız, her iki durumda da olan, Anadolu'nun yoksul çocuklarına olacak, 10 yıldır izlenen yanlış politikaların bedelini yine onlar ödeyecek.
Ülke gerçekleri yüzünden Datça'nın çiçeğini, böceğini, denizini, güneşini, balığını, tarihini, arkeolojisini, turizmini bu hafta da yazamadık. İnşallah haftaya.
Yorum Gönder