Cami, İslam dininin ibadet yeri; dini bir kurumdur. Din dogmalardan
oluşur, önermeleri tartışılmaz, şüpheci ve sorgulayıcı bakış açısına
sahip değildir. Din bu yönüyle bilimden ayrılır. İnanç düzeyinde kaldığı
sürece din ile bilim çatışmaz/bir arada olmasında sakınca yoktur.
Üniversitelerimizde
yeni bir kampanya başlatıldı: “Mabetsiz (cami) üniversite kalmasın!”
Dünyanın saygın üniversitelerinde bölüm kapılarının mabetlere açıldığı,
en güzel yerlerinde mabetlerin bulunması gerekçe gösterilerek
üniversitelerimizde cami inşaatları başlatıldı. Üniversitelerin dinsel
eğilimlerin çalışma alanı olması uğraşı cami yapımı ile sınırlı
değildir. Dini eğitim almış gençlerin alan sınırı konmaksızın
üniversiteye girişi, türbanın serbestleştirilmesi, dini liderler adına
konferanslar düzenlenmesi, dualar ile üniversite açmalar öncü
çalışmaları oluşturmaktaydı.
Üniversitelerde cami açılımı
Üniversitelerin
geldiği durumu simgelemesi bakımından “üniversitelerde cami açılımı”
söyleminin ayrı bir önemi vardır. Yapılan girişim ile cemaatler, yerel
dini figürler bilimsel verileri sorgular, öğrencileri, akademisyenleri
üniversite içinden yönlendirir duruma gelecektir. Çünkü başlatılan cami
yapımlarının üniversitelere yük getirmediğini, yerel hayırsever
(cemaatler) ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın katkıları ile yapıldığının
özellikle belirtilmesi girişimin üniversite ile sınırlı kalmayacağını
gösteriyor.
Üniversite (Darülfünun); 1933 yılı üniversite
reformundan önce, kurumsal olarak dogmaların içinde boğulmuş,
yeniliklere kapalı, şüpheci/sorgulayıcı olmaktan çıkmıştı. Başlatılan
reform ile üniversiteyi “evrensel ilkeler” kazandırma uğraşına
girişildi. 1933-1980 yılları arasında yürütülen reform çalışmaları
sürecinde üniversiteler demokratiklik, çağdaşlık, özerklik alanında
önemli kazanımlar elde etmişlerdir.
Aynı dönemde üniversitelerin
demokratik, çağdaş ve özerk yapısından hoşnut olmayan sivil güçler ve
siyasal iktidarlar da üniversiteleri kontrol altına almak, 1933
üniversite reformunun gerisine çekmek uğraşını sürdürdüler.
Üniversitelerden bilim insanları uzaklaştırıldı, gerici örgütlenmeler
desteklendi ve bilimin saygınlığının azaltılması için bilimsel veriler
tartışmaya açıldı.
Çağdaşlık karşıtları istemlerine 1981 yılında
çıkartılan 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ile kavuştular.
Üniversitelerin o güne kadar elde ettikleri demokratik, çağdaş, özerk
yapı alanındaki kazanımları yok edilerek siyasal iktidarların
denetimi/gözetimi içine alınmaları sağlandı. Bugün siyasal iktidarın
çıkardığı yasalar ve uygulamaları ile bilim kurumları/bilim insanları
taraf olmayı zorlanmaktadır. Türkiye Bilimler Akademisi’nde (TÜBA)
yapılan uygulamalar ve üniversitelerdeki rektör atamalarını örnek
gösterebiliriz. Bunun son aşamasını da “üniversitelerde cami açılımı”
oluşturmaktadır.
Üniversitelerin görevi
Üniversiteler ve cami kurumsal olarak birlikte olabilir mi?
Üniversitenin
Türkçe sözcük anlamı “evrenkent”tir. Üniversiteler; evrensel anlamda
ortak değerleri olan kurumlardır. Bu değerlerin başında bilimsel
işlevsellik (bilim üretme, aktarma, yayma), bilimsel anlayış üstünlüğü,
akademik yaşamın yoğun olduğu ortamlar olmasıdır. Üniversitelerin görevi
dünyaya geniş açıdan bakan, özgüveni olan, özgürlüğünü kazanmasını,
korumasını bilen insan yetiştirmektir. Amaç üst düzeyde öğretim ve
araştırma yaptırarak topluma bilimsel düşünme yeteneği ve beceriye sahip
bireyler kazandırmaktır.
Özgür düşünceyle doğrunun arandığı,
soru sormanın, tartışma yapmanın öğretildiği/özendirildiği, aklın
dogmaya üstünlüğünün kanıtlandığı ve topluma bu doğrultuda katkıda
bulunacak sorumluluk bilincine sahip bireylerin yetiştirilmesinin
hedeflendiği bir yapıdır. Kısaca bakış açısı şüpheci, sorgulayıcıdır.
Cami,
İslam dininin ibadet yeri; dini bir kurumdur. Din dogmalardan oluşur,
önermeleri tartışılmaz, şüpheci ve sorgulayıcı bakış açısına sahip
değildir. Din bu yönüyle bilimden ayrılır. İnanç düzeyinde kaldığı
sürece din ile bilim çatışmaz/bir arada olmasında sakınca yoktur. Fakat
ülkemizde din hiçbir dönemde olmadığı kadar siyasallaşmış ve
metalaşmıştır.
Siyasallaşan din
Siyasallaşan ve metalaşan
din; inancı yoğun olan insanları bölmüştür. Cemaatler, tarikatlar
arasında yaşanan görüş ayrılığı nedeniyle camiler ayrılmış, dini
ritüellerde ve yorumlarda farklılıklar ortaya çıkmış bulunuyor. Din;
Tanrı ile kul arasından çıkmış, hoşgörü ve birleştirici özelliğini
kaybetmiştir. Metalaşma sonucu çıkan ranttan daha fazla yararlanmak için
gruplar arasında kavga başlamıştır. Ekonomik, siyasi olarak güçlenen
cemaatler/tarikatlar halkın yaşam biçimine, devletin temel değerlerine
müdahale eder duruma gelmiştir.
Bugün üniversitelerde başlatılmış olan “mabetsiz üniversite kalmasın” kampanyası üniversitelerde ayrışmalara neden olacaktır.
Ülkemizde
oluşan din anlayışı ile akademik yaşamın birlikte olması mümkün
değildir. Çünkü din anlayışı bilimin temel ilkelerine müdahale eder
noktasına gelmiştir. Üniversite üst yönetimi ve diğer atamalar “dini
kimlik” bakılarak yapılmaktadır. Özellikle taşra üniversiteleri
cemaatlerin/tarikatların kontrolüne girmiş, bölgelerinde yaşayan dini
figürlerin yönlendirmesi altındadırlar.
Cemaat/tarikatların kontrolüne giren üniversiteler şüpheci ve sorgulayıcı özelliklerini kaybedip, dogmalara boğulmuş durumdadır.
Üniversitelerde
cami açılımının önünü alamazsak rektörler arasında kim daha büyük cami
külliyesi yapacak yarışı da başlayacaktır.
İrfan O. HATİPOĞLU/Cumhuriyet
Yorum Gönder