Sınavlar yüzünden eğitim sistemi zıvanadan çıkmıştı. Ama bu kadarına da şahit olmamıştık.
Başbakan Erdoğan, kapatılsın dedikçe, dershanelere olan bağımlılık, sanki daha da artıyor.
İsterseniz gelin lafı daha fazla uzatmadan aşağıdaki maile bir göz atalım ve gelinen vahim noktayı hep birlikte görelim:
“Bugünkü koşullarda dershanelerin kapanmasının mümkün olamayacağını düşünüyorum.
Geçen gün, lise son sınıfta okuyan bir tanıdığımın oğluna rastladım. Sakalları bayağı uzamıştı. ‘Okula bu şekilde gidebiliyor musun?’ diye sorduğumda aldığım cevap beni şoke etti:
‘Açık liseye yazıldım. Şimdi sadece dershaneye gidiyorum, üniversite sınavlarına hazırlanıyorum.’
Bu çocuk Konya’nın en iyi Anadolu lisesinde okuyordu. Ancak son sınıfta üniversite sınavlarına daha rahat hazırlanabilmek için Açık Lise’ye kaydını yaptırmış.
Açık lisede okumak, öğrenciye iki konuda avantaj sağlıyor:
1. Daha yüksek bir not ortalamasıyla mezun olma ihtimali oldukça yüksek.
2. Üniversite sınavına hazırlanmak için daha fazla zamanı olacak.
Birçok veli, henüz bu uygulamanın farkında değil. Ancak önümüzdeki yıl, Türkiye’deki tüm iyi liselerin (Fen, Anadolu Liseleri) son sınıflarında öğrenci kalmayacağını düşünüyorum.
2012-2013 öğretim yılında, kaç öğrencinin okudukları liseden açık liseye geçtiği konusunda bir araştırma yapıp sonuçlarını köşenizde yayımlarsanız dershanelerin neden kapanamayacağını savunanların ne kadar haklı olduklarını yetkililere göstermiş olursunuz.”
Benzer yöntemi uygulayan çok sayıda öğrencinin olduğunu duyuyoruz. Ama sayı belli değil. MEB de bu konuda bir rakam veremedi. Ağırlıklı Orta Öğretim Başarı Puanı, sonuçları hiç düşünülmeden kaldırılıp yerine diploma notu getirildiğinde bunun böyle olacağı belliydi. Ama ne MEB ne de YÖK ve ÖSYM bu detaylarla ilgilenmedi ve gelinen nokta bu.
Eğitimi, sınavlara endeksli olmaktan kurtarmadığımız sürece, dershanelerin kapanması mümkün değil.
Sınavlar kalkmadan dershaneler kalkmaz, dershaneler kalkmadan da eğitim kendi mecrasına girmez.
Başbakan Erdoğan’ın koyduğu vizyon ve takvimin gereği bakalım ne kadar yerine getirilecek?..
En parlak beyinlerimizi, zaman zaman, lisans, yüksek lisans ve doktora için devlet bursuyla yurtdışına gönderiyoruz. Proje başladığında onları, davulla zurnayla yolcu ediyoruz. Ama daha sonra, kendilerini ne arıyor, ne de merak ediyoruz.
Oysa hovardaca harcadığımız o gençler, bizim en büyük hazinemiz ve geleceğiz. Sayın Başbakan ve Sayın Milli Eğitim Bakanı, devlet adına gönderilen bu gençlerimizin yaşadıkları sıkıntıları duysalar, eminim ki çok üzüleceklerdir.
Keşke arada bir gidip onların da sorunlarını yerinde dinleseler. İşte o büyük umutlarla yurtdışına gönderdiğimiz gençlerin geldiği son nokta:
“Amerika’da bulunan bir MEB bursiyeri olarak, bu proje hayata geçirilirken, maalesef, hiçbir plan, program ve öngörü yapılmamış. Dolayısıyla bunun ceremesini biz öğrenciler çekiyoruz. Su anda tek dileğim kendi okulumdan burs alıp MEB bursunu bırakmak ve Amerika’da kalmak. Bir idealizm uğruna buralara kadar gelip vatana hizmet aşkımızı köreltenler utansın...”
“Avrupa’da eğitim gören arkadaşlar da ayni durumdalar. Mesela İngiltere için burs miktarı bin sterlin. Ama Londra’da okuyan bir arkadaşımız en az 650 pound kira veriyor, hem de ufacık bir oda için. 100 pound, aylık yol ücreti. 40 pound iletişim ücreti. Aylık yapılan fotokopi masrafları vs. Gıda masrafları için ayrılan bütçe ise ancak sabah ve akşam yemeğine yetiyor.”
Çay içmek lüks
“Çay kahve gibi içecekleri bir bursiyerin içmesinin İngiltere’de pek de imkanı yok. Çünkü kahve 2, çay en az bir pound. Tıraş olmaya giderken, ne kadar düşünüldüğünü de en iyi bir bursiyer bilir. Erkek için 15 pound, kadın için ise daha da pahalı.
Başımdan geçen bir olayı sizinle paylaşayım. Yemek yaparken elim kesilmişti. Kesik çok derindi. Elim kanıyordu. Taksi parası olmadığı için kanayan elle otobüs durağına gittim.
Durakta yarım saat otobüs bekledim. Otobüs geldi, hastanenin aciline gittim. Acilde birkaç saat bekledikten sonra, elimi muayene ettiler ve ameliyat edilmesine karar verdiler. Hastaneden çıktığımda gece saat biri geçiyordu. Yine ayni şekilde otobüsle eve döndüm. İki gün sonra, elimden ameliyat oldum. 3 saat ameliyatta kaldım. Sonrasında eve yine otobüsle geldim. İki hafta boyunca sağ elimi kullanamadım. Yemek yapmaya mecburdum, çünkü dışarıda yemek yiyecek param yoktu. O iki hafta içinde ailemden, ülkemden uzak olmanın ve parasızlığın ne kadar zor olduğunu öğrendim. Bunu ancak yaşayan anlar. Umarım birileri bizim bu sorunlarımızın giderilmesi için uğraşır.”
Özetin özeti: Bu sorunları çözmek o kadar zor mu?..
Yorum Gönder