Dikkat ediyor musunuz; devlet ya da siyasi otorite PKK’dan
kaynaklanan sorunlar nedeniyle ne zaman “çözüm”e yönelik bir adım atsa,
örgüt hemen bir terör saldırısı gerçekleştiriyor...
PKK’lıların cezaevinde başlattığı açlık grevinin sona erdirilmesinden bir gün sonra da, örgüt Şemdinli’de 5 askeri şehit etti?..
Kimi
çevreler yaşananları bir rastlantı olarak yorumlayabilir ama geçmişteki
örnekler bunun asla öyle olmadığını kanıtlıyor!.. Bunun en çarpıcı
örneği; 1993’te Bingöl’de, 33 silahsız esker şehit edildiğinde
“ateşkes”in tartışılmasıydı...
Güneydoğu sorununda atılan adımlar ve
hemen ardından yaşanan saldırıların kronolojisine bakıldığında, örgüt
içinde şiddetin dayatılması konusunda da ciddi görüş ayrılıkları olduğu
ortaya çıkıyor...
Suriye, Irak, İran, Türkiye ve Avrupa’daki PKK
yapılanmalarının Güneydoğu sorunu ve hükümetin “çözüm”e yaklaşımıyla
ilgili farklı politikalarını sorgulamayacağım...
Çünkü direkt
Türkiye’ye odaklanan PKK açısından çok daha önemli bir sorun var... 5
askerin şehit olduğu son Şemdinli saldırısı da şu soruyu öne çıkarıyor;
Türkiye’de,
“barış” isteyen PKK hangisi, “Oslo süreci”nden yana olan PKK hangisi,
Öcalan’ı dinleyen PKK hangisi ve de şiddeti her koşulda ısrarla sürdüren
PKK hangisi?..
Biraz daha netleştirirsek; KCK’nın PKK’sı mı,
Öcalan’ın PKK’sı mı, Murat Karayılan’ın PKK’sı mı, Bahoz Erdal’ın PKK’sı
mı, TAK’ın PKK’sı mı yoksa BDP’nin PKK’sı mı?..
İster siyasal söylem
ister eylemsellik açısından bir dil ve strateji birliği bile
oluşturamayan PKK; ne yazık ki Güneydoğu sorununu daha da çıkmaza
sürüklemekten öteye gidemiyor... Yani Güneydoğu, “barış” ve “şiddet”
ikileminde kan ağlıyor!..
“Muhatap”, “Müzakere”, “Oslo”, “barış” ve
“çözüm” söylemlerinin içinde; kan ve şiddet halen yolunu bulmaya
çalışıyorsa, burada “muhatap” olmaya çalışan iki çevreye iki önemli soru
sormakta yarar var:
PKK çevreleri, Güneydoğu konusu ya da “Kürt
meselesi”nde her adım atıldığında, şiddetin kanlı yüzünü göstermesini
neye dayandırıyorlar acaba?..
İkinci soru hükümete... Sahi tüm bu
yaşanan çelişki içinde AKP iktidarı hangi PKK’den dayatılan “çözüm”
önerilerini muhatap alacak ki?..
Vay bu ülkenin haline!..
Ağrı polisi, “Serkeşt” kod adlı PKK’lı Zafer Sal‘ı 8 Aralık 2011 günü Hamur ilçesinin Yuvacık köyünde yakalamış.
İddiaya
göre bu terörist, toplam 27 askerin şehit olduğu Dağlıca, Hantepe ve
Gediktepe sınır karakollarına düzenlenen saldırılara da katılmış.
Erzurum
2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Zafer Sal, 12 askerin şehit
olduğu Dağlıca eyleminin anlatırken bakınız hangi vahim iddiaları
sıralamış:
“Eylemden bir gün önce savunma hattında 200 örgüt üyesi
görevlendirildi. Cilo Dağı’nın eteklerindeki zirvelere 80 kişilik
gruplar yerleştirildi. Dağlıca Karakolu’nun güney tarafındaki stratejik
zirvelere ise 50-60 kişilik kuvvet yerleştirildi. Karakolun Doğu
tarafında 90 kişi konuşlandırıldı. Ağır silahlar katırlarla getirildi.
Baskın öncesi toplam 400-450 kişi vardı. Sızma grubu karakola yaklaşık
50 metre kadar yaklaştı. Eylem öncesi bu bölgede Heronlar her gün
geziyordu. Ama eylem günü Heronları görmedim. Ancak, eylem başladıktan
yaklaşık 10-12 saat sonra Heronları Zap ve Zağros’un güney tarafında ve
Avişan tarafında gördük.”
Dünkü gazetelere yanısayan bu haberle
ilgili yorum yapmayacağım... Söyleyeceğim tek şey var; “istihbarat” ve
önleme karşın 450 terörist bir karakola 50 metre kadar yaklaşabilmişse
ve bu teröristin söyledikleri doğruysa vay bu ülkenin haline!..
Bedava antidepresan!..
Antalya Psikofarmakoloji Derneği‘nde düzenlenen “Tedavi Güncellemesi”
toplantısında konuşan Atatürk Üniversitesi profesörlerinden Nazan
Aydın, Türkiye’de antidepresan ilaç kullanımının son 9 yılda yüzde 160
oranında arttığına dikkat çekmiş...
Aydın, 2003 yılında Türkiye’de 14
milyon 238 bin kutu antidepresan ilaç kullanıldığını bu rakamın 2012’de
36 milyon 881 bin kutuya çıktığını söylemiş...
Aydın’ın verdiği
bilgiye bakılırsa, Türkiye’nin yarısı antidepresan kullanıyor gibi bir
tablo da ortaya çıkıyor!.. Ve en tehlikelisi de, antidepresanlar intihar
riskini artırıyor!..
Türkiye’de terör AKP’nin iktidara geldiği
2002’den bu yana yüzde 400 oranında arttı... Şehit sayısı da ne yazık ki
yıllık ortalamaya göre 5 katına çıktı...
Ülkemizde karşılıksız çeklerde patlama yaşanıyor, kredi kartı batıkları zirve yaptı...
Köylünün, üreticinin traktörü hacizli, bankalar artık tarlalara bile el koyuyor...
İşsizlik, geçim sıkıntısı kangren haline gelince, boşanma sayısı da son 10 yılda rekor düzeye çıkmış...
“Böyle bir ülkede sağlıklı toplum gelişebilir mi” diye klasik bir soruyu yinelemeyeceğim...
Ancak yoksullaştır- köleleştir stratejisi uygulayan AKP’lilere bir önerim var;
Hazır kömür, pirinç, patates dağıtırken çuvallara birer kutu antidepresan da konulursa belki millete faydası olur!..
Kadıköy’ün yolları?..
İşte sık sık yaşanan ve yurttaşları çıldırtan bir olay... Bu yazıyı okurken antidepresan hapınızı kullanmayı da unutmayın!..
İstanbul’un
Kadıköy ilçesinde geçtiğimiz aylarda asfaltlama çalışması yapıldı...
Özellikle Erenköy, Caddebostan, Suadiye, Feneryolu ve tüm çevresinde,
çok sayıda sokağın asfaltı ve kaldırımları yenilendi...
Bu çalışmadan
10 gün sonra ise bölgedeki tüm sokaklar delik deşik edildi!..
Kilometrelerce yolda dar kanallar açıldı, binalara bağlantı yapılırken
kaldırımlar tahrip edildi.
Yani milyonlarca lira harcanan asfalt ne yazık ki heba edildi!..
Kadıköy sokaklarında açılan kanallara internet kabloları yerleştiriliyormuş... İnşaat her sokakta, toz toprak içinde sürüyor...
Şimdi bölgede yaşayan herkes bu ileri zeka ürünü uygulamanın hangi beceriksiz kuruluş tarafından yapıldığını merak ediyor...
Eğer
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ya da Kadıköy Belediyesi bu rezaletle
ilgili bir açıklama yapmazsa, yalnızca “beceriksizlerin eline kaldık”
demeyeceğim,
bir asfalt ve kaldırım müteahhitinin bilinçli ve planlı biçimde zengin edildiğini de düşüneceğim!..
Evet, ilgiler yanıt versin; bu devlet bu kadar zengin mi, Kadıköy’de kimin parası kimin uğruna çarçur ediliyor?..
Yorum Gönder