Umberto Eco’nun “Sıcak Savaşlar ve Medyatik Popülizm” alt başlıklı
“Yengeç Adımlarıyla” (Doğan Kitap) adlı deneme kitabı bu yakınlarda
yayınlandı. Kitabın Fransızcası’nı 2008 yılında okumuş, bir cümlesinden
esinlenerek “Dışkı ve Sinekler” adlı bir yazı yazmıştım.
Bendeki kayıtlara göre 3 Ağustos 2008 günü Hürriyet Gazetesi’nde
yayınlanması gerekiyor. Hürriyet arşivine baktım. O gün bu yazım
yayınlanmamış görünüyor. Bir başka gün de yayınlanmamış. Bu kargaşada
gazete yönetiminin hiçbir sorumluğu yok. Biliyorum.
Peki ne oldu? Bu yazı yayınlandı mı, yayınlanmadı mı? Bu açıklamayı,
Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanmış bir yazıyı Aydınlık Gazetesi’nde
okurlara haber vermeden yayınlamış olmamak için yapıyorum. Yayınlanmışsa
özür dilerim, yayınlanmamışsa taze bir yazı gibi okuyalım:
‘Dışkı ve sinekler’
[“Umberto Eco, Fransızcası “A Recoulons, comme une écrevisse” adıyla yayınlanan “A paso di gambero” adlı kitabında yer alan “Kurt ile Kuzu” başlıklı konferans metninde çarpıcı bir cümle vardır:
“Çoğunluğun her zaman haklı olduğu düşüncesine ironiyle karşı çıkan
‘aklınız varsa bok yersiniz, milyonlarca sinek yanılıyor olamaz’ diyen
hayali reklamı belki de hepiniz biliyorsunuzdur.”
Bu cümleyi, demokrasi düşmanı olduğumu kanıtlamak için tanık
gösterecekler çıkabileceği gibi, AKP'ye oy veren yüzde 46.7 seçmeni
sineklere benzettiğimi ileri sürecekler de çıkacaktır. Yanlış !
Çoğunluk yanılmaz diye bas bas bağrılırsa, elin oğlunun ağzı torba
değil ki kapatasın, "milyonlarca sinek beğenerek üzerine üşüştüğüne
göre, bok leziz bir nesne olmalı!" der. Demez mi?
***
Madem ki, çoğunluğun kararları kutsal, halkın yüzde 98'inin olumlu
oyuyla yürürlüğe giren bir Anayasa'ya (ki 1982 Anayasası'dır) neden
karşı çıkıyorsunuz? O yüzde 98'in arasında sizler de (yani sizler değil
onlar!) yok muydunuz? Ben yoktum!
Benim 1982 Anayasa'sını beğenmeyenlerle herhangi bir derdim yok (ben
de beğenmiyorum), benim derdim çoğunluğun her zaman haklı olduğunun
kararının kutsal olduğunu sürenler ile.
Çoğunluğun kararlarının her zaman demokratik olmadığını, demokrasiyi
boğazlayabileceğini neden düşünmeyelim? Çoğunluk haklı ise sineklerde
haklı!
Ama insanlar sinek değil! diye karşı çıkacaklar. Sineklerin beyni ve
beğenisi olmadığını nereden çıkartıyorlar? Yaradan'ın hatırına hor
görmeyin sinekleri. Ben çoğunluğu hor görmüyorum. Hor görmüyorum ama ona
güvenmiyorum da.
***
AKP, demokrasi, özgürlükler, insan hakları, Kapatma ve Ergenekon
davaları konularında söz olup uçan, yazı olup kalan belagat şaheserleri
(!) Umberto Eco'nun sineklerini getiriyor aklıma.
AKP demokratik ve reformcu bir parti imiş! Newsweek'in yadığına ve 28.07.08 tarihli Zaman Gazetesi'nin aktardığına göre Türkiye'de "demokrasi sanık sandalyesinde" imiş !
Ergenekon davası islamcı+liberal "Yeni Ahrar"ın galebesiyle sona
ererse, memlekete 24 ayar demokrasi gelecek imiş! Çok görmüşlüğüm var
böylelerini!
Umberto Eco birkaç yaş genç benden. İleride Umberto Eco'nun sinekleri
için daha iyi yazılar yazmaya çalışacağım. Şimdilik bu kadar!
Çocukluğumdan bu yana biliyorum, tanıyorum o sinekleri!Gönül bu, oto da
kona, boka da da konar!
***
NOTA BENE: Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesinden 10'u
AKP'yi cezalandırdı, biri cezalandırmadı. Ve 10 üyenin değil bir tek
üyenin dediği oldu, yani azınlık çoğunluğu yendi AKP kapatılmadı. O
halde, çoğunluk aşkıyla, bu sonuca itiraz etmeli AKP!"]
‘Kurbağa ile Öküz’
La Fontaine’in “Kurbağa ile Öküz” adlı “fable”ından esinlenerek bir
yazı yazmayı tasarlıyordum. Bir türlü denk düşüremedim. Olmadı.
Yazıların da kendi zamanı vardır.Yazar istese de yazı yazılmayı
engeller. Benim de başıma gelen bu. Yazıyı çaresiz erteledim ama La
Fontaine’in “fable”ını bu yazıya bağlamama kimse engel olamaz. Şiir gibi
okuyalım:
“Kurbağanın biri bir gün otlakta/ Bir öküz görmüş iri mi iri/
Zavallı kurbağa, bir yumurta kadar kendisi,/ Kıskanmış, kasılmış,
şişmiş de şişmiş,/ Öküz kadar kocaman olacak aklı sıra./ Dayanamamış,
yanındaki kurbağaya sormuş:/ “Kardeş, şöyle bir bak hele/ Oldum mu ben
şu öküz kadar?”/ “Yok canım!” demiş öteki, “Ne yazık,/ O bir dağ,sense
küçük bir kozalak!”/ Duyunca bunu hırslanan cılız hayvan,/ Öylesine
şişmiş ki bir balon gibi patlamış/ Hiçbir şey kalmamış geride
zavallıdan.//
Dünya böyle budala insanla dolu,/ Ağa gibi dolaşır
çulsuz budala ortalıkta,/ Aç yatar ama hava atar millete. Sorsan: Babası
şehzade, dedesi padişah!”
***
Jean de La Fontaine (8 Temmuz 1621-13 Nisan 1695) üstadımız
Türk-Osmanlı kurbağalarını tanımadığı için bu öyküyü bu biçime anlatmış.
Türk kurbağaları patlamadan öküz kadar şişebilir. Şişmiştir ve Umberto
Eco’nun sineklerinin Türk akrabaları patlamadan öküz kadar şişmiş olan
kurbağaya hayranlıkla inanmıştır. İnandı. İnanıyor. İnanacak mı?
İnanacak mı inanmayacak mı, bilemem. Bu Türkiye’de yaşayan insanların
bileceği iş. Sinekleri değiştirmenin olanağı yok ama belki insanlar
değişebilir. Bu da bir soru ve sorun: İnsanlar değişebilir mi,
değişirlerse nasıl değişirler? Değişmeyeni de vardır ama insanlar dayak
yemeden değişmiyorlar. Elbette polis dayağından söz etmiyorum.
Kötümser değilim ama karamsar bir adamım. İnsanın kolay kolay “adam”
olamayacağına inanırım. Bununla da idare etmek mümkün. Kibarlık icabı
“Sinek meselesi”ni dikkate almayalım ama bir toplumun çoğunluğu öküz
olmaya özenen kurbağaya inanırsa?..
Yorum Gönder