Atatürk muhalifleri iki zıt grup
altında toplanıyor. “Laikliği getirmekle dini yok etti”,
zırvasıyla Atatürk’ten nefret eden yobaz, gözü dönmüş din
simsarları,
“Atatürk diktatördür”, “6 ok faşizan bir sistemdir”
diyen ikinci
Cumhuriyetçi, idrak özürlüsü, sahte demokrasi
havarileri.
Dünyaca ünlü tarih yazmış tüm devlet başkanları, başbakanlar,
generaller, devlet adamları, mütefekkirler ve dünya medyası
Atatürk’ü “mucize
zaferleri, çağını aşan devrimleriyle” asrın
dehası, en büyük devlet adamı ve lideri olarak
belirliyorlar.
Dünya medyasında “Mustafa Kemal örnek alınmalı”
diye makaleler
yayınlanıyor.
Peki, bu zıpçıktı demokrasi
züppeleri nasıl oluyor da Kemalizm ve 6 oku tu kaka yapma zilletine
düşüyorlar?
Şöyle ki:
Cumhuriyetçilik: Halkın kendi kendini yönetmesi,
demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Ancak dinciler, “hilafetçi
oldukları için”, ikinci Cumhuriyetçiler ise “Kemalist motifli”
diyerek Türkiye
Cumhuriyeti karşıtı
oluyorlar.
Laiklik: Demokrasinin temel direği,
devlet işlerinin din işlerinden ayrılması her inanca aynı özgürlük
ve
saygının gösterilmesidir.
Hadi bu dincilerin işine gelmiyor.
Peki, ikinci Cumhuriyetçi zıpçıktılara ne oluyor?
Milliyetçilik: Atatürk milliyetçiliği;
Cumhuriyet devrimleri ülke çıkarlarını her şeyin üstünde tutarak
ülke
sınırları içinde “dil, din, renk ve ırk farkı gözetmeksizin”
aynı amaç birliği içinde ülkeyi yüceltmektir.
Bundan niçin
gocunuyorlar?
Dinci ümmetçiler, “milli ruh ve millet mefhumunu reddettikleri”
için ikinci Cumhuriyetçi entel liboşlar da “Türk yok Türkiyelik var”
diyerek milliyetçilik (ulusalcılık) karşıtlığında şeriatçı
molla kesimle aynı kefede, aynı kaba ediyorlar. Bunlar için vatan
arazi parçası, insanlar da ot yığınları
oluyor.
Halkçılık: Birlik ve beraberlik içinde
yaşamayı, hiç kimseye ve zümreye imtiyaz tanımamayı, eşitliği ön
görüyor.
Buna neden karşı çıkıldığını anlamak mümkün
değildir.
Devletçilik: Atatürk devletçiliği; bir karma
ekonomidir. Ferdin (bireyin) yapamadığı işleri “kamu yararı
dikkate alınarak” devletin yapması ilkesidir.”
Atatürk
döneminde sermaye, holdingler mi vardı. (Oxford vardı da okumadık mı
misali) Hangi özel sektör yatırım yapacaktı?
İnkılapçılık: Harf, kıyafet hukuk gibi
devrimlerle Türk halkını çağdaş, uygarlık düzeyine ulaştırmayı ve
ulusal bir kalkınmayı öngörüyor.
Bu altı okun hangisinden, neden
rahatsız oluyorlar.
Atatürk’ün naaşı (ölüsü) bile bunları yok
etmeye yeterlidir
Bir takım malum ve mahut Cumhuriyet ve devrim
virüsleri, Atatürk’ü kötülemek için yeni melanetler
üretiyor.
Atatürk, Vahdettin’e “hilafete karşı bir eyleme geçmeyeceğine
söz verdiği halde ona ihanet etti” diyorlar. Bu idrak özürlülerine
sormak lazım:
Atatürk, Vahdettin’e “İstanbul’u İngilizlere tüm
Anadolu’yu Sevr ile Emperyalistlere peşkeş çektiniz.
Ülkeyi
kurtarıp hilafeti de, hanedanı da yok edeceğim mi diyecekti?” Bunu
deseydi Cumhuriyet var olur
muydu?
Demek ki bunlar T.C.’nin var
olmasından mustarip olmuşlar.
Aynı zıpırlar Atatürk başta
Cumhuriyet ve laikliği “halka rağmen halka sormadan yaptı” diye
onu
diktatörlükle suçluyorlar.
Halka sorulsaydı ne çıkacağını
bilmelerine karşın bunu söylemek akıl tutulması değil de
nedir?
Yeni kurulmuş çiçeği burnunda Cumhuriyeti boğmak için
devlete baş kaldıran Şeyh Sait ve Dersim
isyanının bombalanarak
bastırılmasına diktatörlük diyorlar. Yani Atatürk de bunların
Habur ve Oslo’da
yaptıkları gibi Diyarbakır’ın “payitahtlık”
(Başkent) anahtarını isyancı şeyhlere teslim mi etmeliydi?
Din adamları, Kuran’ı Kerim’de neden kölelik sisteminin var
olduğunu şöyle yanıtlıyorlar:
Hz. Muhammet’ten önceki dönemde de
kölelik vardı. Tanrı bunu birdenbire kestirip atmadı.
“Halkın
bilinçlenmesi, olgunlaşmasının gerektiğini
bildirdi.”
Demokrasinin fazileti, belirli bir bilgi, kültür
düzeyine ulaşmış toplumlarda belirgin oluyor. Nitekim çok
partili
hayata geçmek için 1930’larda Atatürk’ün isteğiyle kurulan
partinin 3 ay sonra “şeriat isterük”
ayaklanması sonucu “parti
genel başkanının önerisiyle” kapatılması bunun kanıtı
oluyor.
700 yıl güdülmüş, taba olmak genlerine işlemiş bir toplumda
kokuşmuş, köhneleşmiş bir sistemi değiştiren bir dehanın
devrimlerini korumak, yaşatmak için aldığı önlemleri,
diktatörlük diye tanımlamak demokrasi
hokkabazlığıdır.
“Elhamdülillah şeriatçıyım”, “Demokrasiyi amaç değil araç
olarak kullanacağım”, “En üst belirleyici İslam,
(şeriat)
hükümleri olacaktır” diyen bir kişiye diktatör demeyip aksine ona
amigoluk yapanların “özgürlük ve
bağımsızlık benim
karakterimdir” diyen “tüm mazlum milletlerin özgürlüklerine
kavuşmasında meşale
olan”
Atatürk’e diktatör demeleri insanı
kahrediyor.
Atatürk ismi ve ruhu yaşadıkça tüm bu yolsuzluklar ve
rezilliklerin yanlarına kar kalmayacağı, Türkiye’yi
bölme,
Sevr’i hortlatmanın hesabının fena sorulacağını düşündükçe
ödleri kopuyor.
Atatürk’ün ruhu bile feleklerini
şaşırtıyor.
https://sozcu.com.tr/alti-okun-hangisi-bunlara-batiyor.html
Yorum Gönder