Bir AKP milletvekilinin,TBMM Başkanlığı’na THY çalışanlarına grev yapma yasağı getirmeye yönelik yasa teklifi verdiği haberi birkaç gün önce haber olmuştu.
Bu haberin gerçeğe dönüşmesini engellemek; en azından geciktirmek için THY çalışanlarının önceki gün bazı seferlerde başlattığı uyarı eylemi, çoğunluk partisinin Meclis grubunda kırmızı alarma neden olmuş olmalı ki İstanbul Milletvekili Metin Külünk’ün önerisi ivedilikle gündeme alındı. Ve göz açıp kapatıncaya kadar bir süre içinde de yasalaştı.
Hiç kuşkunuz olmasın. Aynı hızlı süreç Çankaya’da da geçerli olacak ve o yasa yürürlüğe girmiş olacaktır.
1948’de Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) tüm emekçilere doğal bir hak olarak tanımış olduğu ve Türkiye’nin de o tarihte kabul ettiği bir haktan önceki gün hava işçilerimizin yoksun bırakılmasını savunmaya kalkışan Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, bakın nasıl bocalıyor:
“THY’yi stratejik alan olarak görüyoruz. THY katkısıyla oluşan istihdam ve faaliyet var.”
Şayet bu tanımlama samimi ise o stratejik alanı oluşturan THY emekçilerinin tümü, yani pilotları, kabin görevlileri, yer hizmeti yapanların artı değere katkılarının da aynı ağırlığı taşıması gerekmez mi sayın bakan?
Oysa bakar mısınız?
THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, dünkü Haber Türk gazetesinde, tam bir vahşi kapitalizm sözcüsü olmuş Metin Külünk’ün parlamentoya verdiği tasarıya karşı eylem yapan 150’den fazla işçiyi çıkartacağını söyleyebiliyor.
Anlaşılan Bay Topçu, kendisini bir kamu iktisadi teşebbüsü olan THY İdare Meclisi’nin başkanlığına siyasal iktidar tarafından atanmış bir kişi olarak değil, Teksas’ta petrol kuyuları bulunan ve onlar sayesinde dünyanın en büyük üçüncü havayolu kuruluşunun da patronluğunu yapan bir ABD zengini gibi görüyor!
Sayın Topçu, muhtemelen iyi bir mali müşavir olabilir. Ama elini vicdanına koyarak düşünsün:
Başbakan’la hemşeri olmasaydı, THY gibi bir kuruluşun yönetim kurulu başkanı olabilir miydi?
Sezar’ın da hakkını vermek için şunu da eklemeliyim: Türk Hava Yolları, gerçekten uluslararası camiada başarısı ile göz dolduran bir kuruluşumuzdur. Ama o başarıda asıl büyük payı olanlar, uçuş ve yer hizmeti yapan personelimizdir.
Sadece kendi hava sahamızda değil, kıtalar arası uçuşlarda da o başarı biliniyor.
Böylesine bir KİT’in son yıl içinde bilançosunu kâr yerine zararla kapatmasındaki en büyük etken, dış hatlardaki uçuş noktalarının 120 kentin havaalanlarına uzatılmış olmasıdır.
Bir ulusal havayolu olarak bu kararın alınmasında Türkiye’nin tanıtılması ve iş dünyamızın o kentlere ulaşmada kolaylık sağlanmasına yönelik istekler de ağır basmış olabilir.
Bu olabilirleri nasıl anlayışla karşılıyorsa, hükümet THY çalışanlarının haklarına da aynı gözlükle bakmalıdır.
Unutulmasın: Çalışanların haklarını alması için en etkili silahları ise grev hakkıdır.
Ve Türkiye, yıllar sonrasında kendi ulusal havayolunda bu yasağı yürürlüğe koymuştur?
Yoksa yasak başka özel havayollarının önünü açmaya mı yöneliktir?
Yorum Gönder