Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidara geldiği 2002’den bu yana, kamunun elindeki tüm taşınmazları özelleştirdi.
Fabrikaların makinelerine değil, üstündeki taşınmazlara göz diken arsa spekülatörleri, İstanbul Boğazı’nın en güzel bölgelerinde kurulmuş olan o işletmeleri bu nedenle kendi envanterlerine geçirmek için yarıştılar.
Oralardan gelen parayla kamu hazinesi iyi kötü dengelendi.
Hazine’den sorumlu Başbakan Yardımcısı da, Maliye Bakanı da yandaş medyadan o başarının sahipleri olarak övgüler aldılar.
On yıllık tek başına hüküm sürmüş olmanın sağladığı kazanımların üstündeki cilalar kaldırıldığı zaman, eldeki paranın tükenmekte olduğu anlaşılmış olmalı ki bin yıldır üstünde yaşadığımız vatan toprağına doğanın bağışladığı ne kadar zenginlik varsa, onlara da el atmanın zamanı geldiğini söylediler.
Bu nedenle şimdi “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Yasası” adıyla bir kanun çıkartmak için kolları sıvamışlar.
Hazırladıkları tasarı, “üstün kamu yararı” adı ile milli parkların, doğal sit alanlarının ve yaban hayatı koruma alanlarının kullanıma açılmasına olanak verecekmiş!
Yeşil örtüler teker teker yerlerini, enerji, sanayi ve turizm tesislerine bırakacak; dolayısıyla doğanın o alanlara armağanı olan kuşlar, yaban hayvanları bizim ellerimizle yok edilecek!
Bir sabah bakacağız ki elimizde kalan o, ülkemizin yüzde 3’ünü kapsayan zenginlik yerini kocaman binalara bırakıp bizi terk etmiş.
Bu eylemi yapan kamu kurumu olursa; üstelik o kurumun kapısında Çevre ve Orman Bakanlığı da yazılmışsa, kimi kime şikâyet edeceksiniz?
Çevreyi korumak gibi son derecede önemli ve kutsal bir amaçla kurulmuş olan bir bakanlığı, siyasi iktidar “üstün kamu yararı” gibi çetrefil bir gerekçe ile yapılaşmaya açma görevini veriyor!
Bu yöntemle büyük iş makineleri ormanlarımızı yok etmek için yola çıkarken, halkını “üstün kamu yararı” için çalışıyoruz yalanı ile uyutmak istiyor.
Adı adalet, ama attığı adımların adil olup olmadığı tartışılan bir iktidarımız var!
Yorum Gönder