Medya özgürlüğü artık bir rüya.. Mı acaba? - Ruhat Mengi

Son yazdığı kitabı “İyi Uykular Sayın Seyirciler” ile kısa sürede 25 baskı yaparak rekora koşan Uğur Dündar dün Sözcü’deki köşesinde Ayşenur Aslan’ın “Medya Mahallesi”nin CNN’den kaldırılmasını anlatırken benim TV programımın kaldırılmasından da söz etmiş.

Öncelikle Ayşenur Aslan’ın başarılarını, deneyimini, birikimini ve tarafsızlığını çok takdir ettiğim bir gazeteci olduğunu belirtmek isterim. Uğur Dündar’ın da anlattığı gibi “evrensel habercilik ilkeleri neyi gerektiriyorsa” onu yapan bir gazetecidir ki “gerçek gazeteci” de budur zaten.. Ama işte öyle bir dönem yaşanıyor ki “gerçek gazetecilik” artık hızla tarihe karışıyor ve yerini “iktidarların beğendiği, istediği tür bir başka meslek” alıyor. Ayşenur Aslan’ın programlarını çok büyük bir çoğunluk zevkle izledi, olayları anlamayanlar anladı, öğrendi. Medya Mahallesi eğer gerçekten CNN’den tümüyle kaldırıldıysa bu kayıp Ayşenur Aslan’dan çok kanala aittir.

KİMSE BASKI YOK DİYEMEZ

Uğur Dündar’ın belirttiği gibi normal şartlarda “TV kanallarının başına geçme sorumluluğu alan” kişiler “medya bağımsızlığı ve programları savunma” konusunda büyük sorumluluk taşıyorlar.

Siyasi baskılara direnmek yerine kaldırılması için gelen ilk baskıda üzerine atlamak ve hatta “yayından alacaklarını” yıllarca programını başarıyla sürdürüp o kanala büyük kazanç sağlamış gazeteciler yerine ekiplerine söylemek, onlarla haber göndermek olacak şey değildir.

Ama Türkiye’de “olmaz denilen her şey” oluyor ve medyanın kendisi de öylece seyretmekten ve kabullenmekten başka bir şey yapmıyor. Yapmıyor, yapamıyor.. Medya patronlarının omzuna yüklenen, kıskıvrak bağlayan ağır baskı artık dünya tarafından da saklanacak gibi değil, işten çıkarılan ve mesleklerine uzun süreler ara vermek zorunda bırakılan, gelirleri acımadan ellerinden alınan gazetecilerin durumu da saklanacak gibi değil. Son olarak iktidardan bağımsız kalabilen tüm kanallar da hızla “yakın isimlere” aktarılıyor.

AVUSTRALYA’DA..

Birkaç gün önce bir arkadaşım aradı. Avustralya’da yaşayan bir akrabasının geldiğini ve “Ruhat Mengi’nin Her Açıdan’ı Avustralya’da gece yarısı yayınlanıyordu ve bütün Türkler birbirimizi telefonla uyandırarak başladığını haber verir, kaçırmayalım diye uyarırdık” dediğini heyecanla anlattı. Ben de ona “Leyca’cığım, sağolsunlar, bu durumun İngiltere’de de, Kanada veya Almanya’da da aynı olduğunu, oralarda da büyük ilgiyle izlendiğini biliyorduk. Bize yazarak anlatıyorlardı ama gördüğün gibi sonuç değişmiyor maalesef” dedim.

Sevgili Ayşenur Aslan gibi biz de “evrensel gazetecilik ilkelerine saygılı” şekilde 5 yıl sürdürdük Her Açıdan’ı.. Eğer hata yapsaydık hiç değilse “bir kez” dava açılırdı, açılmadı. Sanıyorum asıl korkulan şey “izleyicide büyük inandırıcılığı olan ve gerçekleri açık şekilde anlatan” medyanın varlığı.. Tabii bu programların reytingleri de tavan yapıyorsa daha da zararlı(!) görülüyorlar.

Ama ben de tüm “inananlar” gibi bir gün adaletin yerini bulacağına inanıyorum. Hiçbir haksızlık sonsuza kadar süremez. O gün geldiğinde Her Açıdan’ın daha önce yayınlandığı kanal dahil karşısındaki tüm kanalları yine “derin düşüncelere” sürükleyeceğine de hiç şüphem yok. Şu anda yaşadığı haksızlığın etkisinde olsa bile Ayşenur Aslan’ın da “Medya Mahallesi” için aynı güveni duyduğuna eminim!
*****
Borç kamçıdır da kimin kamçısı?

Başbakan Erdoğan “borç rakamlarını” gündeme getirenlere “Borç yiğidin kamçısıdır. Türkiye’de bir yıl içinde otomobil satışları 91 binden, 594 bine çıktı. Bu bir rekordur, fakirleşen ülkede böyle bir şey olur mu” demiş. ABD ile Japonya’yı da “onlarda borç gani, bakın umurlarında mı” diyerek örnek göstermiş. Evet ABD ve Japonya’da dünyadaki ekonomik krizden etkilendiler ama sonuçta iki dünya devinden söz ediyoruz.. Ayrıca diyelim ki onlar da bu yüksek borçların altından kalkamadılar, “her koyun kendi bacağından asılır” sözünü unutarak “diğerleri gırtlağına kadar borçta, biz olsak ne fark eder” mi diyeceğiz?

DERVİŞ’İ UNUTMAYALIM

Burada Kemal Derviş’i minnetle anmayı unutmamalıyız, onun bıraktığı ve AKP iktidara geldiğinde bir önceki hükümet tarafından uygulanmaya başlamış olan programı AKP Hükümeti’nin özenle sürdürmesi Türkiye’nin ekonomik krize girmemesini sağladı, bunu takdir ediyorum. Keşke bireysel hak ve özgürlükler, medya ve yargı başta olmak üzere “ülkenin siyasetten tümüyle bağımsız olması gereken” kuruluşları, yasalarda “uzmanların bile tartışmasına fırsat vermeden” yapılan keyfi değişiklikler konusunda da ekonomiye gösterilen özeni görebilseydik. Ama bir terazi kefesine koyduğunuzda “olumsuzluklar” çok ağır çekiyor maalesef!

Başa dönelim, “borç yiğidin kamçısıdır” sözü bence artık Türkiye’ye hiç uygun değil, hatta bunu tümüyle unutmalıyız.. Daha önceki hükümetler döneminde de bugün olduğu gibi borçlar önemsenmedi, giderek kat kat arttı. Durum böyle olunca sonuçta bu kamçıyı hükümetler değil, halk yiyor. Getirilen ağır vergilerden en çok “daha yoksul” kesimler zarar görüyor. İş adamını, milletvekilini pek etkilemeyen ağır zam ve vergiler altında onlar eziliyor.

KREDİLER VARKEN..

Eğer ekonomi konusunda dünyanın en önde gelen ve icabında Japonya’nın da puanını düşüren kuruluşlarına “Türkiye’nin puanını düşürdüler” diye ağzımıza geleni söylerken araba satışlarının artmasını ölçü olarak göstereceksek yandık.. O zaman “kredi kartı” harcama oranına da bakabiliriz.

Zira bankalar su gibi kredi kartı dağıtırken aynı zamanda su gibi “araba kredisi” de dağıtır oldular. Karşılaştırılsa herhalde Türkiye en çok kredi kartı kullanan ülkelerden biridir ama sonuçta düşünmeden kartla harcama yapanların (ben ve çocuklarım yıllardır kullanmıyoruz onu da söyleyeyim) çoğunun ödeyemediği de biliniyor.

YİĞİTLİĞE HEVESLENMEYİN

Araba satışlarının artmasında kredi almanın çok kolaylaştırılması ve birçok iyi arabanın fiyatının da fazlasıyla düşmesinin rolü var. Aynen hastanelerdeki “sezaryen ameliyatı” oranının artmasında “kliniklere getirilen yasağın” rolü olması, klinik sayılarının hastanelere eklenmesi gibi..

Aman diyeyim, bizim millet yiğit olmayı sever, “borç yiğidin kamçısıdır” deyince ülke olarak tepemizden aşan borçları umursamadığımız gibi bireysel borçları da arttırabilir. En iyisi kamçısız devam etmek, unutmayalım. Hükümet de “sonunda kamçının faturası kime çıkıyor” unutmamalı!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget