Kalitesiz Yaşamda Birinci Olmak Üzerine - Zeynep Göğüş

Kalitesiz Yaşamda Birinci Olmak Üzerine - Zeynep Göğüş
Araştırmanın gösterdiği: Türkiye 36 OECD üyesi arasında yaşam kalitesinde en kötü ülke çıktı. Meksika bizden az iyi, Şili, Brezilya ve Rusya da ilk 5’te.
Yaşam kalitesinin somut ölçütleri olan eğitimden barınmaya, kadın haklarından iş-yaşam dengesine kadar 11 ayrı ölçütte 36 ülkenin sonuncusuyuz.
Bu araştırmada yok ama devletten beklenenlere günlük yaşamdaki ayrıntıları da ekleyebiliriz. Örneğin o çok övünülen Bağdat Caddesi’ndeki şık bir kafede yan masadaki mafya kılıklı adamın bağıra çağıra yaptığı tehditkâr telefon görüşmesini dinlemek zorunda kalmak da yaşam kalitemizi etkiler. Ya da bir sabah uyandığınızda gerçekte herkesin hangi iğrenç küfrü çağrıştırdığını pekâlâ anladığı “AMK” kısa adıyla bir spor gazetesinin çıktığına tanıklık etmek de kadın olarak size “pes” dedirtir. Her saniye şiddete maruz kalan bir toplumda yaşamanın çaresizlik duygusu kaplar içinizi o zaman.
Siyasetin yapılış şekli de yaşam kalitesini belirler. CHP’nin Kürt sorunundaki girişimine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Gelin görüşelim” yanıtı vermesine sevinecek olursunuz, hevesiniz kursağınızda kalır. Başbakan’ın “MHP peki derse biz de varız” demesi karşısında yine karanlık bir odaya hapsolursunuz. MHP vetosunun arkasına saklanmanın düş kırıklığını yaşar, Avrupa’nın müzakereci kültürüne gıpta edersiniz.
***
Bu satırların yazarı Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen bir üçüncü yolcudur. Ne müstemleke zabitlerini andıran bazı liberallerinki gibi teslimiyet ne de kapalı Türkiye’yi savunan, AB’nin bizi böleceğini söyleyen karşı duruşa itibar etmek. İkisi de yanlış! Bir Fransız kadar ulusal çıkarlarını savunmak ama Avrupa’nın ortak egemenlik potasından yararlanmak.
Bu duruşun pek çok nedenini sıralayabilirim. Konumuz olan yaşam kalitesi üzerinden bakarsak, demokrasi kültürü zayıf bir ülkeyiz. Kuşkusuz AB, uzun sürece baktığımızda Türkiye’de katılımcı ve müzakereci demokrasinin gelişmesinde etkili oldu. Bireysel özgürlüklerin sağlanmasında, sivil toplumun gelişmesinde, cinsiyet eşitliğinden tüketicinin korunmasına kadar uzanan farklı alanlarda yaşam kalitemizi düzelten etkiler AB ile ilişkimizden kaynaklandı.
Doğrudur, AB’nin son dönemdeki yaklaşımı heyecanımızı yok etti. AB süreci umulan biçimde ilerlemiyor. Resimde ağır basan karamsar renkler.
Yine de olumlu gelişmelere göz atalım. Birincisi; AB ile Türkiye arasında 17 Mayıs’ta başlatılan “Pozitif Gündem Girişimi” süreçteki durağanlığı kırabilir. Bu çerçevede oluşturulan çalışma grupları donmuş bulunan müzakereler yeniden başlatılana dek uyum çalışmalarını yürüterek süreci devam ettirecek. Bunu iki tarafın ilişkileri ileri taşıma iradesinin göstergesi olarak yorumlamak mümkün.
İkinci gelişme, Fransa’da Türkiye’yi AB’de istemeyen Sarkozy’nin yerini Hollande’ın alması. Bu ayki milletvekili seçimlerinden sonra Fransa’nın bloke ettiği müzakere başlıklarıyla ilgili tutumu değişebilir. Üçüncüsü ise Almanya’da gelecek seneki seçimlerde Merkel’in partisi CDU’nun yenilgiyle çıkması olabilir. Bunlar Avrupa’nın Türkiye konusundaki tutumunu etkileyecektir.
Ortadoğu’daki son gelişmeler oradaki işbirliklerinin AB’ye alternatif olamayacağını gösterdi. Akıl ve mantık, kaliteli bir yaşam için yüzümüzün Batı’ya çevrili olmasını söylüyor.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget