Hz. Muhammed’e göre, doğanın dengelerini bozanlar, Allah’ın lanetine müstahak hale gelirler. Hayatı boyunca, lanetlemeye hep karşı çıkmış, “Lanet olsun!” tabirini parmakla sayılabilecekten daha az kullanmış bir peygamber, yerkürenin doğal dengelerini bozanlar için şunu söylemekten çekinmemiştir:
“Yerkürenin belirgin alâmeti olan değerleri/işaretleri/yeryüzünün olmazsa olmazlarını yozlaştırıp bozanlara Allah lanet etsin!” (Zehebî, Kitabu’l-Kebâir ve Tebyînu’l-Maharim, 148)
Kur’an, evreni teosantrik (Tanrı merkezli) bir yapı olarak tanıtırken şöyle diyor:
“Her şey Allah’ı tespih eder, ama siz bunu fark edemezsiniz.” (İsra, 44)
Buradan hareket eden sûfî düşünce, tüm varlıklara, özellikle yaş bitkilere saygılı davranmıştır. Çünkü onlar ibadet halindedir. Hem de riyasız, ıvazsız bir ibadettir onlarınki…
Ağaçları kesip yerine duvar dikerek orada ‘ibadet’ (!) edeceğini öne süren ve hemen hepsi bir tarikata bağlı bulunan zihniyetlere sormak lazım: Siz ne yapıyorsunuz? İbadetine riya karışmayan bir ibadet arkadaşını yok edip ibadetine bin türlü riya karıştıran insanı öne çıkarıyorsunuz. Dünyayı, o arada Türkiye’yi işte bu ‘ibadet’ anlayışı mahvetti. Şeytanın çok sevdiği bir ibadet anlayışıdır bu…
Kur’an, resmi mabetsiz bir dünya isterken ne yaptığını çok iyi biliyor. Çünkü esas mabet, mabetli dünya isteyenlerin mabet yapmak için tahrip ettikleri tabiattır. Esas mabedi yıktıktan sonra yerine hangi mabedi koyacaksınız?
TESPİH FAALİYETİ NASIL İŞLİYOR?
Kur’an’ın, varlığın genel seyri anlamında kullandığı tespih (ki kelime anlamı uzayda yüzmek demektir) nasıl işliyor? Bu işleyişin burada sadece bir boyutuna değineceğiz: Doğadaki karbon faaliyeti.
Karbon dioksit (CO2) hayatın, özellikle insan hayatının işleyişi sırasında çıkardığı birinci derecede gazdır. Bir zehirdir. Ama hayat öyle düzenlenmiştir ki, bu zehir, hayatın başka bir faaliyetinde, bitkilerin büyümesinde kullanılır. Bitki, karbon dioksiti emip (yiyip) yerine oksijen verir. Ormanların yiyemediği karbon dioksit ise okyanuslar tarafından emilir.
Ama bu, dengelerin korunduğu bir dünyada işliyor. Dengeler bozulunca ne yeşillik bu görevini yapabiliyor ne de sular. Ve anarşi, kaos, felaket başlıyor.
Sebep, insan. Sadece ve sadece insan. Kur’an, sadece insanın işlediği bu kozmik cinayeti âdeta kozmik bir savcı gibi bakın nasıl tanıtıyor:
“İnsanların ellerinin kazanmış oldukları yüzünden denizde ve karada bozgun çıktı. Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını tattırıyor ki, geri dönebilsinler.” (Rum, 41)
Bilimin söylediklerine bakalım:
“İnsanoğlu, atmosfere her yıl, 6.5 milyar tonu fosil yakıtlardan, 1.5 milyar tonu da yeşilliğin tahribinden kaynaklanmak üzere toplamda yaklaşık 8 milyar ton karbon dioksit yüklüyor. Bu toplamın yarısından biraz azı, gezegeni ısıtmak üzere atmosferde kalıyor...”
“Ormanın her hektarı, atmosferi yılda yaklaşık iki ton karbondan arındırıp sera etkisiyle ısınmayı önlemeye katkıda bulunuyor...” (Tim Appenzeller; National Geographic, Şubat 2004)
Tabiat ananın şefkati burada da kalmıyor. Tabiat ana, insanoğlunun azgın tahriplerine karşı insanı insandan korumak üzere yeni tedbirler de alıyor. Küresel ısınma artıp karbon emme sistemi zayıfladığında, “artan ısınma, karbon emen ağaçların büyümesini hızlandırarak sıcaklık artışını yavaşlatmaya yardımcı oluyor.” (Aynı kaynak)
Ne var ki, dengelerin büyük oranda bozulması gezegenimizi tabiat ananın artık çare bulamayacağı bir yere götürebilir. Örneğin, ısı artışı belli bir noktayı geçince -ki şu anda o noktayı geçmiş bulunuyor- Kuzey Kutbu’ndaki yeraltı buz tabakaları erimeye başlıyor ve dengeler bozuluyor.
Yorum Gönder