Artık Dönmeyeceğim, Ne Kadar Söylesen Boş - Deniz Kavukçuoğlu

Ondan hep ‘o’ diye söz ediliyor, özellikle hakkında övgüler düzenler adını anmaktan kaçınıyorlar. Bu da doğal olarak gizemli bir hava yaratıyor. Bu gizemli havaya kendisinin de katkısı büyük; genellikle şifreli konuşuyor. Konuşma biçemine alışık olmayanlar için ne söylediğini anlamak çoğu zaman pek kolay olmuyor. Hemen her sözcüğü bir şifre, anlamak için çözmek, çözmek için de kafa yormak gerekiyor.
Başbakan da son ‘Hizmet Olimpiyatları’nda ‘o’nu Türkiye’ye çağırırken, adını anmadı, fakat Arena’yı dolduran on binlerce insan, sözü edilenin kim olduğunu anladıklarından avuçları patlarcasına alkışladı Başbakan’ı.
O ise “Hayır!” dedi Başbakan’ın çağrısına. İlk “ikindi sohbetinde” gerekçelerini açıkladı, yer yer ağlayarak.
***
“İşin rövanşı peşinde koşan birileri, bazı müesseselere zarar vermek suretiyle idareyi zor durumda bırakacaklarsa şayet, Türkiye’deki olumlu şeylerde bir duraklama olacaksa şayet, ben bir müddet daha, içtiğim kahveleri hatırlayarak ve sonra ondan kaçarak burnumun kemikleri sızladığı anda ondan uzaklaşarak burada kalacak, yaşayacağım.”
Anlaşılması kolay gibi gözüken ne var ki şifreleri çözülmeden anlaşılması olanaksız olan sözlerdi bunlar. “İşin” derken hangi işten söz ediliyordu, örneğin. Çok büyük, çok önemli bir iş olmalı ki intikam peşinde koşan birtakım “rövanşistler” çıkmıştı ortaya.
O, işte bu intikamcılardan korkuyordu. “Türkiye emin, böyle güvenlikli bir yer değil dolayısıyla başıma gaile açarım, dert açarım başıma,” diyordu.
Çözümleme gerektirmeyen, şifresiz, ağır ama çok ağır sözlerdi bunlar. “Orada can güvenliğim yok!” demek istiyordu.
Bir Başbakan’ın duyduğunda kolayca içine sindiremeyeceği sözlerdi, çünkü ülkesindeki hukuk düzeninden, düzenin işleyişinden, insanların can güvenliğinden o sorumluydu. İktidar, “sorumluluk” demekti.
O, Başbakan’a “Tamam, beni çağırdın, eyvallah ama beni orada kim koruyacak; sana güvenmiyorum” mu demek istemişti?
Evet, hem ağır hem de acı sözlerdi.
***
Fakat ‘o’ yine de umutlarını tümden yitirmemişti. “Bütün bu endişeler zail olduğu zaman kader birliği yaptığım arkadaşlarımla meseleyi detaylı görüşürüm.”
Başbakan’ın gücünün zirveye vardığı bu dönemde “ortadan kaldırılamayan bütün bu endişeler” öyleyse ne zaman ve kimin/kimler tarafından ortadan kaldırılacaktı?
Sanırım dön-dönmem diyaloğunun en önemli, en can alıcı yeri burasıydı. Kötü niyetli biri bu sözlerden rahatça “Ben ancak sen gidersen dönerim!” ya da “Ben dönersem sen gidersin!” anlamını da çıkarabilirdi.
Yoksa o intikamcıların/rövanşistlerin varlığından kaynaklanan korkular, endişeler nasıl ortadan kaldırılabilir, nasıl yok edilebilirdi.
Birinin, birilerinin ortaya çıkması o korkuların, endişelerin kaynağını kurutması gerekiyordu. O biri “o”, o birileri de “adanmış hizmetkârlar” olamaz mıydı?
Merak ediyorum.
***
Bu sorulara bir yanıt bulabilirsem merakım da “zail” olacak. Sizlerde de “zail” olmasını beklediğiniz meraklar yok mu sevgili okurlarım?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget