Trenlerim Artık Yok!.. - Işıl Özgentürk

Trenler insanlara en çok çocukluklarını anımsatır. En azından benim için böyledir.
Çocukluğumun kenti Antep'te yaz tatili geldi mi, evde bir heyecan olurdu, tamam
İstanbul'daki akrabalara gidilecek. Denize girilecek, müzeler, saraylar gezilecek ama en çok trene binilecek.
Antep'ten İstanbul'a en az bir buçuk gün sürecek tren yolculuğu, sadece benim değil, ailenin tümünün en keyif aldığı zamanlardı. Kara tren, tek kişinin inip binmediği küçücük istasyonlarda bile dururdu. Kimi istasyonlarda giyimleri bize hiç benzemeyen, ayaklarındaki ayakkabılar her an ayaklarından fırlayan çocuklar, "Hey gazete, hey gazete!" diye usulca yoluna devam eden trenin peşinden koşarlardı.
Trenin durduğu bazı istasyonlar o kadar ıssız olurdu ki, trene yol veren makasçıdan başkası görünmezdi. Çocukken bile bu ıssızlık beni korkuturdu. Yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ istasyonların ıssızlığı beni korkutur. Zaman durmuş gibidir. Yaşama dair hiçbir ipucuna rastlanmaz. Nâzım Hikmet çok sevdiğim oyunu "Yolcu"da, böyle bir ıssız istasyonda, zorunlu olarak birbirlerine bağlı bir kadın ve iki erkeğin macerasını anlatır. Issızlık ve uzaklık oyunun dördüncü kişisi gibidir.
Ama tren şen şakrak istasyonlarda da durur. Tren tekerlekleri raylara sürünüp kıvılcımlar çakarak durmaya çalışırken, telaşla sevdiklerini karşılamaya koşanların yüzlerindeki sevinç, tren durduğunda mutlu seslenmeler, sıcacık kucaklamalar insanın aklını başından alır.
Tren yolculuğu, her an değişen bir coğrafyada maceraya, heyecana yol almaktan başka bir şey değildir. Ama benim çocukluk trenlerimde, en sevdiğim zamanlar, annemin Özenle hazırladığı o nefis anne köfteleri 'ni yediğimiz zamanlardır. Bugün bile zaman zaman o 'anne
Köftelerinin 'nin lezzetini damağımda hissederim, kara trenin isli kokusuyla birlikte gelir beni kuşatır.
Benim tek başıma, kahramanca yaptığım ilk yolculuk da kara trenleydi. Hiç unutmam, dokuz yaslarında vardım, eh çalışkanım ya. bütün karne pekiyi , babam verdiği sözü tutuyor beni tek başıma ,üzüm bağlarının beni beklediği halamlara, Salihli'ye göndermeye karar veriyor. Böylece babamın sıkı tembihiyle, trenciler beni himayelerine alıyorlar. Ama gene de yalnızım,hayalimde binbir macera Salihli'ye geliyorum. Bu oluyor, bundan böyle trenler benim için yeni insanlar, yeni hikâyelerle buluştuğum bir mekâna dönüşüyor.
Yazarlığımın tıfıl zamanlarında, o zamanlar bizim için hayal kentleri olan Doğu kentlerine gitmek, bende dayanılmaz bir hal alıyor. Bunun için, gene yanımda 'anne köfteleri' Haydarpaşa'dan Doğu Ekspresi'ne biniyorum.
Önümde kaç günlük bir zaman var bilmiyorum. Kompartımanımda, yemenisi nedeniyle yüzünü tam seçemediğim gebe bir kadın, onunla birlikte seyahat eden üç erkek, öğretmen olduğunu düşündüğüm genç bir adam ve bert varız.
Yol uzun. ilk kez bu yolculukta bilmediğim bir dille karşılaşıyorum; benim ülkemde çok geniş bir coğrafyada konuşulan benim yabana olduğum bir dille, Kürtçeyle.haberguncel.blogspot
0 yolculukta İlk kez, kadınların suskunluğunun ne olduğunu anlıyorum. Bütün yol boyunca, yüzü yemeniyle örtülü kadınla konuşmaya çalışmış ama kadının yanındaki erkeklerin "O Konuşamaz" sözleriyle öylece kalakalmışım. Bütün bu yolculuğun sonunda sadece onun adını öğrenebilmişim; o da öğretmen olduğunu en başta tahmin ettiğim genç adamın yardımıyla, adı Keje'ydi, 12 yaşındaydı ve gebeydi.
Sıra şimdi neden çocukluğumun trenlerinden, o meşhur Doğu Ekspresi'nden söz ettiğimi anlatmaya geldi. Artık benim trenlerim yok. Haydarpaşa Garı'nı İki yıl süreyle kapattılar. Artık trenler yok. Bunda "geliyorum" diyen tehlikeye karşı tavır almayan, yatağını yorganını alıp Haydarpaşa'da nöbet tutmayan bizler suçluyuz.
Kendimize, çocukluğumuza karşı göz göre göre bir cinayet İştendi. En çok buna yanıyorum, bu işteki sorumluluğumu yerine getiremedim. Gerisi boş .

Işıl Özgentürk/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget