DDK’nin Dink raporu: Örtülü zırh kalksın

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Hrant Dink cinayeti ile ilgili raporunu tamamladı. Raporda, Dink’e yönelik tehlikenin varlığından haberdar olan emniyet ve jandarmanın gerekli önlemleri almadığı ve işbirliği yapmadığı belirtildi. İstihbari bilgilerin değerlendirilmesinde “ağır hizmet kusuru” olduğunu saptayan Kurul, “idari makamların Hrant Dink’e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her kademedeki sorumluların zincirleme eylemleri sonucunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmadığına ve Dink’in yaşamını yitirdiğine” işaret etti. DDK ayrıca sorumlu kamu görevlileri ile ilgili soruşturmada da izlenen yöntemlerdeki hatalar ve yanlışlıklar nedeniyle sonuç alınamadığını vurguladı. Bu kamu görevlilerinin adli makamlar tarafından soruşturulmasını isteyen DDK, kamu görevlileriyle ilgili “zımni kurumsal korunma” ve “örtülü dokunulmazlıkların” kaldırılmasının önemine vurgu yaptı. Rapor, Başbakanlık ile ilgili savcılığa iletildi. Kurulun raporunda yer verdiği saptamaların bazıları Cumhuriyet tarafından 27 Ocak’ta kamuoyuna duyurulmuştu.
Cumhurbaşkanlığı DDK yaklaşık bir yıl süren çalışmasının ardından Hrant Dink cinayeti ile ilgili raporunu tamamladı. Dink’i öldürenlerin güvenlik güçlerince kısa sürede yakalanmış olmasına karşın, soruşturma ve yargılama sürecinin sistematik bazı sorunlar nedeniyle aynı oranda etkin, düzenli ve hızlı sürdürülemediği anımsatılan raporda, “Bu nedenle, kamuoyu ve Hrant Dink ailesi, cinayete ilişkin olarak gerek idare gerekse yargı organlarınca gerçekleştirilen soruşturmalardan/kovuşturmalardan tatmin olmamıştır” denildi. AİHM’nin konuyla ilgili kararında, Dink’in yaşam hakkının Türkiye tarafından korunamadığı, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği ve yaşam hakkının korunmaması ile ilgili etkin soruşturma yapılmadığına hükmedildiği anımsatılan raporda, bu kararla bazı kamu görevlilerinin ihmalleri ile ilgili unsurların somutlaştığı, “cinayete giden süreçte ihmali görülen kamu görevlilerinin korunduğuna ilişkin eleştirilerin arttığı ve yapılan idari soruşturmaların niteliği ve sonuçları tartışılır hale geldiği” vurgulandı. Bazı bölümleri “siyah bantla karartılan” raporda, “kanaat ve sonuçlar” şöyle sıralandı:
‘Cinayet göstere göstere geldi’
• Hrant Dink’e yönelik bir tehlikenin varlığının Emniyet ve Jandarma personelince öğrenilmiş olduğu, Dink’in korunmasına yönelik istihbarat birimlerinin gerekli çalışmaları yapmadığı ve işbirliğine gitmediği, idari makamların Dink’e yönelik oluşan riskleri bilebilecek durumda olmalarına rağmen, her kademedeki sorumluların zincirleme eylemleri sonucunda tehlikeyi önlemek için gereken tedbirlerin alınmadığı, tehlikenin gerçekleştiği ve Dink’in yaşamını yitirmiş olduğu.
• Gerek anayasanın 17. maddesinde gerekse iç hukukumuzun bir parçası durumunda olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesinde ifadesini bulan yaşam hakkının korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün yerine getirilmediği ve böylece ağır bir kamu hizmet kusurunun oluşumuna sebebiyet verildiği.
• Ölüm olayının gerçekleşmesinden sonra yaşama hakkını koruma altına alan iç hukuk kurallarının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamak ve devlet yetkililerinin veya organlarının sorumluluklarını ortaya koymak açısından; devlet organlarının olayın tespit edilebilen failleri ve olayda ihmal ve kusuru olan kamu görevlileri açısından hem ceza hukuku hem de disiplin hukuku alanında gereken soruşturmaların derhal başlatıldığı.
• İdare organlarınca sürdürülen soruşturmalarda yasal olarak öngörülen süreçlere uyulmakla birlikte, yukarıda bahsedilen, gerek kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin mevzuat düzenlemelerinin niteliğinden, gerekse kamu görevlilerinin soruşturulması hususunda izlenen yöntemlerdeki hatalar/yanlışlıklar ve diğer eksiklikler sebebiyle yürütülen soruşturmalardan etkin bir sonuç alınamadığı kanaatine ulaşılmıştır.
‘Kamu görevlileri soruşturulsun’
• Bu sebeple, Hrant Dink’in öldürülmesi ile ilgili olarak oluşan esas fiil kapsamında; AİHM kararında ifadesini bulan ve yaşama hakkının korunmasına dair devletin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmediği sonucunu doğuran kamu görevlilerinin ihmal ve kusurlu davranışlarının, adli yargı organlarınca soruşturulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
• Esasen, Hrant Dink’i hedef haline getiren ve Dink’i öldüren kişinin eline bayrak vererek resim çektiren marjinal anlayışların ortaya çıkmasına yol açan bazı paradigmalarla yüzleşilmesi; bu tür ortamlardan beslenerek varlığını devam ettiren ve bazı kamu görevlilerinin de dahil olduğu hukuk dışı oluşumlarla ilgili mücadelenin sürdürülebilmesi ve “demokratik devlet” olgusunun hayata geçirilmesine yönelik son yıllarda ortaya konulan çaba ve gayretlerin güçlendirilmesi açısından, bundan böyle, benzeri durumlarda kamu görevlilerinin yargılanmasında izlenmesi gereken yöntem ile ilgili hususların, bu şekilde algılanması ve uygulanması gerekli görülmektedir.
• Mevcut sistemdeki yargılama yerlerine ilişkin farklılıklar giderilmeli; tüm kamu görevlilerinin ilk derece mahkemelerinde yargılanması sağlanmak suretiyle ‘zımni kurumsal korunma’ ve ‘örtülü dokunulmazlıklar’ giderilerek kamu görevlileri arasında eşitlik ve kamu yönetiminde hesap verilebirlilik sağlanmalıdır.
• Kamu yönetiminin işleyişi ve güvenliğine ilişkin oluşabilecek risklerin önlenmesi gerekliliği ile kamu yönetiminin “hesap verilebilirliğini” sağlama gerekliliği arasında da bir denge kurulmalıdır.
CİNAYETLE İLGİLİ ELEŞTİRİLEN İSİMLER TERFİ ETTİ
DDK’nin raporunda altını çizdiği “ağır kusurlu kamu görevlileri” dava sürecinin başından itibaren tartışma konusu olmuştu. İşte o isimler:
Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler: Dink, 2004’te valiliğe çağrılarak iki kişi tarafından tehdit edildiğini söylemişti. Güler, Trabzon Emniyeti’nin Dink’in öldürülmesiyle ilgili düzenleyip İstanbul’a gönderdiği istihbarat evrakının gereklerini yerine getirmemekle suçlanmıştı. Güler daha sonra AKP Mardin milletvekili oldu.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah: Cinayetin hemen ardından “Örgüt bağlantısı yok. Milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayet” yorumunu yaptı. Trabzon Emniyeti’nin gönderdiği istihbarat evrakını işleme koymamakla suçlandı. Ardından Osmaniye Valisi oldu.
Dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek: Hrant Dink’i valiliğe çağıran isimdi. MİT mensubu olduğu söylenen kişilerin kimliğini mahkemeye ve TBMM Hrant Dink Cinayetini Araştırma Alt Komisyonu’na açıklamadı. Ardından Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı oldu.
Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay: Dink’in öldürüleceği yönündeki ihbarların gereğinin yapılmadığı suçlamasıyla eleştirildi.
Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz: Yasin Hayal’in eniştesi Coşkun İğci, jandarmaya Dink cinayeti konusunda bilgi verdiğini söylemişti. Bu bilginin iletildiği Öz, konunun araştırılması ya da önlem alınması yönünde talimat bile vermemişti. Bu kapsamda Trabzon’da yargılanan Öz, “görevi ihmal suretiyle kötüye kullanmaktan” 6 ay hapis cezası almıştı.
Yüzbaşı Metin Yıldız: Ali Öz gibi o da 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget