Ateş Düştüğü Yeri Yakar! - Emre Kongar

Sevgili okurlarım, Türkçenin en güzel özdeyişlerinden biri “Ateş düştüğü yeri yakar”dır.
***
Türkiye’nin her yerindeki cezaevlerinden mektuplar alıyorum….
Asker ve sivil, pek çok tutuklu yaşadıkları trajedileri anlatıyor….
Hepsini içim parçalanarak okuyorum….
Bu trajedilerin yaşandığı bir ülkede yazı yazmanın sıkıntısını yaşıyorum….
Hiçbirine yanıt vermiyorum, veremiyorum….
Ne yazarsam yazayım, sözcüklerin yetersiz kalacağını, duygularımı belirtmemin, empati kurmamın hiçbir anlamı olmadığını biliyorum…
Çünkü “Ateş düştüğü yeri yakar”!
***
AKP iktidarı tarafından atanan eski Genelkurmay Başkanı’nın sessiz sedasız tutuklanışının üzerinden çok geçmeden, yine AKP tarafından tayin edilen MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması üzerine kıyamet koptu…
Eski Genelkurmay Başkanı’na yöneltilen suçlamaların niteliğine ya da MİT Müsteşarı’nın neden ifadeye çağrıldığı konularına hiç girmiyorum…
Çünkü bunlar başlı başına ayrı birer analiz konusu…
Üzerinde durmak istediğim konu, toplumsal, siyasal, medyatik reflekslerimizin bile nasıl iktidara endeksli olduğuna işaret etmek:
Ne yazık ki Türkiye, hiçbir dönemde bu denli duyarsız, bu denli kendi çıkarları adına tüm ilkeleri ve değerleri inkâr eden bir dönem yaşamadı.
***
Hukuk düzeni, özel yetkili mahkemeler, 12 Eylül 2010 referandumundan sonra yargının durumu, iktidar-yargı ilişkileri, temel hak ve özgürlüklerin zedelenmesi, demokrasinin belli alanlarda rafa kaldırılması, ücretsiz eğitim isteyen gençlerin terör örgütü üyeliğinden yıllarca hapse mahkûm edilmesi, davalarda kanıt olarak sunulan dijital bilgi ve belgelerin gerçekliklerinin, hukuki geçerliliklerinin tartışmalı oluşu, hüküm giymeden hapiste yatanların yıllarca çektiği ıstırap…
Bütün bu genel eleştiriler, yaşamayanlar için uzaktan yapılan gözlemler…
Yaşayanlar için ise kişisel ve ailevi yaşamlarının, sınırlı ömürlerinin acı gerçeği!
***
Bu acı gerçekleri yaşayan siviller var, askerler var…
Gençler var, yaşlılar var…
Erkekler var, kadınlar var…
Yazarlar var, memurlar var.
Bunların kimi yaşadıklarını yazıyor, kitaplaştırıyor…
Kimisi mektup yazıyor…
Kimisi beyanat veriyor…
Kimisi ise bunların hiçbirini yapmıyor, kaderini yaşıyor!
Kimisinin eşi, kızı, oğlu, damadı, gelini içerdekilerle birlikte yaşadıkları trajedileri dışa yansıtıyor…
Kimisininkiler ise suskun.
***
Her ülke, her dönem kendi edebiyatını, kendi romanını yaratır…
Türkiye bir süredir bir “Silivri edebiyatı” yaratmaya başladı.
Her zamanki çalışkanlığıyla başı Mustafa Balbay çekti…
Arkadan pek çok yapıt sökün etti.
Bu konuda en son elime geçen kitap, Nilgül Doğan’ın “Adını Siz Koyun” adıyla Bilgi Yayınevi’nden çıkan anılarının ikinci baskısı.
Bir asker eşinin, bir ailenin, bir yargılamanın öyküsü…
Trajik bir öykü…
Ancak yaşayan bilir…
Çünkü “Ateş düştüğü yeri yakar”!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget