Ataç İçin - Oktay Akbal

Yazarların yazgısıdır. Bir kez çekip gittiler mi kolayca unutulmak!.. Yıllar geçer, biri çıkar, o unutulan ama gerçekte unutulmaması gereken kişiyi yeniden yaşatır. Hem de gerçekteki yaşamından daha derinliğince…
Kültür Bakanlığı’nın yayımladığı “Nurullah Ataç” kitabı anıt bir yapıt. Ataç’a yakışan…
Bu koca yapıtın editörü şair dostum Mustafa Şerif Onaran önsözde diyor ki:
“O hâlâ aramızda, hâlâ güncel edebiyat sorunlarına el atan bir tavır içinde etkisini sürdürmektedir.”
kitabında pek çok yazıları, kitapları ve pek çok yazarımızın düşünceleri var. İşte benim gözümle Ataç.
***
“Başlarken bilmiyor neye varacağını, ancak bir yere varacağını biliyor, güveniyor kendine. Okuru aldatmıyor, karanlık olduğu yerlerde kendi de iyice bilmiyor ne düşündüğünü, arıyor, okurla birlikte arıyor. Belli ki, kendi de, ne bulacağını, daha doğrusu nereye varacağını, ta içinden ne düşündüğünü öğrenmek için oturuyor yazıya. Birtakım görütler (idee’ler) sunmuyor okura, düşünmesinin yürüyüşünü gösteriyor.”
Nurullah Ataç için de buna benzer sözler söylenebilir. Ama o, bu sözleri, başka bir yazar için, Alain için yazmış… Alain’i bir kez daha okumaya başlamış. “Düşünmesinin yürüyüşünü gösteriyor” derken Ataç’ın kendini tanımladığı belli oluyor… Ataç da, yazılarıyla bize bir belli görüşü, inanışı vermezdi, belirli düşünceleri aşılamazdı. Daha doğrusu bir yazıya başlarken, sonunu nasıl bitireceğini bilmezdi. İstemezdi bilmeyi… Kendini anlatmak, okuduklarını, duyduklarını, düşündüklerini anlatmak için başlardı yazısına… Aramak için, yenilikleri, tazelikleri, başka türlü tatları…
***
Ataç’ın kitaplarını dizdim masaya. Yer yer okuyorum, karıştırıyorum. Hepsi nasıl da canlı! Bir yazar böylesine yaşar işte! Sanki bugün yazılmış gibi hepsi! Öylesine güncel, öylesine yaşam dolu, öylesine taze. Niye? İçindeki düşüncelerin, fikirlerin derinliğinden mi, eşsizliğinden mi? Buna en güzel yanıtı, yine kendisi vermiş: “Edebiyat” adlı yazısında: “Fikir adamı, yazdıklarına canlı bir şekil verebiliyorsa, o zaman yaşar.” Yazdıklarına, söylediklerine güzel bir biçim vermektir başta gelen… Yazılış güzelliği, yalınlığı, duyarlığı, içtenliği, kendine vergi deyişinden, kişisel bir biçime ulaşmasından geliyor.
***
Ataç, 1957 yılının 17 Mayıs günü kısa bir hastalıktan sonra çekti gitti dünyamızdan. Altmışına bile gelmemişti daha… Yıllardır yok! Birçok şeyden yoksun bıraktı bizi yok oluşu… Edebiyatımızda bir çeşit alaturkalık, bir çeşit yozlaşma, bir çeşit geriye dönme, bir çeşit yerinde sayma, bir çeşit değerler karşıtlığı varsa, yenilik atılımları, yürekli davranışlar giderek azalmışsa, Ataç’ın ya da Ataç gibi günün yirmi dört saatinde edebiyatı duyan, yaşayan gerçek bir “edebiyat adamı”nın bulunmayışındandır biraz da….

Oktay Akbal/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget