Bence Türkiye’de siyasetçisinden sokaktaki vatandaşına kadar hiç kimsenin birbirine saygısı ve sevgisi yok. Tam aksine nereye baksanız nefret göze çarpıyor. “Demokrasi” yi de “keyfimizin istediği her şeyi sınır tanımadan yapmak, kendimizde başkalarına tanımadığımız tüm hakları görmek, gerekiyorsa kendi kurallarımızı kendimiz yazmak” haline dönüştürmüş durumdayız.. Yakında bu ülke herkese dar gelecek, bir türlü sığışamıyoruz koca memlekete.
Oysa aslında önlem basit, şu soruyu sormamız gerekiyor kendimize; “aynısı bana yapılsa ne hissederim?”
Geçen gün “iktidar-muhalefet, sıfır tolerans-sıfır nezaket” konulu bir yazı yazmış, onların da birbirine hiç katlanamadığını, bu çok önemli dönemde bile “seçim geriliminin sürdüğünü” hatırlatmıştım ki arkadan beteri geldi. Gerçekten insanın okuyunca “bir yanlışlık olmalı” diyeceği hakaretler.. “Severiz yaradılanı, Yaradan’dan ötürü” dedikten sonra asla söylenemeyecek sözler. Bu hakaretlerin muhatabını kim yaratmış, böyle bir tepkiye, nefrete muhatap olacak ne yapmış diye düşündürüyor insanı..
Öte yanda devletin zirvesindeki siyasetçilerin de, aralarındaki hukukçuların da, AB’nin de vurgulamalarına rağmen umursamazca sürdürülen uzun tutukluluklar, iddianamelerdeki “şu isim telefonla aramış, bu isim sana şunu demiş, şüpheliyle irtibatın varmış” tarzı suçlamalarla talep edilen uzun hapis cezaları yargıya karşı güveni sarsıyor. Bu arada Soner Yalçın’ın bir yazı yazarak “Bu nasıl örgüt, ben bu isimlerin çoğuyla hiç tanışmadım, konuşmadım” demesi..Tanıdığı tek tük isimlerden olan Doğan Yurdakul için “Ey savcılar, hakimler, Doğan Ağabey’in eşi ölüyor. Son bir kez görmek, veda etmek için izin istiyor, merhamet edin” demesi.. Baktığınızda her şey koca bir soru işareti. Koca bir üzüntü..
ÖLÜM DÖŞEĞİNDE
EŞ VE ANNE..
Aynı şekilde gazeteci Müyesser Yıldız’ın annesi Alzheimer hastasıymış ve ona kendisi bakıyormuş. Evden alıp götürürlerken ona bir veda bile edemediğini açıklamıştı. Acaba şimdi ona kim bakıyor, kim kendi kızı gibi bakabilir? Bırakın bu kadın gazetecinin kendi evlatlarından da ayrılmış olmasını, bir insanın hasta anasından “uzakta tutulma acısı”na, hatta bir gün bile ayrı kalmanın üzüntüsüne benzer pek az acı vardır Allah tattırmasın, hasta anası olanlar bilir ancak..
O zaman düşünüyorsunuz doğal olarak; bu “şüpheliler” birini öldürmemiş, yaralamamış, hırsızlık yapmamış, ortada sadece bir örgüt suçu iddiası var ama hepsine aylar yıllar boyu “en ağır suçlu” muamelesi yapılıyor.
ADALETTE DENGE ŞARTTIRHüseyin Üzmez gibi bir çocuk tecavüzcüsü “tutuksuz” yargılanırken, en korkunç suç olan ensest suçluları beraat ettirilirken, trafikte adam öldürme suçu işleyenler, hatta Habur’dan gelen PKK’lılar serbest bırakılırken, 12 Eylül darbecileri ve 27 Nisan muhtıracısına hiçbir ceza verilmezken onların tutuksuz yargılanmasından söz edilemiyor. Suç varsa ceza elbette olmalı ama adalette bir denge de mutlaka olmalı, bir ülke vatandaşlarının adalete güvencinin kaybolmasından daha fazla çaresizlik yaratan bir şey yok çünkü..
Hiç değilse “eşi ve annesi ağır hasta” olan ve henüz sabit bir suçu da bulunmayan bu insanların “ABD’deki gibi gözetim altında da olsa” tutuksuz yargılanması, diğerlerinin davalarının da artık aylara-yıllara yayılmadan tamamlanması sağlanmalıdır. Savcı ve hakimlerin gerçekten biraz empati yapmaları, biraz vicdanlarının sesini dinlemeleri gerekiyor.
*****
En korkunç suçu işleyenler serbest!
Dün kadın ve çocuklara karşı canavarca suçlardan ve bunların cezasız kalmasından söz etmiştim ve aralarında “ensest” denen “aile içi çocuk tecavüzü” de vardı. Devam ediyorum..
Türk Kadınlar Birliği Başkanı Sema Kendirci anlattı “Ankara’da 5 yaşındaki kızına tecavüz eden babanın mahkemede beraat ettirildiğini ama kendilerinin gayreti ile babanın çocuğa yaklaşmasının engellendiğini”.. Benzer aile içi çocuk tecavüzü haberleri birçok aileden geliyor, örneğin Trabzon’da “üç öz kızına yıllardır tecavüz eden bir baba” haberi var, bildiğim kadarıyla hala engellenemedi, o zavallı gençler kurtarılamadı zira aile korkuyor ve çaresiz.
ANNE KÖŞEY SIKIŞTIRILIYOR
Son olarak bir başka ilden “öz erkek çocuklarına, ilkokul birinci sınıftan beri tecavüz eden bir baba” haberi geldi. Anneleri kendi ailesinin yanına sığınmış, çocuklarını kurtarmaya çalışıyor ama “en ağır şekilde, en az 40-50yıl ağır hapisle” cezalandırılıp ailenin de, toplumun da korunması gereken, üstelik “öğretmen” olduğu için öğrencileri de tehlikede olan (zaten öğrencilere de yanaştığı söyleniyor) bu yaratık da serbest bırakılmış. Şimdi çocukların velayetini boşanmak isteyen eşinden almaya çalışıyor. (Bana göre bu suçların cezası “idam” olmalı, onu da söyleyeyim.)
Dehşeti düşünebiliyor musunuz? Bunu sağlamak için de “annenin akli dengesinin bozuk olduğu” iddiasını öne sürmüş, hastane “aksi yönde rapor vermesine rağmen” uğraşıyormuş. İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’la görüşerek onun yardımını rica ettim.
Kadın ve Aile Bakanı Fatma Şahin kısa süre önce beni aradığında ensest olayına da değindiğimizi yazmıştım sanıyorum. Daha sonra kimsesiz bir çocuğu alma hakkının önce “koruyucu annelere verilmesi” konusundaki kararını duydum ki Sayın Bakanı bundan dolayı da kutluyorum. Şimdi baroların katkısıyla bu iki çocuğu da kurtararak, “aile içi tecavüz” gibi en dehşet verici saldırıyla karşılaşan diğer çocukları koruyacak kararları da alarak cesurca ensest olayına çözüm getirmesini, çaresiz çocukların ve annelerin başvurusunu anında değerlendirecek birimler kurmasını diliyorum.
Bu olaydaki gibi “kesin suçlu olduğu çocukların ifadesinden de, raporlardan da belli” canavarları beraat ettiren hakimleri de araştırmasını umuyorum, çünkü diğer suçlular cesareti bu yanlış kararlardan alıyorlar, böylece aynı suçlar giderek artıyor. (Söz konusu ailenin iletişim detayları bende, verebilirim.)
Evet, zor bir konu ama “Çözüm için çalışan, başarılı bir bakan” olmanın şartı da zoru başarmak. Fatma Şahin’in başaracağına inancımız var!
Ruhat Mengi/VATAN
Yorum Gönder