30 Ağustos Zafer Bayramı’nda “kutlamaları kimin kabul edeceği” türünden bir sorunun gündeme getirilmiş olması, o tartışmayı başlatanları Fatih Sultan Mehmet’in cengâverleri Topkapı surlarını aşarken Ayasofya’da “Melekler erkek mi, yoksa dişi mi?” kavgası yapan Bizans papazlarının durumuna düşürmüyor mu?
Sayın Cumhurbaşkanı devletin başı olarak aynı zamanda barışta TBMM adına Silahlı Kuvvetler’in de başkomutanı değil midir? Dahası, köklü gelenekleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin başı olarak seçilen geçmiş cumhurbaşkanlarımız da ulusal bayramlarımızda o geleneğin gereklerini yerine getirmiş değiller midir?
Şahsen ben, sağduyu sahibi olan herkesin bu soruları Cumhurbaşkanı Sayın Gül’den daha farklı olarak yorumlamak isteyeceğini de düşünmüyorum. Bu doğrultudaki düşüncelerim elbette ülkemizin bir daha yaşamasını istemediğimiz o olağandışı “Ara Dönemler”i kapsamıyor. Onlar zaten çok partili parlamenter düzeni, bellerindeki silaha güvenerek “tatile gönderten” dış mihrakların sahnelediği senaryolardı. Ve öyle olduğunun en somut belgesini de tarihe düşüren 12 Eylül 1980 günü Ankara’daki ABD büyükelçisinin, kendi Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği kriptoda yazılmış olanlardır. Yani, büyükelçinin “bizim çocuklar” olarak tanımlayacak kadar sıcak duygular beslediği Evren ve ekibi.
Bunun dışında Silahlı Kuvvetlerimiz Atatürk döneminden başlayarak devlet hiyerarşisinin nasıl işlemesi gerektiğini gösteren kurallara içtenlikle uymuşlardır.
Bu dediklerimi paylaşan ve 29 Ekim 1933’te Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü kutlamalarını ölümsüzleştirmiş olan bir belge fotoğrafın bu yazıyla birlikte yayımlanmasını İbrahim Yıldız’a önerdim.
O resme bir de benim yorumumla bakmanızı isterim:
Cumhurbaşkanı Atatürk, beraberinde TBMM Başkanı Kazım Özalp, Başbakan İsmet İnönü ve Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak olduğu halde, Meclis binasında yapılan kutlama töreninden ayrılıyorlar. Cumhurbaşkanı, Parlamentonun Başkanı ve Başbakan bir adım öndeler.
Ya İstiklal Savaşı’nı birlikte gerçekleştirdikleri, Cumhuriyeti hep beraber ilan ettikleri Mareşal niçin onlardan bir adım geride yürümektedir?
Türk demokrasisinin yeni işlemeye başladığı o çocukluk dönemlerinde bile seçilmişlerle atanmışlar arasında yürütülmeye başlanılan ve olması gereken protokol öyle gerektirdiği için.
Bazılarımız, kendilerini demokrasinin kurtarıcısı ya da başöğretmeni gibi göstermeye kalkışmadan önce bence bu fotoğrafı hafızalarına iyice kazımalılar.
Orhan Birgit/Cumhuriyet
Yorum Gönder