Adalet Bakanlığı’nın Gazeteci Hükmü! - Mustafa Balbay

Adalet Bakanlığı 25 Ağustos Perşembe günü bir “hüküm” verdi; Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS)
72 kişilik “hapisteki gazeteciler” listesini karara bağladı.

Bakanlığın istatistik çalışmasına dayalı olarak yaptığı açıklama aynı zamanda yargıya yönelik pek çok eleştirinin kabulünü içeriyor.
Bakanlığa göre “hapisteki gazeteci” sayısı 72 değil, 4. Diyelim ki, bu doğru, 4 gazeteci hapiste. Açıklamadaki tanımla “4 kişi basın yoluyla işlenen suçlar arasında sayılabilecek” nedenlerle içeride…
Konunun özüne baktığımızda sayı birinci planda değil ki.
Sorun şu:
Türkiye’de gazeteciler mesleklerini yapktıkları için hapse atılıyor.
Bakanlık da bunu “ilkesel” olarak kabul ediyor.
Adalet Bakanlığı TGS’nin sayısına ayrıca takılmış. “rakam 72 değil, 63’tür. O listede yer alanlardan 3’ü bulunamamış, 6’sı da tahliye olmuştur” diyor.
Tutuklama trafiği yoğun olduğu için elbet liste sürekli değişiyor, ama yargının cilvesine bakın ki Bakanlığın istatistik çalışmasını bitirdiği günlerde Aydınlık, Ulusal Kanal, İşçi Partisi’ne yönelik 4 tutuklama daha oldu.
***
Sık dile getirilen kaygılardan biri de tutuklama süreleri ve kolay verilen tutuklama kararları. Daha doğru ifadeyle, kalıplaşmış gerekçelerle verilen tutuklamalar.
Bakanlık, TGS listesinde yer alanlardan 27’sinin soruşturmasının devam ettiğini açıklıyor. Bir başka anlatımla, 27 kişinin henüz neyle suçlanacağı da belli değil. Açıklamanın yapıldığı gün ortada henüz iddianamesi de yoktu.
Adalet Bakanlığı kamuoyunda adları öne çıkan, aralarında benim de bulunduğum gazeteciler için de şu “açıklığı” getirmiş:
“Onlar silahlı terör örgütüne üye olmak suçlamasıyla yargılanıyorlar…”
Açıklamayı hazırlayanlar, iddianamelere ve delil klasörlerine şöyle bir göz atsalardı, gerçeği görürlerdi.
Kendimden örnek vermem gerekirse; gazetecilik mesleğinin dışında gösterilebilecek bir tek belge yok. Bu durum Kasım 2009’daki mahkeme sorgusunda da ortaya çıkmıştı. Eğer iddianame ve eklerine bakmak uzun sürer diyorlarsa sadece hâkim ve savcıların mahkemede yönelttikleri sorulara baksınlar.
Savcılar, iddianamenin “delillerin ve hukuki durumun değerlendirilmesi” bölümünde şunu iddia ediyorlar:
Mustafa Balbay, gazetecilik mesleğini icra ederken terör örgütünün amaçları doğrultusunda hareket etmiştir…”
Savcılar bile yapılanın gazetecilik olduğunu kabul ediyor ama bunun henüz ortaya çıkarılamayan terör örgütünün amaçlarına hizmet ettiğini öne sürüyor.
Bu yanıyla Adalet Bakanlığı savcıların bile gerisinde.
Adalet Bakanlığı’na şunu sormak gerekir:
Mademki, bizler gazetecilik faaliyetlerimizden dolayı tutuklu değiliz, neden arşivlerimize el kondu? Neden gazete büroları, çalışma odalarımız basıldı? Neden basılmamış kitap taslaklarına el kondu? Neden önü, arkası belirsiz gazeteci notları suç delili sayıldı?
***
Adalet Bakanlığı, hükümetin basın ve ifade özgürlüğünü ileri taşımak için önemli yasal düzenlemeler yaptığını, özgürlükçü anlayışın süreceğini belirtiyor.
Özgürlükçü anlayış buysa tutuklamalar sürecek demektir.
Sorunun özü zaten bu “anlayışta” yatıyor. 2005 yılındaki Türk Ceza Yasası (TCY) yapımında basına hep “suçlayıcı”, “suçu arttırıcı” anlayışla bakıldı.
Pek çok suç tarif edildikten sonra şu cümle eklendi:
“Bu suç basın yoluyla işlenirse ceza şu kadar arttırılır…”
Bu tanım konduktan sonra yol açılmış oluyor.
O anlayışın cezasını aslında AKP’nin tam ve yarı resmi yayın organları da çekiyor. Onlar da açılmış olan yüzlerce hatta binlerce davadan, soruşturmadan yakınıyorlar. “Haber”, tıpkı, bomba, silah, bıçak, kurşun gibi “suç aleti” olarak algılandığı için onların yaptığı haberlere yönelik de en azından “orantısız ceza” denebilecek bir yaptırım söz konusu.
Durumun özeti şu:
Tutuklu gazeteciler bir yanda terörist olmadıklarını bir yandan da gazeteci olduklarını ispatlamak zorunda!

Mustafa Balbay/Cumhur
iyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget