11 Eylül ve Emperyalizmin Dünü Bugünü (2) - Nilgün Cerrahoğlu

Emperyal gücün, etki ve şaşaasının doruğa ulaştığı noktada çöküşe geçmesi, insanda garip bir şaşkınlık duygusu yaratıyor…

Bu hep tarih boyunca böyle olmuş. Ama gene de şaşmaktan kendimizi alamıyoruz.

11 Eylül’ün “onuncu yılı” değerlendirmelerinde irdelenen başlıca tema bu: Soğuk Savaş’tan başdöndürücü zaferle çıkan ABD, üçüncü milenyuma bir “Amerikan yüzyılı” yaratmak tutkusuyla girerken, Afganistan ve Irak bataklarına saplandı. Her şey tepetaklak oldu. Bu batakla birlikte gelen ağır ekonomik bilançonun yanında uğranılan inandırıcılık kaybı, ABD dekadansının işaret fişeğini yaktı!..

Soluk almadan okuduğum ve önceki gün de söz ettiğim David Fromkin’in “Barışa Son Veren Barış” isimli kitabı; 20. yüzyıl başında, o dönemin “küresel emperyali” Büyük Britanya İmparatorluğu’nun tıpatıp benzer bir süreçten nasıl geçtiğini anlatıyor.

‘Kaybolan ordu, yıkılan ekonomi, çözülen toplum’

“Toprakları üzerinde güneş batmayan” İngiliz İmparatorluğu; 1. Dünya Savaşı sonunda -21. yüzyıl başındaki ABD gibi!- yerkürenin… malum… en rakipsiz gücü.

Britanya İmparatorluğu’nun toprakları ve etki alanı; “Capetown’dan Kahire’ye, oradan Filistin, Mezopotamya ve İran’dan geçerek Hindistan’a, Singapur, Avusturalya ve Yeni Zelanda’ya uzanan büyük yarım daire” olarak tarif ediliyor.

Bu “büyük yarım daire” (!) ne var ki küresel emperyalin başına bela oluyor.

“Yarım daireyi” ayakta tutabilmek için Londra, sonunda baş edemediği “işgal ordularını” beslemek durumunda kalıyor.

Bunun ekonomik faturası yetmezmiş gibi, dünya ekonomisi de krize giriyor. Fromkin, sonrasını şöyle anlatıyor:

“İngiliz ekonomisi (20’lerde) çöktü. Fiyatlar düştü, ihracat azaldı, şirketler iflas etti, ülke daha önce hiç görmediği ölçüde işsizliğin pençesine düştü… Savaşta mucizeler yaratan Başbakan (Llyod George) Ortadoğu ile dünyanın haritasını bu kaybolan ordu, yıkılan ekonomi ve çözülen toplum arasında yeniden çizmenin…” arayışındaydı...

Art arda gelen hükümetlerin gayretleri bu noktadan sonra; Obama’nın bugün yapmaya çalıştığı gibi, yalnızca ve yalnızca “masrafları kısmaya ve küçülmeye” odaklanıyor. Ama ne yapılırsa yapılsın bu içeriden aşınma sürecinin, sömürge politikalarını “allak bullak etmesinden” kendilerini kurtaramıyorlar…

Koca bir imparatorluk, nasıl oluyor da işleri böyle bizzat “kendi kendisinin sonunu hazırlabilecek çizgiye dek” getiriyor?

Fromkin’in bu soruya verdiği yanıt tek bir sözcük: “Kibir!”

Emirlerindeki “işgal ordularının sayısal büyüklüğüne” ve emperyal deneyimlerine güvenen İngilizler; her yeri ve her milleti diledikleri sürece, diledikleri gibi boyunduruk altında tutabileceklerini düşünüyorlar. ABD’nin tıpkı süper teknolojik silahlarıyla dünyaya kafadan hâkim olabileceğini düşünmüş olduğu gibi...

Ancak bugün olduğu gibi o gün de evdeki hesap çarşıya uymuyor.

“Küresel emperyal”; hâkimiyet altına aldığı “halkları anlamıyor”, onları öncelikle tanımıyor.

Rus yayılmacılığına karşı kalkan olarak İngiliz himayesinde bir “Müslüman devletler yaratma” (Bknz. önce “Yeşil Kuşak” ve son dönemin BOP projeleri!) politikası benimsiyorlar. Ama İslam ve İslam halklarını tanımıyorlar.

“Zamanın Avrupalı yetkilileri İslamiyeti çok az anlıyorlardı” diyor David Fromkin “İslam muhalefetinin yok olmakta olduğuna inanmışlardı. 20. yüzyılın son yarısını görebilselerdi, Suudi Arabistan’da Vehhabi mezhebinin ateşliliğine, savaşan Afganistan’daki dini inancın tutkusuna, Mısır, Suriye ve Sünni dünyasının her yerindeki Müslüman Kardeşler’in devam edegelen canlılığına ve Şii İran’daki Humeyni fırtınasına çok şaşarlardı.”

İslamı dişine göre rakip görmüyor

Büyük Britanya İmparatorluğu vaktiyle bunu çözememiş...

ABD; İngiltere’nin engin deneyimlerinden ders alabilecekken o da kendisine kıssadan hisse, o günden bugüne bu dersi çıkaramıyor çünkü “emperyal güç”; eleştirel akıl ve modernizmle yan yana getiremediği İslamın son kertede Batı’nın “üstün akılına” karşı kalıcı tehdit oluşturamayacağını düşünüyor…

“İslam ülkeleri; hangi tutkulu/duygusal tepkiyi verirlerse versinler, benim ‘rasyonel aklımla’ ve benim ‘aklımın yarattığı güçle’ baş etme yeteneğine sahip değildir. Ben nasılsa onları alt eder/yener/güderim” hesabı yapıyor.

İslamı, kendi dişine göre rakip görmüyor.

Böyle olduğu için işte… dönüp dolaşıp sonunda 11 Eylül’e geliyoruz.

Britanya İmparatorluğu’nun 20. yüzyıl başındaki mutlak gücünden dekadansa geçişini masaya yatıran Fromkin, geçmiş zaman içinden, bize bugünü anlatıyor. Fromkin’i okurken, bir yüzyıl öncesinden; buralara nasıl geldiğimizi anlıyoruz.

“Tarih tekerrürden ibarettir!” lafı boşa söylenmemiş. Hayret ki ne hayret.

Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget