Sevgili,
Bugün her yerde olduğu gibi, Paris’te de ana konu 11 Eylül 2001 olayları.
Gazeteler, dergiler, televizyon kanalları, bir hafta boyunca hep bundan söz ettiler.
On yıl önce bugün, Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kuleleri, terörist saldırılarıyla yerle bir olunca, yalnız ABD değil, tüm dünya şok yaşamıştı.
11 Eylül 2001’de olanları değerlendirmek için öncesine şöyle bir bakmakta yarar var.
On yıl önce, 1991 19 Ağustos’unda, Gorbaçov’a karşı sokağa inen tanklarla yürütülen ayaklanma bastırıldıktan sonra, Sovyet sisteminin sonu görünmüştü. Nitekim aynı yılın aralık ayında çöküş büyük gürültüyle gerçekleşti.
İki büyük imparatorluğa dar gelen dünya, Sovyet İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte, tek başına ABD’ye kalmıştı.
Yani 11.9.2011 tarihinde güneş Sam Amca’nın ülkesinin üzerine doğduğunda, rakipsiz imparatorlukta her şey yolunda görülüyor, doğrusu ya saldırıların düzenleyicileri (kimi komplo teorilerinin savunucularına göre, bunlara bir de, olaylardan önceden haberdar olan ABD gizli servislerine bağlı “iyi saatte olsunlar”ını eklemek gerek) dışında kimse olumsuz bir gelişme beklemiyordu.
***
Oğul Bush ile birlikte silah tacirleri ile petrol lobisinin güdümündeki “Neo Con” (Yeni Muhafazakârlar) iktidara gelmişlerdi.
Tüm dünyada, küreselleşme rüzgârları esiyor, kapitalizm pupa yelken gidiyordu.
Ama o sabah, birden bire ABD, kısa tarihinde ilk kez, can evinden vuruluyordu.
Bütün dünyanın maç izler gibi, naklen yayından seyrettiği “İkiz Kuleler saldırısı” büyük bir şok yarattı. Sanırım olaylar sonrasında en çok kullanılan cümle şuydu:
- Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Neden hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı?
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, çünkü ABD ilk kez, evinde vurulup, çaresiz kalmıştı.
Bu görüş, kısmen doğru olduğu kadar, yanlıştı da.
Bu ABD’nin kısa tarihindeki ilk yenilgisi, ilk umarsızlığı değildi.
36 yıl önce, 30 Nisan 1975’te Saygon’da, ABD kısa tarihinin ilk yenilgisini tadıyordu.
Birçok kişinin fark etmemekte direndiği olay açık seçik, bir yenilgiydi.
Vietnam yenilgisi, “Amerikan rüyası”nı da örselemiş, Vietnam sendromu kuşaklar üzerinde derin etkiler bırakmıştı.
***
Evet ABD, rakipsiz büyük güç iken, ideolojik olarak küreselleşen dünyada, büyük sermayenin önündeki bütün engellerin kalktığı anda, her şeyin tıkırında gittiğinin sanıldığı bir anda para mabedinde vurulmuştu.
“Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı”nı söyleyen Yeni Muhafazakârlar takımı, durumdan yararlanıp, dünya haritasını yeniden çizmek üzere kolları sıvadı.
Her zaman olduğu gibi, bu kez de olayların istenen bölümü halka yansıtıldı.
Hiç kimse değilse bile, çok az kişi, “Neo Con” ekibin tasarılarını yansıtan raporların saldırıdan çok önce, Başkan Clinton’ın masasına kadar ulaşmış olduğunu vurguladı.
Doğrusu “Neo Con”lar durumdan yararlanmayı iyi bildiler, faturayı da başta Iraklılar olmak üzere, dünya halklarına ödettiler.
Bugün bu konular tartışılacak, ama belki de esas üzerinde durulması gereken husus, 20. yüzyılın tartışmasız egemeni olan Amerikan İmparatorluğu’nun, 21. yüzyılda en büyük darbeyi 2001’de değil de, piyasanın gizli elinin her şeyi düzelteceği efsanesinin çöktüğü büyük 2008 krizinde yemiş olduğudur.
Bu darbe aynı zamanda Amerikan imparatorluğunun en büyük dayanağı olan piyasa ekonomisinin de büyük bozgununun ilanı olmuştur.
O kriz, bütün dünyada hâlâ devam ediyor ve nasıl sonuçlanacağı ise bilinmiyor.
Tam böyle bir ortamda, dünyanın dört bir yanında insanlar, kendi yedikleri darbeyi unutup bugün yine tekrar tekrar yıkılan İkiz Kuleler’in görüntüsünü izleyecekler.
Ben okurlarıma bir kez daha asıl şokun öyküsünü anlatan Alev Coşkun’un “Liberal Ekonominin Çöküşü – Küresel Kriz” adlı yapıtını okumalarını salık veririm. Tam bugün okunacak kitap!
Ali Sirmen/Cumhuriyet
Yorum Gönder