SİLİVRİ’DEN NOTLAR (3)
Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun, Adalet Bakanlığı’ndan aldığı özel izinle Silivri 1 No’lu Cezaevi’nin açık görüş salonundayız... İlk iki gün size Soner Yalçın’la ve Mustafa Balbay’la nasıl karşılaştığımızı, neler konuştuğumuzu anlattım.
Bu yazı dizisi sayesinde üne kavuşan “açık görüş salonunun dip tarafındaki kapı” açıldığında, içeri giren bu kez Tuncay Özkan oluyor.
Cezaevi görevlilerinden ziyaretçileri olacağını duymuş ama kimlerin geldiğini o ana kadar bilmiyor. O da Balbay gibi koşarak geliyor yanımıza... Bizi görünce şaşırıyor, tek tek sarılıyor; o burnunu bizim boynumuza gömüyor, biz de onun...
KÜÇÜK KIZ, BÜYÜK KIZ!
Jilet gibi beyaz gömleği, petrol mavisi kravatı, siyah takım elbisesi ve gıcır gıcır parlayan ayakkabılarıyla sanki “azzzzz sonra” televizyonda canlı yayına çıkacak gibi şık...
Saçları biraz daha beyazlamış sanki ama dinç ve oldukça sağlıklı...
Gözleri, gözlerinize değdiğinde etkilenmemeniz, enerjisinden nasiplenip kendinize gelmemeniz mümkün değil.
O da Altan Öymen’i bulmuşken, isimlerini ağzına almamaya özen göstererek, program arkadaşları Nagehan Alçı’dan ve Nazlı Ilıcak’tan yakınmaya başlıyor. Alçı’dan “küçük kız”, Ilıcak’tan da “büyük kız” diye söz ediyor:
“Durmadan çamur atıyorlar, karalıyorlar! İddia makamının bile söylemediğini söylemek, kendi gönlünden geçen mahkumiyeti dile getirmek bir gazetecinin asla yapmaması gereken bir şey... Ama maşallah bu arkadaşlar, gazeteciden çok savcı ve infaz görevlisi gibi çalışıyor! O kadar çok ‘ah’ alıyorlar ki, Allah yardımcıları olsun!”
KAÇ SAVCI OKUDU?
Sonra sözü tutuklu olarak yargılandığı Ergenekon’a getiriyor:
“Bu dava tam altı yıldır sürüyor. 600’e yakın duruşma yapıldı. Bin 360 kişi ifade verdi. 287 sanığı, çoğu hükümlü 44 gizli tanığı var. Birbirleriyle alakasız 19 dava, bu davayla birleştirildi. Sadece iddianamenin toplam sayfa sayısı 17 bin oldu. Ekleriyle birlikte toplam sayfa sayısı 5 terabaytlık bir hacme ulaştı ki bu aşağı yukarı 120 milyon word sayfası eder. Bir başka deyişle 300 sayfalık 500 bin kitap! Bu kadar belgeyi hangi savcı ne zaman okudu da onları bizi suçlamak için davaya dahil etti çok merak ediyorum? Ya da o belgeler hiç okunmadan ve ‘Nasıl olsa okunamaz’ diyerek mi dosyaya eklendi? Böyle bir adalet anlayışı olabilir mi?”
ALACAĞIM CEZANIN KARŞILIĞINI YATTIM!
“Tutukluluğumun beşinci yılını yaşıyorum. Kızım çocuktu, artık genç bir kız! Acı çeken bir genç kız! Bize bu acıları neden yaşatıyorlar; kimi öldürdük? O hale geldim ki artık gün bile saymıyorum! Ama şu da bir gerçek: Benim hakkımda istenen ceza en fazla 13 yıl... Diyelim ki buna mahkum olsam bile; ben bunun karşılığını yatmış durumdayım!”
SUÇLAMALARA YANIT
Dava konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduklarını hatırlatarak, öfkeyle devam ediyor:
“Bizim dava başvurumuz üzerine Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler Dairesi, Türkiye adına bir savunma dilekçesi hazırlayıp gönderdi. Beni sırasıyla; terör örgütüne üye olmakla, yasa dışı silah ve cephane bulundurmakla, darbe yapmaya kalkışmakla, yasa dışı silah ve mühimmat almakla, ulusal güvenliğe ilişkin gizli bilgileri yayınlamakla suçluyor. Terör örgütü dedikleri şeye üye olmakla suçlanan insanlar birbirlerini burada tanıdı! Cephane, bomba dedikleri şey, Kanaltürk binasında bulunan patlamış bir bomba... Bir arkadaşımız bunu kanala yemek için gelen polislerden almış, vazo niyetine kullanıyordu. Yasa dışı silah dedikleri; ruhsatlı iki tabancam... İkisini de MKE’den aldım. Hangi silahla hükümeti ve Meclis’i devirecekmişim? Ulusal güvenliğe ilişkin yabancılara bilgi sızdırma suçlaması ise tam bir komedi: Yazdığım kitapları kastediyorlar. Madem bu kitaplar suçtu; neden yazıldıkları yıllarda haklarında tek bir dava bile açılmadı?”
BÜYÜK İKTİDAR YOKTUR!
Tuncay’la sadece dava ve cezaevi hakkında değil, gündemdeki siyasi konular hakkında da konuşuyoruz:
“Türkiye’deki siyasetin mutlak iktidar ortalaması, 10 yıldır... İktidar bu süreyi doldurduğunu biliyor ve uzatmak için milliyetçiliği kullanıyor. İdamı yeniden getirmekten söz ediyor... Karl Marks’ın çok inandığım bir sözü var, ‘Büyük iktidar yoktur, onu büyük gören muhalefet vardır’ der... Bugünkü iktidar olabildiğince yıprandı ama bunu kimse, kimseye anlatamıyor.”
29 EKİM VE 10 KASIM
Söz sonunda 29 Ekim’de ve 10 Kasım’da Anıtkabir’e akan milyonlara geliyor:
“Bu yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda ve 10 Kasım’da yaşananlar çok önemli. Tek sorun, bu kitleyi kucaklayacak bir parti olmaması! İşçi Partisi’nin verdiği mücadeleye büyük saygı duyuyorum ama gücün bölünmemesi gerekir. Bu yüzden büyük olanda birleşmek en doğrusudur. Fakat büyük olanın yani CHP’nin de koruyan, organize eden ve kucaklayan bir yapıya bürünmesi şarttır. Yani muhalefetin bugün yapması gereken tek şey gücü bölmemek, bunun için de birleşmektir...”
***
Tuncay sadece gazeteci değil; aynı zamanda kitleleri etkileme gücüne sahip, bunu da kanıtlamış iyi bir siyasetçi... Onu da diğerleri gibi kucaklaşıp yolcu ederken, kendi kendimize mırıldanmadan edemiyoruz:
“Kim bilir; belki de beş yıldır sırf bu yüzden içeride...”
DEVAMI YARIN!
*****
GÜNÜN SORUSU
Sorum, TÜBİTAK’ın son derece açık raporuna karşın Odatv davası sanığı Soner Yalçın’ın tahliye talebini reddeden mahkeme heyetine:
Bu insanların suçsuzluklarını kanıtlamaları için tek ellerinin üzerinde amuda kalkmalarını mı bekliyorsunuz?
Yorum Gönder