Takibat - Eren Erdem
Medya’da gözlemlediklerim üzere bir şeyler aktarayım. Evvela, yoğun bir süreç yaşıyorum. NURjuvazi adlı kitabımıza malum toplatma davası açılmıştı, dava süreci biraz uzadı. Biz de kitabı yeniden baskıya sokma kararı aldık. Kısmet olursa, NURjuvazi ve Riya Tabirleri adlı iki yeni kitap ile birlikte, 18 Kasım Pazar günü, saat 17:00 itibari ile İstanbul Tüyap Kitap Fuarı’nda olacağım. Zaten saat 17:00’de bir söyleşi var, sonrasında 18:00 itibari ile 2-3 saatlik bir imzalama etkinliğimiz olacak. Destek Yayınları standında...
Ama bugün esas değinmek istediğim nokta, “Murat Menteş’in Yeni Şafak gazetesinde yazdığı bir makale...”
Murat Menteş’i hep sevdim. Samimi ve entelektüel aklı işlek bir arkadaştır. Edebiyat dediğimiz “dinazorlaşan manzumlara” karşı daha güncel bir dil üzerinden yenilikçi tutumuyla anlam katan bir kişidir.
Bir yazı kaleme almış, ismi “Rahmetli Atatürk...” Yazıyı çok beğendim, çünkü gerçekçi bir eğilim koymuş ortaya...
İlah-Tanrı Mustafa Kemal ile Deccal Mustafa Kemal tanımlamaları arasında, başıma bir iş gelmeyecekse “Mustafa Kemal’i seviyorum” diyerek; insan, komutan, lider Mustafa Kemal bahsine değinmiş. Evet, bir Osmanlı Paşa’sı olan Mustafa Kemal.
Övgü ve tapınma
Fikirlerden ziyade ikonların totemleştirildiği ülkemizde, es geçilen bir gerçekliğe değinmek isterim;
Beni övme sözlerini bırakınız, gelecek için neler yapacağız onları söyleyiniz.[MUSTAFA KEMAL ATATÜRK]
Övgü, tapınma ve ritüelleştirmeden ibaret bir sevgi anlayışımız var. Hz.Peygamber’i sevince, O’nunla hiç alakası olmayan gelenekler icad ediyoruz. Aynı şey, tüm “sevdiklerimiz için geçerli.” İnsanı sevgiden öldürebilen bir milletiz. Severken boğup öldürdüğümüz çocuklara sahibiz. Öyle ya, bizim topraklarda sevgi hep yanlış anlaşılır...
Mustafa Kemal’i severken bir anda Mustafa Kemal’i, kendisine dua edilen, kendisinden imdat istenen, kendisinin kabri başında çeşit çeşit seramoniler yapılan bir imgeye dönüştürüyoruz. Dikkatli bakarsak, aynı şey muhafazakar aklımız için de geçerli. Tapınaklara karşı savaş açmış zahid kişileri, tapınak mumuna dönüştürebiliyoruz...
İki karşıtlık
Benim anladığım şey şu ki, ateist akıl “olmadığı bir şeye dönüştürülüp sunulan Peygamber portresine karşıdır.” Mütedeyyin akıl da, “olmadığı bir şeye dönüştürülüp sunulan Atatürk portresine karşıdır.” Bu iki karşıtlık, en temelde; Peygamber ya da Atatürk dışında geliştiğinden, ezberci karşıtlıklardır.
Kişileri anlamanın yegane yolu, fikirlerini kavramak, analiz etmek, yöntemlerine göz atmaktır. Bu nedenle, “yıkık bir imparatorluktan, insan aklının işleyebileceği bir alanı örgütleyen cumhuriyet gibi bir sürece ilerleyişi” statik ve durağan bir belirsizlik üzerinden mukayese etmek, ilerleyişin öncülerine tapınarak, ilerleyişin yolunu, yordamını göz ardı edecek kadar körelen bir akıl üretmemek lazımdır.
Kapitalist olunca...
İşte bu akıl ile mütedeyyin (muhafazakar) akıl aynıdır. Muhafazakar akıl, Peygamberimizin beyaz sakalını görüp, dokunup şifa isterken, o simsiyah sakalın nasıl beyazladığını, hangi mücadelenin ve direncin sonucu olarak bembeyaz olduğunu tahayyül edip, Muhammedi bir eğilim kazanma çabasına dahil olmaz... Hem kapitalist olur, hem Müslüman olurlar...
Maalesef benzeri bir tutum “post-modernist aklında” bir köşesine kazınmış. Post-modernist akıl, Mustafa Kemal rozeti takıp, son derece lüks bir evde, son derece lüks bir arabayla, son derece ÇAĞDAŞ bir şekilde hayatını sürdürüp, son derece “bu durumun sürebilmesi için” yakasına taktığı rozetin arkasına sığınabilmiştir. Öyle ki, hem TÜSİAD’cı olur, hem TESEV’ci olur, hem Atatürkçü olurlar...
Allah ile aldatanlar, Atatürk ile aldatanlar...
Türkiye’nin iki makus problemi...
“Mustafa Kemal Atatürk”; fikirleriyle, görüşleriyle, ileri görüşlülüğüyle, işleyen aklıyla anılmalıdır.
Büyük komutanın o sözünü tekrarlayalım;
Beni övme sözlerini bırakınız, gelecek için neler yapacağız onları söyleyiniz.
[MUSTAFA KEMAL ATATÜRK]
Yorum Gönder