Başka Kimler
Gizli Tanık?
Ergenekon davasında kamunun gizli tanığı ‘Deniz’in, PKK itirafçısı Şemdin Sakık olduğu ortaya çıktı. Evrensel hukuk ilkelerine göre yargılamada bir tanığın dikkate alınması için temel unsur, “Tanığın davanın tarafları ile maddi ve manevi bir çıkar ilişkisi ya da husumet içinde olmaması” ilkesidir.
Elinde binlerce insanın kanı olan Şemdin Sakık acaba bu kritere ne kadar uygundur?
Sakık yıllarca ayrılıkçı bir terör örgütünün lider kadrosunda Türk ordusu ile çatışmış, asker ve sivil öldürmüş ve TSK’nin özel kuvvetleri tarafından Kuzey Irak’tan Türkiye’ye getirilip yargılandıktan sonra mahkûm olmuş ve itirafçılığı seçmiş bir hükümlü.
Ergenekon davasında yargılanan isimler arasında ise PKK ile mücadelede en üst görevler üstlenmiş bir Genelkurmay Başkanı ile terörle mücadelede ön saflarda yer almış subaylar yer alıyor. Ayrıca milletvekilleri, rektörler, gazeteciler de sanık sandalyesine oturtulmuş durumda.
Şimdi öğreniyoruz ki bu insanları suçlayan deliller arasında itirafçı bir teröristin gizli tanıklığı bulunuyor.
Böyle bir uygulama ne kadar hukukidir? Bırakın hukuku ne kadar ahlakidir ve hangi vicdana sığar?
***
Ergenekon davası, bugüne kadar yansıyan şekliyle PKK’yi ve terör eylemlerini yargılayan bir dava değildi. Konusu, TSK içinde hükümeti devirmek üzere örgütlendiği iddia edilen bazı askerlerin yanlarına sivil kesimleri ve medyayı da alarak hükümete yönelik darbe girişimi iddialarıydı. Bir PKK itirafçısının gizli tanık olduğunun davanın bu aşamasında ortaya çıkması, sanıklar kamuoyunda uzun süredir dile getirilen “Gizli tanıklar, sanıklara husumet besleyen isimler mi?” şeklindeki şüphelerin ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkardı. Şemdin Sakık’ın gizli tanık çıkması, gizli tanıklık uygulaması nedeniyle içeride ve dışarıda Türk adalet sisteminin işleyişine yönelik güvensizlik ve kaygıların haklılığını gözler önüne serdi.
Sakık’ın tanıklığı, hem dava hem de gizli tanık uygulaması üzerindeki gölgeyi daha da koyulaştıran ve “Ergenekon, muhalifleri susturma girişiminden ibarettir” tezini güçlendiren bir gelişmedir.
AKP’nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verilen ‘başkanlık sistemi’ önerisi, dört partinin mutabakatı arandığı için zaten ağır aksak yürümekte olan yeni anayasa çalışmalarını sona erdirecek hamledir. AKP bu zamana kadarki en uzlaşılmayacak, radikal önerisini masaya getirmiş oldu.
Bunu CHP, MHP ve BDP’nin kabul etmesi mümkün gözükmemekte. Hatta ve hatta, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün siyasi geleceğini de yakından etkileyeceği için AKP içinde de karşıtları olabilecek bir öneri.
Görülüyor ki AKP’nin amacı Türk yasama sistemini Başkan Erdoğan’dan başka kimseye söz hakkı tanımayan, yetki vermeyen bir noktaya getirmektir. CHP buna karşılık, parlamenter sistemi daha da pekiştiren bir öneriyle masaya oturmaya hazırlanıyor. Devletin daha yönetim sisteminde bu kadar temel görüş ayrılığını bu masa kaldıramaz.
Başbakan Erdoğan bir süreden beri “Anayasa için umudum azalıyor. Yıl sonuna kadar yaptınız yaptınız, yapamadınız başımızın çaresine bakarız” söylemlerini kullanmaktaydı. Anlaşılan o ki dünkü başkanlık önerisi, Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in Meclis’teki dört partiyle birlikte kurduğu masayı deviren final vuruşu olacak.
Masa devrildikten sonra ne olur?
Başkanlık sistemine geçiş için gerekli anayasa değişikliği için AKP’nin aritmetik gücü yeterli değil. Bakalım hedefine ulaşmak için hangi partiyi, hangi vaatle yanına çekmeye çalışacak?
Yorum Gönder