Türkiye nasıl feda edildi? - Merdan Yanardağ


Türkiye’de Birinci Cumhuriyetin tasfiye edilmesi ve bir ılımlı İslam rejimi kurulmasının teorik temeli ve tarihsel gerekçesini, Müslüman ülkelerdeki Batı tipi modernleşme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığı varsayımı oluşturuyor.
İslam dünyasının tarihine, kültürüne ve toplumsal dokusuna özgü; Batıyla uyumlu yeni bir modelin oluşturulması gerektiği görüşü uzunca süre ABD medyasında, strateji ve politika geliştiren kurumlarında tartışılıp oluşturuldu.
Dolayısıyla, ülkemizde sıkça gündeme gelen ‘ılımlı İslam’ kavramı ve stratejisi, ABD ve Batılı ortaklarının güncel ekonomik ve siyasal ihtiyaçlarının bir ürünü olduğu kadar, böyle bir fikri arka plana ve tarih tezine de dayanıyor.
İşte bu tezin hayat ve tarih içinde somut bir modele dönüştürülmesi gerekiyordu. Bu model Türkiye olacaktı. Çünkü model ülkenin, kimi sorunlarını aşamasa da modernleşme sürecinde görece başarılı sonuçlar almış, Türkiye’nin olması kaçınılmazdı.
Ancak ortada bir sorun bulunuyordu; bütün kusurları ve sınırlılıklarına karşın ortada laik bir cumhuriyet vardı... Dahası bu modelin kurulabilmesi için Batı yanlısı bir İslamcı hareket ve siyasal örgüt gerekliydi.
Türkiye’yi İslam dünyasına daha çok yakınlaştıracak ve ihtiyaç halinde radikal eğilimleri terbiye edecek, Amerikancı ve İsrail’le uyumlu bir İslam yeterli görülüyordu.
İşte AKP ve Cemaat bu ihtiyacın ürünüydü. Bu nedenle desteklendi ve geliştirildi.
***

Bilindiği gibi Balyoz Davası’nda sanıkların neredeyse yüzde 90’ına ceza verildi. Özel mahkemede görülen ve darbe rejimlerine özgü bu davada adil bir yargılamanın yapılmadığı ve hukukun açıkça ihlal edildiği, artık neredeyse kesinleşmiş bir durumdur. Ergenekon ve Balyoz davalarıyla esas olarak bürokrasideki ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki son Kemalist kadronun önemli bölümü tasfiye edilmiştir

NATO’dan çıkmak isteyen, Rusya, Çin, İran ve Suriye ile Avrasya odaklı bir ittifak kurarak ABD’yi ve NATO’yu Doğu’da dengelemeyi planlayan, Kürt sorununu Türkiye merkezli olarak ve siyasal yöntemlerle çözme çizgisine yaklaşmış bir ekip imha edildi

Böylece, bu topraklarda yaklaşık 200 yıldır kesintilerle sürdürülen; 1908, 1923 ve 1960 dönemeçlerinde gerçekleştirilen tarihsel atılımlarla en yüksek dalga boylarını yakalayan Osmanlı-Türk modernleşme ve aydınlanma süreci kesin olarak kırılmaya uğradı.
Tarihsel bakımdan burjuva aydınlanmasının ocaklarından bir olan Harbiye, İmam Hatip karşısında yenildi. Bu tespit, tarihsel bakımdan geçici bir duruma işaret etse de artık bir olgudur. Tanzimat’tan beri iki çizgi arasında süren mücadelede inisiyatif artık İslamcı-muhafazakar kanadın elindedir.

Yukarıda da belirttiğim gibi, aralarında örgütlü bir ilişki bulunmayan bu ekip bürokrasi ve ordudaki son Kemalist kadrolardır. Ancak bunlar sağcı Kemalist’tir. Zaten TSK ve bürokraside 12 Eylül 1980’den beri kayda değer bir "sol Kemalist" kadro kalmadı. Belli bir kademinin üzerinde sosyalist bürokrat ise zaten yoktu.

***

Soğuk Savaş döneminin başlamasından sonra, yaklaşık 60 yıldır solcular, sosyalistler ve sol Kemalistler devletten tasfiye ediliyor. Öyle ki, 12 Mart 1971 darbesi ile 12 Eylül 1980 karşı devriminin bir amacı solu ve sosyalistleri imha etmekse, diğer amacı da bürokrasi ve TSK’dan ‘solcu Kemalistleri’ tasfiye etmekti. Bunu yaptılar da…
Gericiler ve muhafazakârla uzlaşarak kendi solunu tasfiye eden sağcı Kemalistler, sonunda kendileri de tasfiye oldular. Çünkü dayanabilecekleri hiçbir güç kalmamıştı.

Kaldı ki, Cumhuriyet, bütün aydınlanmacı karakterine karşın daha kuruluşundan itibaren sola kapalı bir toplumsal ve siyasal düzen kurmuştu. En büyük hatasıydı. Cumhuriyeti sola açan 27 Mayıs 1960 Devrimi oldu. Öyle ki, 27 Mayıs Anayasası sadece Türkiye tarihinin değil, dünyada da sola açık en ileri demokratik haklar ve özgürlükler içeren bir kurucu metinlerinden biriydi.

Bu yanıyla 27 Masıys’ı tarihsel ve siyasal bakımdan Cumhuriyet Devrimi’nin eksik kalan “demokratik” boyutunu tamamlama eylemi diye değerlendirebiliriz. Durum böyle olunca 27 Mayıs’ın kazanımlarını tasfiye etmek, kendi devrimine ihanet eden sermayenin, Türk sağının ve gericiliğinin en önemli amacı oldu. Bu çevrelerin öncüsü ve vurucu gücü ise TSK’deki sağcı Kemalistler’di.
İşte bu nedenle 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin öncelikli hedefi 27 Mayıs Anayasası'nı tasfiye etmekti. Bugün o özgürlükçü anayasanının yanına bile yaklaşamıyorlar.

Cumhuriyetin Dramı

Cumhuriyetin başlangıç ilklerini ve kuruluş varsayımlarını terk eden, deyim uygunsa kendi devrimine ihanet içindeki TSK ve Batıcı sermaye çevreleri, gericilikle ittifak halinde 60 yıldır Cumhuriyetin solunu tasfiye etmekle uğraştı. Bunu büyük ölçüde yaptılar da...
Sol, Cumhuriyeti aşmaya, onu tarihsel ve kategorik olarak daha ileriye taşımaya çalışıyordu. Solun bu iddiayı güçlü şekilde ortaya koyması, Cumhuriyetin daha geriye çekilmesini önlüyor ve bir denge kuruluyordu. Bu nedenle solu tasfiye edilen Cumhuriyet aslında bütün gücünü de yitirdi. Denge gericilik lehine bozuldu.
Sağcı Kemalistler, bu tutumlarının bedelini bugün çok ağır şekilde ödedi. Solun önünü kesmek için destekledikleri ve büyüttükleri güç, sonuçta kendilerini tasfiye etti.

Bu yazıdaki tezlerimin bir bölümünü Sol Portal’daki 28 Eylül 2012 tarihli makalemde de ifade ettim.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget