TBMM’nin 24. Dönem 2. Yasama Yılı sorunların katlandığı bir süreçte başlıyor. Meclis’in açılışı öncesi esen hava bu
sorunların çözümünden çok, ne yazık ki yeni gerilim konularımızın olacağını gösteriyor.
Meclis’in içinden başlayalım... Geçen yıl 8 eksikle toplanmıştı. CHP’den 2, MHP’den 1, BDP’den 5 milletvekili, 12 Haziran seçimlerinde sandıktan çıkmasına karşın, hapisten çıkamamıştı. Geçen yasama yılının başlıca konularından biri bu olmuştu.
Yeni yasama yılında ise bu sorunun çözülmesi bir yana, belki yeni “eksiklerin” kim olacağı konuşulacak. Zira terörle mücadelede ne yöntem seçebilen ne de yön tayini yapabilen hükümetin Meclis’i çözüm zemini olarak görmekten çok “terörle mücadele cephesi” haline getirme olasılığı var. Hükümetin kafası o kadar karışık ki, bir yandan “Terörü yenmek için Öcalan’la bile görüşülebilir” diyor, bir yandan BDP’li milletvekillerini “terör örgütüne yakın durdukları için” Meclis’ten atabileceğini ima ediyor.
Sözün özü Meclis, kendi söküğünü dikemeyen bir görünümle toplanıyor.
***
Kendi söküğünü dikemeyen Meclis, yeni bir anayasa dikebilir mi?
Sönük de olsa yeni yasama yılının tartışma konularından biri bu.
AKP, anayasadan bir şey almak istediği zaman bunu nasıl yapacağını 12 Eylül 2010 referandumuyla gösterdi. Bu anayasa değişikliği referandumuyla yargıyı başkalaştırıp, adeta AKP’nin bir yan kolu olmaya açık hale getiren hükümetin önümüzdeki dönem benzer bir gereksinimi var mı?
Var...
Başbakanın, Köşk’e hangi yetkilerle ve altında nasıl bir hükümet yapısıyla gideceği tartışılıyor. Başbakanın çevresindekiler, tabii ki onun izniyle kimi taslakları kamuoyuna sızdırıyorlar. Ekim başına dek yapılan sızdırmalar pek yankı bulmadı.
Görünen o ki, Meclis’teki dört partinin temsilcilerinden oluşan Anayasa Komisyonu, bu şekilde yeni anayasa yapılamayacağını göstermek için bir süre daha “faal” görünecek. Sonra AKP, ikili üçlü ittifaklarla kendi gündemini işletmeye başlayacak. Bu çerçevede yerel seçimlerin öne alınmasının ardından yeni sürprizler olabilir. Çünkü bu adımla 3 yıllık seçim takvimi de başlamış olacak; 2013 yerel seçim, 2014 cumhurbaşkanlığı seçimi, 2015 genel seçim.
***
Yazının buraya kadar olan bölümünü sanki AKP gelişmelerin tek aktörüymüş gibi aktardık. Çünkü genel olarak böyle bir hava veriliyor; AKP’nin rakibi AKP, AKP kendisiyle yarışıyor...
Ama öyle değil...
Ne olursa olsun, öyle değil...
Konunun bu yanına girmeden önce evrensel bir sözü anımsatalım: Bir planınız yoksa, başkalarının planının parçası olursunuz.
Gücünüz ne olursa olsun; az ya da çok, önce planınız olmalı.
AKP’nin Türkiye’yi istediği gibi dönüştürme hedeflerini onaylamayanların da bir planı olmalı.
Şu plan değil:
“AKP’ye istediğini yaptırmayacağız.”
Bunu söylediğinizde tarafsız yığınlar, hatta taraflı olanlar da sorar:
“Peki sen ne yapacaksın?”
Meclis açılırken daha sıcak hale gelecek ikilemlerden biri bu.
İktidar koalisyonunun hırsı katlanarak devam ediyor. Böylesi hırslar korkutucu hale geldikçe akıldan uzaklaşır. Ne kadar planlı görünürse görünsün sürdürülebilirliği zorlaşır.
Gün, toplumu saran korkudan, iktidarın sınır tanımazlığından yakınma günü değil. Halkı kazanma, ona güven verme, “Bu iktidara mahkûm değiliz” duygusunu güçlendirme günü.
Bunu vurgularken dayanak noktalarımızdan biri şu:
Bu halk, iktidarı değiştirme gücünün bilincine varmıştır.
AKP’nin karşısına konacak plan, bu gücü bu bilinci yeni bir iktidar hedefiyle, Meclis zeminini güçlü tutarak harekete geçirmektir.
Dileyelim ki, 1 Ekim bu takvimin başladığı gün olsun...
Yorum Gönder