Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ’ın Başbakan’a mektubu


Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu 2007 Eylül ayında İhsan Doğramacı, Halil İnalcık, Muazzez İlmiye Çığ ve benim de içinde bulunduğum 8 kişiyi “Sema Yıldızı” ödülüyle taltif ediyor. Ödüllerin Başbakan tarafından verilmek üzere Bilkent Üniversitesi’nde görkemli bir tören düzenleniyor.
Ancak, Çığ’ın “türbanı eski Sümerlerde tanınmasınlar diye genel ev kadınları takardı” şeklindeki beyanı nedeniyle onun ödülünün Başbakan tarafından verilmesi uygun bulunmuyor.
Son dakikada yapılan bir değişiklikle 8 kişiden 4 kişinin ödülünü Başbakan, Muazzez Çığ ve benimde dahil olduğum diğer 4 kişinin ödülü de Kültür Bakanı veriyor. Muazzez Hoca ve kimse bunun farkında olmuyor. Bunu sadece bir vesileyle ben öğreniyorum.
Geçtiğimiz aylarda dünyaca ünlü Prof. Muazzez İlmiye Çığ (Onuncu Yıl Marşı’nı ağzına almayan) Başbakan’a bir uyarı mektubu yazıyor.
Türkiye’de 171 üniversitede yüz bini aşkın Prof. unvanlı akademisyen arasında Atatürk ve onun devrimlerine yapılan melanetlere karşı çıkan “Muazzez Çığ’dan başka” bilim onuru ve yürekliliğini gösteren bir yaratık çıkmıyor.
Şimdi size Çığ’ın internette de yayınlanan mektubunu özetleyerek sunuyorum:
Başbakan Recep Tayip Erdoğan Hazretlerine;
İkide bir “demir ağlarla kim örmüş, hep biz ördük” deyip duruyorsunuz, Atatürk zamanında yapılanları sıfıra indiriyorsunuz. Eğer biraz tarih bilseniz bunu söylemeye utanırdınız, yüzünüz kızarırdı.
O günkü örülen demir ağlar yalnız tren yolları değildi: güçlü eğitim, güçlü ekonomi, güçlü demokrasi ve laiklik temelleri atılmasaydı, ne siz bugün o mevkie gelebilirdiniz, ne de gösteriş olarak başlarını örttürdüğünüz, (yüzleri gözleri boyalı) eşleriniz olurdu.
Özendiğiniz Müslüman ülkeleri arasında hangisi bizim ülke gibi?
Osmanlı Devleti yıkıntısı üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, toprağından bir damlasını satmadan, kimselerden borç almadan, Osmanlı’nın Birinci Cihan Savaşı borçlarını öderken yapılan işler yanında sizinkiler çocuk oyuncağı kalır.
Devletin geliri okuma yazma bilmeyen, verem, sıtma, zührevi hastalıklar, trahom gibi bulaşıcı hastalıklardan kahrolan zavallı fakir halkın verdiği vergilerdi.
İşte o vergilerle o alay ettiğiniz demir ağlar yapıldı.
Koskoca ülkede bir çimento fabrikası yoktu. O yüzden evler kerpiç denilen çamurla yapılıyordu. Şeker fabrikamız yoktu. Rusya’dan gelen şekerleri bugün gibi hatırlıyorum. Ülke sathında Sümer Bank, kumaş fabrikaları, şeker fabrikaları, çimento fabrikaları, kağıt, silah, uçak fabrikaları kuruldu.
Buralarda çalışan mühendis ve işçilerimizin bir kısmı dışarıdan getirilen uzmanlarla eğitilirken bir kısmı da eğitilmek üzere Rusya’ya gönderildi.
Siz ise başa geçer geçmez alın teri ve büyük bir özveri ile yapılmış o güzel tesisleri satıp satıp yediniz yedirdiniz.
***
Ülkenin doğusu ve batısı düşman tarafından yakılmış, harabeye dönmüştü.
Hemen hemen hiç karayolu yoktu.
Mevcut demir yolları dahil birçok kurum yabancıların elinde idi.
Bütün bunlar ellerinden alınarak ülkenin malı yapıldı. Ayrıca 3000 kilometrelik tren yolu yapıldı ki, o zaman şimdiki gibi dağları bir anda oyacak makineler yoktu. Tüneller kazma ile kazıldı. Elde onları planlayacak hesaplayacak mühendisler yoktu.
Onun için böyle kimseleri yetiştirmek üzere okullar açıldı. Tren rayları yapmak için fabrika kuruldu. Kilometrelerce kara yolu köprüler yapıldı.
Demir ağın bir ayağı olan “çağdaş eğitim” de yoktu. Batı araştırmalarda icatlarda almış yürümüştü. Ama bizde ne doğru dürüst lise ne de araştırmalar yapacak üniversiteler vardı. O yüzden Osmanlı devleti geri kalmış ve yıkılmıştı. Okullarda eğitecek kadrolar yoktu. O yoklukta birçok alanda eğitim almak üzere Batı’ya başarılı pek çok gencimiz gönderildi.
İstanbul’da Darülfünun denilen okul tam bir üniversite oldu. Tıp, Hukuk, Siyasal Bilgiler, Dil ve Tarih-Coğrafya Ziraat gibi fakülteleri içine alan Ankara Üniversitesiyle güçlü ve köklü bir eğitimin temeli atıldı. Dışarıdan gelenlere istedikleri kitaplıklar, laboratuvarlar sağlandı. Onların derslerini Türkçeye çevirecek çevirmenler bulundu. Bunların hepsi para ile oluyordu.
O paralar, o fakir halkın vergileriyle sağlanıyor. O dönemde devlette yolsuzluklar, suiistimaller olmuyor. Rahmetli Başbakan İnönü “Kimseye bir kuruş yedirmem” diye bas bas bağırıyordu. Bundan sonra imam hatiplerde yetiştireceğiniz dindar ve kindar o zavallı gençleriniz, Allah’a dua ederek, yalvararak size yardımcı olurlar. Böylece elinize aldığınız bu güzel ülkeyi kendinizle toprağa gömerek tarihe kara harflerle geçersiniz. Muazzez İlmiye Çığ 25.8.2012
http://sozcu.com.tr/prof-dr-muazzez-ilmiye-cigin-basbakana-mektubu.html

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget