Necip Fazıl'dan Başbakan'a mektup var

Diyeceksiniz ki Necip Fazıl öleli 30 yıl oluyor. Nasıl olurda o zamanlar bilinmeyen birisine mektup yazar.
Yazar, efendim; yazar .
Necip Fazıl Kısakürek; cumhuriyet dönemi Türk şiirinin usta kalemlerinden birisidir. O; laik ideolojiye karşı dinci ideolojiyi savunmasıyla tanınsa da özellikle ilk dönem şiirleri çok başarılıdır.
Dini duyguları çok yalın ve çarpıcı anlatmasıyla da çağında ve ölümünden sonra çok okunmuştur. Muhafazakar kesimin 'üstad' kabul ettiği Necip Fazıl'ın kişisel yaşamı çok dalgalı olsa da şiirlerinde belli bir ideolojik tutarlılık bulunur. Bu yüzden de başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak muhafazakar kuşak tarafından çok sevilir.
Sayın Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının Necip Fazıl okuyarak cuşa geldiklerini; çizgilerine daha sıkı sarıldıklarını tahmin edebilirsiniz. Bu yüzden bizim Başbakan'ın öğretmenlerinden birisi Mehmet Akif ise ikincisi, belki Akif'ten de daha önemlisi Necip Fazıl olmuştur.

İŞTE O MEKTUP

Ama Necip Fazıl'ın ruhu şimdi hiç mutlu değil. Ruhun ölümsizlüğüne inanan, hele hele bunu 2 kere 2, 4 eder gibi gerçek kabul eden birisi olarak söylüyorum ki 'üstad'ın ruhu acı çekiyor.
Diyeceksiniz ki öğrencisi Tayyip Bey kocaman kocaman camiler açıyor; imam hatipleri çoğaltıyor; Necip Fazıl'ın ruhu niçün muazzeb olsun ki?
Hemen belirtelim ki Necip Fazıl; bugünkü öğrencilerinden daha geniş bakıyordu dünyaya. Onun ruhu; İstanbul demekti. İstanbul ile kendisini eş gören; hatta ruhu ile İstanbul'u bir tutan ozandı Necip Fazıl.
Şimdi o öğrencilerinin yanlış imar politikaları yüzünden ruhunun paramparça edildiğini görüyor; o yüzden acı çekiyor. Bu acının benim uydurduğum bir acı olmadığını Necip Fazıl kendisi yazdı.
Necip Fazıl; kendi ruhu ile İstanbul'un aynı şey olduğunu söylüyor. Biz de bu kabulü kabul ediyoruz. Bir mektup yazmıştı çok önceden. Şiir biçiminde... Tayyip Bey'e sesleniyordu tam da. Ona İstanbul'u anlatıyordu; işte şöyle:

'Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar
İçimde tüten her şey; hava, renk, eda, iklim
O benim zaman-mekan aşıp geçmiş sevgilim
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur
Denizle toprak yalnız onda ermiş visale
Ve kavuşmuş rüyalar onda, onda misale

İstanbul benim canım
Vatanım da vatanım
İstanbul
İstanbul'

HAFRİYATÇILAR ELİNDE
Ne diyor üstad?
'Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar/Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar'
Kim ki İstanbul'u yönetiyor ise... Kim ki İstanbul'dan sorumlu ise ona sesleniyor bu mektup.
Peki şimdi o İstanbul'a ne yapıyorlar?
Lütfen şöyle Boğaz'dan kıyılara doğru bir bakınÖ Her yeri paramparça ediyorlar. Kitabına uydurup beton kazıklar çakıyorlar oralara. Elli katlı, altmış katlı o kazıklar toprağa değil işte Necip Fazıl'ın ruhuna çakılıyor.
Uydurmuyorum: İstanbul'da  bir karış bile boş alan bırakmadılar. Eskiden insanların gidip bir kıyısında oturdukları küçük parkları bile alışveriş merkezi yaparak buradan birilerine paralar kazandırdılar. Para kazanmalarına diyeceğim yok da giden İstanbul dağlıyor ciğerimi...
Birdenbire ortaya çıkarak en büyük müteahhitlerden birisi haline gelen Ali Ağaoğlu; ne demişti bir ara: 'Hep birlikte İstanbul'un içine ettik.'
Bu itiraf; Necip Fazıl'ın ruhuna yapılan saldırının itirafıdır.
Ama durmadıÖ
Gidin İstanbul'un dağlık alanlarına bakın. O kocaman damperli hafriyat kamyonlarından geçilmiyor. Şimdi tam bir Vandal Ordusu gibi İstanbul'un yapsatçı müteahhitleri şehrin akçiğerleri yağmalanıyor. İstanbul Belediyesi buna kılıf uyduruyor.
Hükümet destekliyor. Birileri milyarlarca dolar kazanıyorlar.
Ama Necip Fazıl feryad ediyor:
-Tayyip Bey; yeter artık; fazla seyretme. Ruhumu paramparça ettirme. Beni öldürme!
Acaba Başbakan Erdoğan; üstadının ruhunu koruyacak bir 'Yeter artık!' çıkışı yapabilecek mi?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget