Bakın nelere seviniyoruz, mutlu oluyoruz.
AKP’li Cumhurbaşkanı, Kazakistan Cumhurbaşkanı onuruna bir akşam yemeği verdi.
Protokol gereği devletin önde giden asker-sivil kurumlarını ve parti liderlerini de davet etti.
Medyamız sevinç, hayret karışığı manşetler attı.
Başbakan RTE ile CHP ve MHP başkanları nihayet bir araya geldiler diyen başlıklar, Batı medyasını, hatta yabancı devlet adamlarını güldürmüş olmalı.
Hadi Türkiye’ye özgü demokrasi gereğidir; daha önce Köşk’e çıkmayan muhalefet liderleri bu davranışlarını geride bıraktılar diyelim.
Pekala ama üçü bir araya geldiler de ne oldu?
Şu Kürt sorununu ve bu sorunla bağlantılı PKK terörünü nasıl çözeceklerini öngören çalışmalara nasıl, nereden başlayacaklarını mı konuştular?
Ya da Başbakan, muhalefet liderine, Suriye uçağıyla ilgili devlet sırrı dediği bilgiler mi sundu?
Ya da Suriye politikasının medyaya yansımayan yönlerini mi aktardı muhalefete?
Yooo! Cumhurbaşkanlarının nutuklarını dinlediler ve…
…birbirlerini soğuk bakışlarla süzerek Köşk’ten ayrıldılar.
Ertesi gün Başbakan muhalefete, muhalefet Başbakan’a çıyan diye başlayan, gerizekâlı diye karşılık gören, halka beş paralık umut vermediği gibi hizmet götürmeyen, dertlere şifasız konuşmalarla birbirlerine hakaret etmeye devam ettiler!
***
Meclis’te her fırsatta ana muhalefet ile iktidar partisi birbirlerine sokaktaki kavgalarda bile söylenmeyen hakaret sözcükleriyle saldırıyorlar.
Ola ki duyduğunuz fıkrayı anımsatayım:
Amerikan senatosunda bir yasa tasarısı tartışılırken Demokratlarla Cumhuriyetçiler birbirine girmişler.
Havanın iyice elektriklendiği bir sırada kürsüdeki hatiplerden biri, diğerine “Cehenneme kadar yolun var” diye bağırmış.
Diğeri şaşırmış. Ne diyeceğini bilememiş. Oturumu yöneten başkana dönerek, rakibinin bu sözüne itiraz ettiğini söylemiş.
Başkan önündeki küçük kitabı açmış; sayfalarını karıştırmış ve şikâyetçi senatöre, “İçtüzüğe baktım. Gitmeniz şart değil” demiş!
Bizde ise:
Oturumu yöneten Meclis başkanvekilleri küfürlü, yumrukların, tekmelerin, tokatların konuştuğu tartışmaları önleyemeyince…
…içtüzüğe bakmaya gerek görmeden... oturuma on beş dakika ara veriyorlar.
***
Yandaşları yalakaları Mustafa Sandal’ın şarkısından esinlenerek sürekli, “Bir Başbakanımız var özel mi özel” diye mırıldanıyorlar.
Görevlerini yaptıkları için elbette haklılar.
Zira öyle bir Başbakanları var ki; dünya demokrasilerinin anlayacağı, sindirebileceği bir Başbakan değil.
Demokrasiyi kullanarak astığım astık, kestiğim kestik özdeyişi ile yorumlanabilecek ve kuşkusuz, siyasal yaptırımlarıyla kendisine özgü demokrasi yaratan bir Başbakan!
Sivil ve askeri alanlarda tek otorite:
Güney sınırımızı aşan Suriye bombalarına anında yanıt verilmesini emreden o!
Uluslararası kuralları hiçe sayarak Moskova’dan Şam’a askeri malzeme götürdüğü ihbarını alarak “indirin şu uçağı” talimatını veren de o!
***
Şu sıralar Suriye uçağında silah var diyen RTE’ye, Rusya hayır yok diye karşılık veriyor.
Önceki günlerde bir konu etrafında tartışmalar sürerken, yargıya gerekeni yapmasını emreden RTE; ister misiniz uçakta silah bulunmadığını açıklayan Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’a, “İddiayı ispatlamak, iddia sahibine aittir. Gel de sen silah olmadığını ispat et” desin?
Eee canım bu kadarı da olacak şey mi diyenler olacaktır, olmalıdır ama; her vesileyle bütün komşularını küçümseyen, üstelik böyyük ülkenin böyyük başbakanı diye övünen ve övülen bir Başbakan’ın böyle bir çağrı yapması neden şaşırtıcı, fantastik bir davranış olsun?
Bu ülke olmazların olduğu bir ülke değil mi?
***
İngiliz haber ajansı Reuters yorumunda, “Esad’a karşı gelmekle Vlademir Putin’le kavgaya tutuşmak tamamen apayrı şeyler” diyor.
Haber ajansının hesaba katmadığı gerçek şu:
Muhteşem Süleyman’ın torunu; yedi düvele kafa tutan, güneyimizi doğumuzu dost iken düşmana dönüştüren muhteşem Recep’e, kuzeyimizdeki Rusya vız gelir tırıs gider!
Binmiş bir alamete, sürüklüyor ülkeyi kıyamete! Umurunda mı?
Yorum Gönder