‘Kur'an'daki İslam’ üstüne - Yaşar Nuri Öztürk
Sadece bir kitabın değil, bir anlayışın, bir tavrın, bir karşı çıkışın, bir ekolün ve nihayet hâlâ devam eden bir konferanslar dizisinin adı oldu Kur'an'daki İslam...
Bir kitap olarak Kur'an'daki İslam, Ekim 1992'de yayınlandı ve bir ay içinde bitti. Şu anda kırk altıncı baskısı vitrinlere ulaşmış bulunuyor. Bu kitapla ilgili aldığımız mektupların sayısı yüzlerce, belki binlercedir. Bunların hemen tamamı, kitapta ortaya konan ve Kur'an dininin hurafelerle örtülmüş herhangi bir yanını aydınlığa çıkaran tespitlerle ilgilidir.
Kur'an'ın verilerine göre Allah, peygamber, olması gereken şekilleriyle abdest, namaz, oruç, dini perişan eden uydurma hadisler, sahte kutsallar, hile-i şer'iye oyunları, örtülü putçuluk türleri, mirac adı altındaki mitolojik hikâyeler, Beniisrail tahrifleri, bu tahriflere karşı çıktığı için öldürülen Halife Ömer'in mücadelesi, uydurmacılığa karşı çıktığı için ‘kâfir’ ilan edilen İmamı Âzam'ın çektikleri, kadın haklarını örtmek için ayetlerde başvurulan anlam kaydırmaları, boşanma, örtünme, âdet hali, dinde baskı, mürtedlerin (İslam dininden çıkanların) durumu, zorunlu hallerde hükmün değişmesi, hilafet ve cihatla ilgili saptırmalar, din gerçeği ve şeriat, dinde Arap hegemonyası... gibi konular Kur'an'daki İslam'ın ilgiyi iyice ısıtan konularıdır.
Kitabın yayınından bugüne değin, ‘Kur’an’daki İslam’ adıyla yurtiçinde ve yurtdışında verdiğimiz konferansların sayısı da yüzlercedir.
İnsanımız açısından çok kritik bir devrede şunu bir iman borcu olarak bir kez daha ifade edeceğiz: Kur'an'daki İslam, kader noktasına, olmak ya da olmamak noktasına parmak basmaktadır. Şunu bilmek borcundayız: İslam diye bir gerçek varsa -ki kuşkusuz vardır- bunun esası, olması gerekeni tüm çıplaklığıyla ortaya konmalıdır. İnsanlık onurundan nasibi olanlar, çağların önümüze yığdığı Arap-Acem-Şaman karışımı bir anlayışı İslam diyerek yergilerine veya övgülerine konu etmemelidir. Ne yazık ki, dünyada ve özellikle ülkemizde yapılan budur.
KUR’AN’DAKİ İSLAM’IN DAYANDIĞI ÜÇ DEĞER
O halde, samimi ve onurlu insanlar, gerçek İslam'ı tanımak ve ortaya koymak borcundadır. Bunu yapmak, mucizeler yaratmaya bağlı bulunmuyor. Kur'an'a başvurmak yeterlidir. Bu başvurunun beklenen sonucu vermesi için şu üç şeye muhtacız: İyi niyet, yeterli gayret ve bilgi.
İyi niyet bizi, reform psikozuna, politik hesaplara yakalanarak dini erozyona uğratmaktan, gayret de işi şuna buna havale ederek sırtüstü yatmaktan kurtarır. Bilgi ise Kur'an dininin özüne konmuş bir ‘varoluş şartı’dır.
Kur'an'daki İslam, bu ‘üç kaçınılmaz’ın birlikteliğinden doğmuştur. Kırk yılın birikimi, uzun gecelerin uykusuzluğu, gözyaşları, yakarışlar, çileler kucaklaşmıştır böyle bir ürün vücut bulsun diye... Geçmiş yılların ıstırabıyla gelecek yıllara uzanan ümitleri barıştıran gönlümüz istemiştir ki, insanoğlunun sahip olabileceği en güzel din, insan yaradılışının asla ısınamayacağı karanlık, yalan, hurafe, inat, kin ve egoizmden arındırılsın ki saf ve berrak benlikler Yaratıcı'nın yolunda sevinç, direnç ve coşkuyla kanatlanabilsin.
İslam'a fatura edilen akıl düşmanlığına, Arapçılığa, ahlaksızlıklara, soygunlara, hainlik ve namertliklere bakarak İslam'a sırt dönen insanların, Allah ile aldatan şeytan ellerde telef olmasına isyan ediyor ve insanımıza şunu söylüyoruz:
Kur'an'daki İslam, yarınları oluşturacak kaderin mutluluk yönünde belirlenmesi için mutlaka tanınması ve tanıtılması gereken bir fenomendir. İslam diye bir meselesi olanlar bu fenomene kayıtsız kalamayacaktır diye düşünmekse aklın gereğidir.
Yıllar ve yıllar, İslam patenti altında sergilenen ve Kur’an tarafından şirk olarak tanıtılan şuculuk buculukla, ümitlerimiz ve alın terimiz heder edilmiştir. Şimdi insanımız, bir sıratı müstakîm (şaşmaz, sendeletmez yol) mutluluğu aramaktadır. Bu mutluluğun biricik yolu ise Allahcı, akılcı ve Kur'ancı olmaktır. Eğer ille de ‘bir şeyci’ olacaksak, neden akılcı ve Kur'ancı olmayalım? Onlardan daha emin sığınak, onlara sarılmayı emreden kudretten daha güvenilir dost mu var?
Yorum Gönder