Komutandan, devre arkadaşlarına
“Balyoz” olarak bilinen davada, kısıtlamalara, getirilen yasaklara rağmen herkes devre arkadaşlarını, komutanlarını yalnız bırakmamaya çalıştı. Şimdi, cezaevinden onlara teşekkür mektupları gönderiliyor.
Hava Kuvvetleri Komutanlığı Değerlendirme Denetleme Başkanı Korgeneral Turgut Atman da, “Balyoz Davası”nda 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve halen Hadımköy Askeri Cezaevi’nde “hüküm özetli sanık” olarak tutuluyor. Devre arkadaşlarına bir mektup yazdı. Yalnız onun değil, az sonra okuyacağınız astsubayların mektubu da yürek yaralıyor:
“Tek soru sorulmadan 18 yıl”
“Sevgili dostlarım, arkadaşlarım; biliyorsunuz artık 18 yıl ile cezalandırılmış (ve ne yazık ki halen korgeneral rütbesi taşıyan) bir subayım. 16 aydır süren kabusta eğilmeden, bükülmeden mücadele ettik, belki de onları en fazla kızdıran da bu oldu ve beklenen ceza kesildi.
Sözde; 2003 yılında 1’inci Ordu Bölgesi’ndeki illegal bir faaliyete, üstelik de Irak Savaşı’nın ortasında amirlerimden habersiz, gizli, saklı katılmış olma suçlamasıyla Diyarbakır’dan seçilerek tutuklanan tek general, hatta tek muharip subayım. Benden başka ne kara, ne jandarma ne de başka hava kuvvetleri personeli (Bir hakim havacı albay dışında) yok Diyarbakır’dan. Görüyor musunuz bendeki gücü!..
Altında imzamın, parafemin olmadığı, çıktısı dahi alınmamış (yazdırılmamış), kimin bilgisayarında yazıldığı belirsiz ve benim evimde, ofisimde, kısaca egemenlik alanımdaki bir yerde ele geçirilmemiş iki satırlık bir yazıyı yazmakla suçlandım. ‘Sıkıyönetim listelerinde adın var’ dediler, güldü bademler, biz ‘devlet var, hukuk var, adalet var’ sanarak ifade verirken… Mahkemede tek bir soru dahi sorulmadan, düşünebiliyor musunuz 18 yıl ceza kestiler…
Mustafa Kemal’in askeri
Kamuoyu adeta hipnotize edildi ve bugünlere gelindi. Tekrar ediyorum, eğilmedik, bükülmedik dimdik duruyoruz karşılarında. Rütbemiz sökülmüş, er olmuşuz, haklarımız alınmış, zordaymışız gibi sözler ise nerede durduğunuza ve bakışınıza göre değişir. Her zaman Mustafa Kemal’in eri, askeri olmayı tercih ettim, onların istediği düzenin generali olmaktansa tercihim yine aynıdır.
Bakın; biz (Atman, Karataş) tutuklandıktan sonra yanımızda olabilen devre arkadaşlarımız ve sevgili eşleri ne cezaevinde, ne de mahkeme salonunda bizi hiç yalnız bırakmadılar. Belki biz sıkıldık Silivri’den ama onlar hiç sıkılmadılar, her zaman yanımızda oldular.
Biliyor musunuz, tüm havacı sanıklar ‘76 devresi bir tanedir, örnektir’ diyerek bir kez daha onurlandırdılar bizi sayenizde. Dayanışmadan karacısı, denizcisi bile kıvanç duydu. Sizler; tertipler, arkadaşlar, dostlar ve yürekten bağlı olanlar bizi çok mutlu ettiniz ve ileride çok tartışılacak olan yalnızlığımızı paylaştınız bizlerle. Ve en büyük teşekkür kadınlarımıza… Sizler olmasanız bile onlar her zaman bizimleydi… 76 devresinin sade, sıcak, tertemiz ve korkusuz yüreğini gördüm Silivri’de. Her şey için teşekkür ediyorum.”
Hediye listesini hazırlarken
“Balyoz Davası”ndan hapis cezasına çarptırılan ve halen Maltepe Askeri Cezaevi’nde bulunan deniz astsubaylar Cafer Uyar, Adem Ceylan, Kenan Yüce, Murat Dülek, Canatan Turgut da gönderdikleri mektupta, “Nasıl bu davayla ilişkilendirildiğimizi gerçekten anlayamadığımız bir kâbusun içerisindeyiz. İnanır mısınız, geceleri uyuyabildiğimizde bazen gördüğümüz rüyalar, buradaki en güzel anlarımız” diyorlar.
Gözaltına alınan, tutuklanan her asker için evlerde büyük üzüntüler yaşandı. Çocukların, yaşlı anne-babaların üzülmemesi için yalanlar da söylendi. Astsubaylar, mektubunda evden ayrılış öykülerini anlatıyorlar. İşte onlardan birisi:
“Ne desek bilemiyoruz. Evlerimizden bir ayrılışımız var! çoğumuz çocuklarımıza başımıza gelenleri anlatamadık, nasıl anlatalım daha biz ne olduğunu anlayamadık. Kızlarıma ‘kızlar, yavrularım 5-6 aylığına gemiyle seyre çıkacağım. Yurt dışında liman yapacağız’ dedim. Babalarını göremeyecekleri için önce üzüldüler. Onlara ‘söyleyin bakalım ne istiyorsunuz, hangi oyuncakları alayım’ dedim. Kızların üzüntüsü sonra sevince dönüştü. Büyük kızım, kardeşini de alarak hediye listesi hazırlamak için odalarına gittiğinde eşime sarılıp hıçkıra hıçkıra ağladım.”
Tutuklu babanın en zor görevi
Malatya İnönü Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, halen “Ergenekon” olarak bilinen davanın tutuklu sanıklarından. Cezaevinde ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşırken, en acı haberi aldı. Hukuk Fakültesi öğrencisi olan oğlu Emir, trafik kazasında hayatını kaybetti.
Mahkemeden izin alındı ve Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, oğlunu toprağa vermek üzere Ankara’ya geldi. Bugün Ankara Kocatepe Camii’nde, kılınacak öğle namazının ardından, baba en zor görevi yerine getirecek… Prof. Dr. Hilmoğlu’na sabırlar diliyorum.
http://sozcu.com.tr/komutandan-devre-arkadaslarina.html
Yorum Gönder