İktidar ve iktidar destekçisi medya söz konusu raporu eleştiriyor; raporda yer alan 61 gazetecinin meslekleri nedeniyle değil, başka adli suçlara karıştıkları nedeniyle yargılandıklarını savunuyor. Bu suçlar arasında gizli örgüt üyeliği ve terör suçlarının ilk sıraları aldığı söyleniyor.
Bu savunma doğru değil; çünkü Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Odatv sanıkları ve daha birçoklarının salt meslekleri nedeniyle yargılandıklarını biliyoruz. Öte yandan bu davalarda mahkemeye delil diye sunulan belgelerin “özel teknolojik imalat” yoluyla edinildiği de ayyuka çıkmış bir gerçek.
Gazetecileri Koruma Komitesi görevlileri, bir yıl boyunca yaptıkları araştırmalar sonunda kimi sanıkların ev ve işyerlerinde yapılan aramalarda bulunan silah ve patlayıcı maddelerin yargılanmaları ve hüküm giymelerinde belirleyici kanıt olarak değerlendirilmelerinin evrensel hukuk açısından bir dayanağı olmadığı; bu sanıkların esas olarak gazetecilik çalışmaları nedeniyle yargılandıkları sonucuna varmışlar. Dolayısıyla Yargıtay’ın kimi sanıkların cezalarına ilişkin onama kararlarına da bu bağlamda bir önem yüklemiyorlar.
Bu yazıyı yazarken bir yandan da CNN Türk’teki Medya Mahallesi programını izliyorum. Radikal yazarı Akif Beki, program konuğu olan Gazetecileri Koruma Komitesi üyesi üç gazeteciye, kaleme aldıkları raporun “dengesizliğinden”, Türkiye’nin “gazetecilerin mesleklerini yaparken korku duymaları için bir neden bulunmayan” bir ülke olduğundan söz ediyor. Sözlerini de “Bakın, bizler burada nasıl rahat ve korkusuzca konuşuyoruz” yaklaşımıyla gerekçelendiriyor.
O, Zaman, Kanal 7, Yeni Şafak geleneğinden gelen, bir süre Başbakan’a danışmanlık yapmış bir gazeteci ve yazar; dolayısıyla iktidarı savunuyor. Karşılarındakiler de onu anlattıklarından etkilenmeksizin dinliyorlar. Gerçekleri onlar da en az bizler kadar biliyorlar çünkü.
Türkiye’de son yıllarda 100’e yakın gazeteci iktidar baskısıyla işinden olmuş. Gazeteciler, yazarlar, yayıncılar her gün mahkeme kapılarını aşındırıyor. Çağımız iletişim çağı, dünya bu ülkede neler olup bittiğini bizlerle aynı anda öğreniyor. İktidar sözcüleri ise hâlâ hukuksuzlukları, yanlışları savunmakta direniyorlar; direnirken de gülünç duruma düşüyorlar.
Son zamanlardaki “Ama o gazetecilerin sarı basın kartları yok ki!” gülünçlüğü gibi… Dayatmacı-devletçilik içlerine öyle işlemiş ki gazeteciliği “devlet belgesiyle” yapılan bir iş sanıyorlar.
Aslında neyi ne sanırsa sansınlar, umurumuzda değil, tek bizi dünyaya rezil rüsva etmesinler. Ama olmuyor, olamıyor, en iyi becerdikleri iş bu ne yazık ki!
Eritre’ye fark atmak yani!
Yorum Gönder