Rumeli’de 1912’de yaşanan Türk ve Müslüman katliamının 100’üncü yılındayız. Türkiye’de milyonlarca Rumeli kökenli varken bu olayın bu kadar sessizce hatırlanmasının sebebi ne olabilir?
Belleğimiz seçicidir, özellikle de Rumeli göçmenlerinin aile geleneğinde aktarım zayıf kaldı. Rumeli’den göçen birinci kuşak Cumhuriyet’in 10’uncu Yıl Marşı’nı söylemenin keyfiyle geçmişi unutmak istedi. En azından benim kişisel aile deneyimimde bu böyle oldu. O ilk kuşak birer birer kaybolmaya yüz tuttuğunda, üçüncü kuşağın aklı başına gelmeye başladı, ama çok geç kalmıştık. Bu yıl Fügen Ünal Şen, ‘Bir Avuç Mazi’yi yazdı, birkaç değerli çaba daha oldu. Ama çok az. Refik Halid Karay’ın “Gözyaşı” öyküsündeki Rumeli göçmeni temizlikçi Ayşe’nin öyküsü Oscar ödüllü ‘Sophie’nin Seçimi’nden daha az acıklı değildir, ama filmini yapmak kimsenin aklına gelmedi.
Uzun lafın kısası 1915 Ermeni olaylarının aksine 1912 Rumeli faciası ne yeterince belgesele ne de edebiyata konu olabildi. Üsküp’e noktayı sanki Yahya Kemal’le koymuştuk. İşin içine ideolojiler karıştı, tıpkı geçmişteki gibi İslamcılarla Batıcı modernistler arasında kalan Türkiye’de sağlam bir “üçüncü bakış” üretememenin sıkıntısıyla Rumeli’yi bir kez daha ve bu kez ruhumuzda yitirmiştik...
***
Gazeteci dostumuz Kerem Çalışkan 100 Yılla Yüzleşme-Anlaşılır Tarih dizisi başlığı altında kitaplar yazmaya başladı. 1912’de Rumeli’nde yaşananla 1915 Ermeni olaylarına uzanan tarihi sürecin arka planını, birbirine bağlanan olaylar ışığında genç kuşaklara aktaran ilk kitabın ardından dizinin “100 Yılın Darbesi” adlı ikinci kitabı da piyasaya çıktı. İttihatçıların ‘Babıâli darbesi’nin anlatıldığı bu kitabı medyada boy gösteren herkes okumalı.
İlk anayasanın ve meşrutiyet rejiminin silah zoruyla getirildiği bir geçmişle yüzleşirken yapılan maksatlı saptırmaları yakalamak lazım. Fenerbahçe’ye yapılan İttihatçı yakıştırmasının altında ezilmemek için bile şart bu!
***
Bir ay önce Abdülhamit’in 5’inci kuşak torununun düğünü yapıldı. Naciye Sultan ile Enver Paşa’nın torunu Osman Mayatepek politik bir sempozyuma benzettiği bu düğünü terk etti. Mayatepek’in hatırında kalan, sunucunun askeri darbe kurbanı olarak kahramanlaştırdığı Abdülhamit’le ilgili yorumlarıydı.
Balyoz Davası sırasında bazı TV programlarında Abdülhamit’e yapılan darbe yine gündeme getirildi. Ancak bu kişiler Abdülhamit’in kendisinin de bir darbe ile iktidara geldiğini hiç gündeme getirmediler!
Kerem Çalışkan, “İslamcılar kızmasın, ama Abdülhamit modern askeri darbe ile iktidara gelen ilk padişahtır” diyerek bu gerçeğin de altını çiziyor.
Tarihi seçicilikle ele aldığımız sürece “üçüncü bakış”ı oluşturmamız gerçekten zor. Geçmişteki olguları karartarak bir yere varamıyoruz. Darbelere karşı olmak, İslamcılık adına zorlama yapmaya da karşı olmayı gerektirir. Bugünün toplumu bu zorlamayı ne kadar kaldırır? Zorlama tepkiyi de getiriyor ve tarihimiz bunun örnekleriyle dolu.
Ne yazık ki Batılılaşma ile İslamlaşma arasındaki çalkantılı denizde yüzen bu gemi, henüz tarihin sonuna gelmedi.
Yorum Gönder